Kürtlerle ilgili yazılarından dolayı 1995 yılında DGM’de yargılanıp beraat eden, ancak daha sonra yabancı gazetecilerin taşıma zorunluluğu bulunan basın kartı yeniden verilmediği için Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan ABD’li gazeteci Aliza Marcus, ünlü Foreign Policy dergisine AKP ve hükümeti değerlendiren bir makale yazdı. Marcus, “Türkiye’de tek reel hayal, Türkiye’nin, Erdoğan’ın AKP’si göreve gelmeden önce daha özgür ve daha demokratik bir yer olduğu. Türkiye insan haklarına, bugün her zaman olduğundan daha saygılı ve daha demokratik” dedi.
Yorumunda 30 yıl önce solcu yayıncı İlhan Erdost’un Ankara Mamak askeri hapisanesinde dövülerek öldürüldüğünü, suçunun komünist teorisyen Engels’in eserlerini yayınlamak olduğunu belirten Marcus, “Erdost’un dul eşi Gül Erdost, yıldönümünü cinayetten sorumlu tuttuğu 12 Eylül generallerine dava açmayı planladığını söyleyerek andı. Gül Erdost, sonunda askeriyeye meydan okuma şansı için Türkiye’nin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etmeli” dedi. Seçmenlerin eski askeri yönetim tarafından hazırlanan anayasada değişiklikleri onayladığını kaydeden Marcus “Değişiklikler askeri yönetim mensuplarına kovuşturma karşısında ebedi dokunulmazlık sağlayan maddeyi de içeriyor” dedi. Aliza Marcus’un yazısından bazı satırlar şöyle:
“-Hala birçok ABD kökenli analizcinin ‘Erdoğan Türkiye’nin demokrasisini parçalıyor, inşa etmiyor’ dediği duyuluyor. - Bilerek saygısızlık etmek ya da düpedüz cehaletle - yapılan bu eleştiriler, Erdoğan’ın başarılarını ve seçmenlerin neden onu desteklediklerini bile bile yanlış ifade ediyor. Onlar Erdoğan hükümetini -ülkenin önceki hükümetleri yönetimi altında meydana gelen suistimalleri yok sayarak- Türkiye’nin geçmişinden meşum bir çıkış olarak tanımlıyorlar.
-Anayasal reformlar, şimdi iktidardaki sekizinci yılında bulunan ve insan hakları ve hukukun üstünlüğüne saygıyı güçlendirmeye çalışan Erdoğan hükümetinin pek çok yönünden biri. Başbakan AB’ye katılmak için gerekli yasal ve ekonomik reformları da başarılı bir şekilde yerine getirmiş durumda. O, sınırlı da olsa Türkiye’nin Kürt nüfusuna daha büyük kültürel haklar veren değişiklikleri onayladı. Sivil ve askeri yargıçların bulunduğu, devlete karşı işlendiği iddia edilen suçları kovuşturan devlet güvenlik mahkemelerini de kaldırdı. (1995’te Reuters muhabiri olarak Kürt köylerine askeri saldırıları ayrıntılı olarak yazdığım bir makale için benzer bir mahkemede yargılanmıştım.)
-Türkler, açık bir şekilde Erdoğan’ın çabalarından memnun.
-AKP karşıtı eleştirmenler Erdoğan’ı Türkiye’yi otoriter ve köktenci bir devlete dönüştürme niyetindeki iktidara aç İslami radikal olarak tanımlıyor. Hükümetin askerlerin darbe hazırlıklarıyla ilgili ‘Ergenekon’u da kendisinin tezgâhladığını iddia ediyorlar. 60 kadar subay ve sivil destekçinin iddiaya konu darbe planıyla ilgili tutuklanması, onlara göre sadece muhalifleri bezdirme ve bastırma amaçlı. Askeri yetkililer ve sivil destekçilerine karşı kanıtların, fabrikasyon olduğu, laik Türkler için bir ‘korku iklimi’ yaratmada kullanıldığı iddiası var.
-AKP’yi eleştirenler tarafından her yerde dile getirilen bu yanlış anlatımda, insan hakları ihlalleri almış başını gidiyor ve Türkiye’nin mahkemeleri hükümetin baskıcı politikacılarına rehin düşmüş durumda. Bu analizcilere göre ABD’de bulunan ve ılımlı bir İslamcı devletten hayal kırıklığına uğrayan politika merkezleri, başbakanın gerçek gündeminden habersiz. Erdoğan’ın suistimallerini araştıran askere karşı beslediği kinden dolayı körleşen, yasal tehditlerle sinen, ya da İslamcıların kontrolü Türk medyasından dolayı (hikâye devam ediyor) gerçekte neler yaşandığından çok az kişi haberdar.
