ABD'deki her silahlı saldırının ardından bu soru sorulur oldu: Bu sefer bir şeyler değişecek mi? Yeni Zelanda, Avustralya ve İngiltere'de geçmişte olduğu gibi, ABD'de de bu tür saldırılara duyulan öfke siyasi bir eyleme yol açacak mı?
ABD'de silah satışının kısıtlanması için mücadele eden aktivistler, bu tür saldırıların ardından bir teslimiyet hissine kapılıyor: 2012 yılında Newtown kentinde 20'si çocuk 26 kişinin ölmesine yol açan saldırının ardından kamuoyu baskısı bir şeyleri değiştiremediyse bu sefer de bir şey değişmeyecek.
Fakat El Paso ve Dayton'da Cumartesi gerçekleşen saldırılar bir şeyleri değiştirmesi için daha farklı nedenleri bulunuyor.
Beyaz ırkçı şiddet
ABD'de son dönemde gerçekleşen saldırıların ardından farklı gerekçeler ortaya atıldı. Parkland ve Santa Fe'deki saldırılar gelecek umudu olmayan gençlik, Annapolis'teki saldırı akıl sağlığı sorunları, Virginia Beach'teki işyeri sorunları ve Sutherland Springs'teki aile içi uyuşmazlık nedeniyle gerçekleşmişti.
Modern ABD tarihinin en ölümcül saldırısı olan Las Vegas'ta bir konserde 58 kişinin öldürüldüğü saldırının arkasındaki motivasyon ise hâlâ bulunamadı.
Fakat bu sefer öncekilerden farklı olarak, eldeki tüm kanıtlar El Paso'daki saldırının çağdaş ABD siyasetinde gittikçe görünür olan beyaz milliyetçi söylemden beslendiğini gösteriyor.
Bu açıdan geçen Ekim ayında Pittsburgh'daki sinagog saldırısına veya 2017'de Charlottesville'de gerçekleşen saldırıya benziyor. Bu ikisi de beyaz ırkçı şiddetin gücünün vardığı sarsıcı boyutları gösteren olaylardı.
El Paso'daki saldırının zanlısı Patrick Cursius'un internete yüklediği ırkçı manifestoyla bağlantısı henüz kesinleşmiş olmasa da bütün deliller aynı yöne işaret ediyor.
Bu saldırıyı yaşadığı kentte yapmadı. Teksas'ın kuzeyinden Meksika sınırı yakınlarına kadar sekiz saat boyunca araba kullandı ve Hispaniklerin (Meksika ve Orta Amerika ülkeleri başta olmak üzere eski İspanyol sömürgelerinden insanlar) yaşadığı bir alışveriş merkezinde ateş açtı.
Kolluk kuvvetleri, soruşturmayı bir "terörizm" soruşturması olarak ele aldıklarını söylüyor.
Bu da, El Paso saldırısını göç, sınır güvenliği ve ulusal kimlik tartışmalarının tam ortasına yerleştiriyor.
ABD'liler geçmişte dünyanın başka ülkelerinde genç erkeklerin masum insanlara zarar verecek derecede siyasi şiddete bulaşmalarının nasıl mümkün olabileceğini sorguluyordu. Bugün buna kendi ülkelerinde doğrudan tanık oluyorlar.
Saldırının arkasındaki nedenler beyaz milliyetçi militanların yarattığı tehdit ve bunu önleme yöntemleri üzerinde daha fazla durulmasına yol açabilir. Bu yöntemler arasında silah satışlarının daha sıkı denetlenmesi de bulunuyor. Demokratlar her zamanki gibi saldırıyı hızla kınadı ama bu sefer sağda da tehlikenin farkına varan insanlar ses çıkarmaya başladı.
2016'da başkanlık adaylığı için Cumhuriyetçi Parti içinde Donald Trump'a karşı yarışan Teksas Senatörü Ted Cruz saldırganın "Hispanik karşıtı yobazlığını" kınadı ve saldırıyı "beyazların üstünlüğünü savunan iğrenç bir terör eylemi" olarak niteledi.
Parti içinde Trump'a karşı yarışan bir diğer isim olan Jeb Bush'un Teksas eyalet yönetimindeki oğlu George P. Bush da "beyaz teröristlerin gerçek bir tehdit" olduğunu belirten bir açıklama yayımladı.
