Adli Tıp’tan ilk randevu 2011’e

Tecavüz mağduru kızın 'psikolojisinin etkilenip etkilenmediği'nin anlaşılması için rapor istenen Adli Tıp Kurumu 2011'e randevu verdi.

Öğretmeni tarafından tecavüze uğrayan öğrencinin ‘ruh sağlığının bozulup bozulmadığı’nın anlaşılması için rapor istenen Adli Tıp kurumu (ATK) 15 ay sonraya randevu verdi. Mahkeme, sürenin öne çekilmesini isteyince ATK, ‘iş yükü’ gerekçesiyle reddetti.

İstanbul’da, Mart 2008’de, bir lise öğretmeni 17 yaşındaki kız öğrencisini evine götürdü. İddiaya göre evde tecavüze yeltendi. Öğrenci, saldırıyı altı ay boyunca gizledi. Bu süreçte iki kez intihara kalkıştı. Daha sonra diğer öğretmenlerine anlattı. Öğretmenlerin gayretiyle 3 Aralık 2008’de şikâyetçi oldu. İlk muayenede, bakire olduğu ama kızlık zarının zarar gördüğü belirlendi. Bu arada öğrenci, 2009 yılı içerisinde bir kere jiletle avuçlarını kesti, 3 Temmuz 2009’da ilaçla intihara kalkıştı.

Reklam
Reklam

Meslekten ihraç edilen öğretmene Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, TCK’nin (TCK) 103. maddesine göre ‘çocuğa cinsel istismar’ suçlamasıyla dava açıldı. Radikal gazetesinin haberine göre mahkeme, 18 Eylül 2009’da görülen duruşmada, psikiyatrik inceleme için ATK’den randevu istenmesine karar verdi.

ATK 8 Temmuz 2011’e randevu verdi. Mahkeme, 9 Aralık 2009’da, randevunun daha öne çekilmesini istedi. Ancak 15 Ocak 2010’da ATK Başkanı Haluk İnce’den gelen yanıt, vahim manzaraya işaret ediyordu;

“Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nda görevli çocuk psikiyatrisi ve psikiyatri uzmanlarının günlük bakabileceği hasta sayısı kadar randevu verilmektedir. Randevu tarihinin öne çekilmesi durumunda yeni verilecek tarihteki randevulu vakalar muayene edilemeyeceğinden randevu tarihinin öne çekilmesi mümkün değildir.”

Son duruşma, 1 Nisan’da görüldü. Mahkeme Başkanı Meryem Üstüner, Yargıtay’a atandığı, yerine geçici başkan nezaret ettiği için kararsız kalındı. Duruşmada, “TCK’nın 103/6’nın yerine getirilmesinin çalışılmasına...” diye karar çıktı.

Reklam
Reklam

‘Çocuğa cinsel istismar’ı düzenleyen TCK 103. maddenin altıncı fıkrasında, “Mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, 15 yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur” şeklindeki, cezayı artıran bir hüküm yer alıyor. Bu koşulun sağlanması için ‘beden ve ruh sağlığının’ bozulduğunu saptayan rapor isteniyor. Yasada olmamasına rağmen uygulama, raporun ATK’dan alınması yönünde işletiliyor.

FAKÜLTE RAPORUYLA ONAYLANDI
Oysaki ATK’nın 15 Ocak 2010’daki yazısında bile, üniversitelerin Çocuk Psikiyatrisi ve Psikiyatri Anabilim Dalı’ndan rapor aldırılması öneriliyor. Ve aslında dava Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyada, benzer bir rapor bulunuyor. İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Polikliniği’nin 21 Mayıs 2009 tarihli raporu, cinsel saldırıya işaret ediyor;

“Travma sonrası stres bozukluğu, ileri düzeyde işlev kaybı ve Major depresyon tanılarının, kişinin sağlığını ve algılama yeteneğini basit tıbbi müdahaleyle giderilmeyecek düzeyde bozduğu, ruhsal bozuklukların kalıcı bozukluk niteliği yönünden izlenmesi ve altı ay sonra değerlendirilmesinin uygun olacağı...”

Reklam
Reklam

SİSTEM SORUNLU
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer yaşanan sorunu şöyle anlatıyor;

“Siz Türkiye’deki bütün adli olguları tek bir merkeze yönlendirip tek merkez tarafından çözülmesini isterseniz, kurumda çalışan uzmanların yorum yapacağı vaka o zaman olağanüstü bir sayıya ulaşır. Çeşitli üniversiteler ve devlet hastaneleri de karar verebileceği, yasa bunların da resmi bilirkişi olarak görevlendirebileceğini tarif ettiği halde, sadece ATK ile çalışılıyor. ATK dışında da görüş istenmeye başlandığı anda bu sorun, tamamıyla değil ama, bir ölçüde ortadan kalkar.”

Biçer, ikinci olarak da, 2005 yılında Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, cinsel saldırı ve cinsel istismar olgularının daha görünür halde geldiğini, yoğunluğun da bundan kaynaklı olabileceğini söylüyor: “Cinsel saldırı ve istismarda eskiye oranla 3-4 kat fazla vakayı değerlendirmek durumunda kalıyoruz. Toplum uyarıldığı için öyle bir etki etmiş olabilir.”

Reklam
Reklam