-Ancak gerçekte, Türkiye insan haklarına, bugün her zaman olduğundan daha saygılı ve daha demokratik. İlerleme yavaş ve eksik –ve hala iktidar suistimalleri var, bazıları oldukça ciddi—fakat yapılanlar çok, çok daha iyi.
-12 EYLÜL’DE HAPSE ATILAN 650 BİN KİŞİDEN ÇOĞU İŞKENCE GÖRDÜ VE ÖLDÜ-
Yazar, “Askeri yönetim sırasında 650 bin kişi tutuklandı, bunlardan çoğu işkence gördü ve öldürüldü. Kürtler en kötüsünü gördü: Askerlerin yönettiği Diyarbakır Cezaevinde tutuklulara coplarla sodomize yapıldı, kendi dışkılarını yemeye zorlandı, fare istilasındaki hücrelerde bırakıldı ve deterjanlı içme suyu verildi” dedi. Marcus’un öne sürdüğü görüşlerden bazıları da şöyle:
“-Şimdiki AKP karşıtı yorumcular, Türkiye’yi tanıtımlarının neden yanlış olacağını görecekleri için, eskiye bakmaktan kaçınıyor. Ergenekon kadar, Türkiye’de yürüyen, PKK isyancıları için çalışmakla suçlanan 152 Kürt politikacıya karşı açılan sözde kitlesel davayı da alın. Görünüşe bakılırsa bu tip kitlesel mahkemeler ‘bir norm haline geliyor’ – Türkiye’de yavaş yavaş ilerleyen otoriteryenliğin bir başka işareti- .
-Dev Yol davası yıllar sürdü, DİSK’i 1400 avukat savundu. Türk hukuk sisteminin kitlesel davalara izin verdiği bir gerçek – ve duruşma takvimleri yıllara yayılıyor- Erdoğan’ın bu konuda yapacağı bir şey yok ve her şey önceki askeri cuntanın eksik sisteminin Türkiye’nin şimdiki liderliğine bıraktığı miras ile yapılıyor.
-Elbette Türkiye’de durum değişebilir. Reformlar sallantıya girebilir. Erdoğan aşırı iktidar mutluluğuna kapılabilir. Ancak kesin olan bir şey var: Burada tek reel hayal, Türkiye’nin, Erdoğan’ın AKP’si göreve gelmeden önce daha özgür ve daha demokratik bir yer olduğu.”
-ALİZA MARCUS KİM?-
1989'da Türkiye'ye gelip Kürtler üzerine haberler yapmaya başlayan kadın gazeteci Aliza Marcus, 1994'te Reuters'ın İstanbul muhabiri olarak çalışmaya başladı. Türkiye’deki “aydın” çevrelerle iyi ilişkiler kuran Marcus, köyleri boşaltılan Kürtler hakkında yaptığı haberler yüzünden 1995 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı. Marcus beraat etti ancak, ardından yabancı gazeteci basın kartı verilmeyerek kibar biçimde "sınır dışı" edildi. Marcus, ABD’ye döndükten sonra yazdığı, Türkçeye de çevrilen “Kan ve İnanç: PKK ve Kürt Hareketi” başlıklı kitabını sadece eski örgüt üyeleriyle görüşmeler yaparak yazdığı yönünde eleştiriler aldı.
-PKK VE DEV YOL BİRLİKTE ÇALIŞIYORMUŞ-
“PKK ve Dev Yol birlikte çalışıyordu” iddiasıyla şaşkınlık yaratan Marcus, geçmişte Sabah gazetesine verdiği bir demeçte bu iddiasını, “PKK ve Dev-Yol birlikte çalışmak istedi ve bir ortaklık kurdu. PKK, Lübnan'da eğitim almaları için Dev-Yol üyelerine yardım etti. Onlar da Avrupa'da PKK üyelerinin propaganda faaliyetinde bulunmalarına yardımcı oldu. Bunlar gerçek. İki örgüt bağımsızdı, bu bir. İki örgüt gerçek anlamda birlikte çalışmamıştı, bu da iki. Bunun sebebi de PKK Türk devletine savaş açmadan önce Dev-Yol'un neredeyse çökmüş durumda oluşuydu” diye açıklamıştı.(ANKA)