Eğer bunun bir tehdit olduğuna dair fikir birliği oluşuyorsa, bir sonraki soru bu tehdide karşı ne yapılacağı olacak.
Saldırının ardından solcular ABD Başkanı Donald Trump ve diğer bazı üst düzey Cumhuriyetçileri, beyaz milliyetçi saldırganın bu cinayetleri işlemesine ilham veren bir söylem kullanmakla suçladı.
Trump belgesiz göçmenlerin ülkeye girişini "işgal" olarak tanımlamış ve Avrupa'nın göçmenleri kabul etmesinin "Avrupa'nın dokusunu zedelediğini" savunmuştu.
Mayıs ayında Florida'daki bir miting sırasında Trump belgesiz göçmenleri nasıl durduracağını anlatırken kalabalıktan biri "Vurun onları!" diye bağırdı. Trump bu yoruma bir şaka yaparak karşılık verdi.
Bir ay önce de Teksas Senatörü John Cornyn, "Geçen yıl Teksas nüfusuna her bir beyaza karşı dokuz Hispanik eklendi" diye tweet atmıştı.
Cumhuriyetçilerin bu tür saldırılara karşı tepkisi - veya tepkisizliği - her zamanki gibiydi.
Bu seferki fark, Demokratlar'ın başkan adaylığı yarışı nedeniyle çok sayıda adayın verdiği tepkinin daha görünür olmasıydı.
20'den fazla aday, silahların daha fazla kontrol edilmesi ve kışkırtıcı ırkçı söylemin kınanması için birbirlerinden daha sert çağrılarda bulunarak öne çıkmaya çalışıyor.
El Pasolu aday Beto O'Rourke, saldırıda Trump'ın sorumluluğunun olduğunu söyledi. Bir diğer aday Pete Buttigieg, "beyaz ırkçı terörizm ideolojisinin" ABD hükümetinin en üst seviyelerinde hoşgörülüğünü savundu.
Neredeyse her adayın silah satışlarının kısıtlanmasına yönelik yeni yasal düzenlemeler için çağrıları oldu.
New Jersey Senatörü Cory Booker silah ruhsatlarına dair ülke çapında yeni bir uygulamaya geçilmesi gerektiğini ancak bunun "omurgasız politikacılar ve silah lobisi tarafından engellendiğini" söyledi.
2012'deki Newtown saldırısının ardından Kongre bütün silah alımlarında alıcıların geçmişlerinin araştırılmasına yönelik bir yasa çıkarmaya çalıştı.
Senato'daki yasayı destekleyen çoğunluk bulunmasına rağmen yasaya karşı çıkan azınlık bu teklifi bir parlamento prosedürünü kullanarak tıkadı.
Cumhuriyetçilerin kontrolünde bulunan Temsilciler Meclisi ise böyle bir yasayı gündemine bile almadı.
Bugünse durum farklı.
Demokratlar Ocak ayında Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu ele geçirdikten kısa süre sonra Newtown'ın ardından gündeme gelen yasaya benzer bir yasa çıkardı.
Bu, Kongre'nin alt kanadında 25 yıldır çıkan ilk silah kısıtlama düzenlemesi oldu.
El Paso ve Dayton'daki saldırıların ardından Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato'nun üzerinde bu yasayı kabul etmesi yönünde bir baskı var.
Senato'daki Cumhuriyetçilerin lideri Mitch McConnell bugüne kadar bu yönde böyle bir adım atmayı reddetti. Bugün de baskılara direnebilir. Yasanın çıkmasını engellemek için 100 sandalyeli Senato'da 41 Cumhuriyetçinin oyu yeterli olur. Fakat 2013'te iki partinin de desteklediği yasa tasarısına imza veren senatörlerin bazıları hâlâ görevde.
Yasa tasarısının ABD Başkanı Trump'ın masasına ulaşmasının önündeki tek engel Senato.
2012'de Ulusal Silah Birliği (NRA) gücünün ve ABD siyasetindeki etkisinin zirvesindeydi. On yıllar süren kampanyaların sonunda, milyonlarca silah sahibinin yanı sıra silah üreticilerini de temsil eden bu grup silah sahibi olma hakkını Amerikan kültürünün bir parçası haline getirmişti.
Demokratlar silah düzenlemesini savunmanın sandıkta kendilerine zarar verdiğini düşünüyordu. Al Gore'un 2002'de az farkla kaybettiği başkanlık seçiminin de aralarında bulunduğu yenilgilerin sorumlusu olarak bu konu gösteriliyordu.
NRA'nın desteğini almayan bir aday, ABD'nin her yerinde örgütlenmiş ve maddi olarak güçlü bu yapıyı karşısına almış oluyordu.
Newtown katliamının ardından ülkenin pek çok bölgesinde eğilim silah satışlarını kısıtlamaktan değil, aksine serbestleştirmekten, örneğin görünür bir şekilde silah taşımayı yasallaştırmaktan yanaydı.
2016'daki başkanlık yarışında Trump'ın kampanyasına yönelik destekleri o dönem bir kumar olarak görülse de sürpriz zaferinin gerçekleşmesine katkıda bulundu.
Fakat son dönemde NRA zor günler yaşamaya başladı. Düşen üyelik gelirleri nedeniyle 2017'deki ciroları 56 milyon azaldı.
İç çekişmeler nedeniyle mahkemelik olan örgüt New York ve Washington DC'de yolsuzluk davalarıyla karşılaştı.
NRA'nın seçimlere etkisi de azaldı. 2018'deki ara seçimlerde eski New York Belediye Başkanı Michale Bloomberg'ün katkısıyla silah karşıtı grupların maddi desteği NRA'nınkinin önüne geçti.
Silahları kısıtlamayı savunan Luch McBath, Georgia eyaletinde çekişmeli seçimi önde bitirdi.
Bugün NRA, Newtown katliamının ardından yasa tasarısını engellemeyi başaran NRA'dan uzakta.
Hâlâ gücü olsa da temelindeki çatlaklar artık görünür halde.
Yukarda yer alan tüm nedenler bu sefer bir şeylerin farklı gidebileceğini gösterse de bunun önünde bazı değişmeyen engeller var.
Bahsedilen Senato engeli son derece mühim. Dahası, Senato Eylül'e kadar tatilde ve bu tür trajedilerden sonra anılar hafızalardan silindikçe yasal düzenlemeler için baskılar zaman içinde azalıyor.
Yasa Senato'dan geçse bile Trump'ın bunu imzalayıp imzalamayacağı da muamma.
2018'deki Parkland saldırısının ardından Trump silahların kısıtlanmasına dair bazı adımlar atabileceğini ima etmiş, hatta NRA'nın muhalefetine rağmen silah alımları öncesinde kapsamlı bir taramayı destekleyebileceğini söylemişti.
Trump NRA liderleriyle buluştuktan sonra hızla fikir değiştirdi silahlanma hakkının "kuşatma altında olduğunu" ama bu hakkı korumak için elinden geleni yapacağını söyledi.
Trump El Paso saldırısını "nefret dolu bir eylem" olarak niteleyen bir kınama tweeti atsa da beyaz milliyetçiliği kınaması için de baskı altında olacaktır.
Demokratların kendisini bu katliamlara yol açan söylemi ve ortamı yaratmakla suçlaması, Trump'ın somut adımlar atmasının önüne geçebilir.
O durumda bir adım atmasının sorumluluğu üstlenmesi ve hata yaptığını kabullenmesi anlamına geleceğini düşünebilir.
Bu yüzden 2017'de Charlottesville'de beyazların üstünlüğünü savunanlarla onları protesto edenler arasında çıkan çatışmalarda önce bir tarafı "Nazi sempatizanları" gibi ifadelerle suçladıktan sonra bir basın toplantısında iki tarafın da suçlu olduğunu söylemesi gibi bir örnekle karşılaşabiliriz.
O'Rourke gibi Demokrat adaylar Trump'a ne kadar suçlama yöneltirse Trump'ın karşı saldırıya geçmesi ve yangına körükle gitmesi o kadar mümkün.
Böylesi bir ortam da Kongre'de iki partili bir uzlaşı için kesinlikle yapıcı değil.