Ahmet Erhan kimdir? Ahmet Erhan'ın eserleri, şiirleri ve hayatı!

Edebiyatın en hüzünlü şairi, Adana Demirspor'un gelmiş geçmiş en iyi sol açığı ve çağın en güzel yüzlü Türkçe öğretmeni Ahmet Erhan'ın ölüm yıl dönümü bugün. Ahmet Erhan'ın hayatı, eserleri, aldığı ödülleri kısaca derledik. İşte Ahmet Erhan'ın bestelenmiş şiirleri ve birkaç tane şiiri...

Onun yokluğu edebiyat dünyasının en büyük eksikliklerindendir. Silivri'deki dostlarının onun adına açılan Ahmet Erhan Parkı'nda onu anmak için ve onunla dertleşmek için oturdukları çok olmuştur. Özellikle Silivri'de yaşayan şair arkadaşlarından Öğretmen İhsan Tevfik'in onu anmak için her yıl elinden geleni yapması, onu diğer yitip gidenler gibi unutmaması edebiyat dünyasının şair dostluklarına en büyük örnektir. Edebiyatın en hüzünlü şairi, Adana Demirspor'un gelmiş geçmiş en iyi sol açığı ve çağın en güzel yüzlü Türkçe öğretmeni Ahmet Erhan'ın ölüm yıl dönümü bugün. Ahmet Erhan anısına hayatını, eserlerini, bestelenmiş şiirlerini ve birkaç tane şiirini sizler için derledik.

Ahmet Erhan kimdir?

Şair, yazar, öğretmen ve futbolcu olan Ahmet Erhan 8 Şubat 1954'te Ankara'da doğdu ve 4 Ağustos 2013'te aramızdan ayrıldı. Mersinli bir ailenin beşinci çocuğu olmuştu. Çocukluk yılları da gençlik yılları da Akdeniz'in birçok ilinde geçen Ahmet Erhan lise eğitimi için Ankara'ya döndü. Ankara'da A Kitabevi'ni kurdu. Burada kitaplar basarak yayıncılık işleri ile hayatını kazanmaya başladı. O yıllarda; Yaşar Miraç, Haydar Ergülen ve Refik Durbaş gibi değerli şairlerle arkadaşlık yaptı. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Okulu bitirdikten sonra Ankara’da özel eğitim kurumlarında öğretmenlik yaptı.

Fatih Terim'le top koşturdu

Dah sonra memleketine dönerek futbola başladı. Adana Demirspor’da sol açıkta Fatih Terim ile birlikte top koşturdu. Bir maçta kaval kemiğine aldığı darbeyle ciddi bir sakatlık geçirince futbolu bırakmak zorunda kaldı ve ünivesitede ilgi duyduğu şiire yöneldi. Ahmet Erhan'ın şiirleri Militan Dergisi'nde toplu halde yayımlandığında dikkat eçkemeye başladı.

Ahmet Erhan'ın ilk şiirleri

1975’de Militan dergisinde yayımlanan ilk şiiriyle edebiyat dünyasında dikkat çekmeyi başardı. 1981 yılında “Alacakaranlıktaki Ülke” adlı ilk şiir kitabı yayımlandı. Döneminde büyük yankı uyandıran bu şiir kitabıyla Behçet Necatigil Şiir Ödülü’ne layık görüldü. Bu şiir kitabında ölümü o kadar ustaca işlemişti ki ödül töreni sırasında Edip Cansever kendisine “Evlat ne çok bahsetmişsin, daha gençsin oysa, kimden öğrendin ölümü…” diyecektir.

Ahmet Erhan'ın asıl adı Erhan Bokurt'tur. Babasının adını alarak bu mahlası kullanıp şiirler yazmıştır.

Ahmet Erhan kendine özgür yazdığı şiirleri lirizm ve 1960 yıllarından sonraki toplum şiirini çeşitli öğelerse karıştırarak yazdı. Şiirlerinde sanatsal değerlerle birlikte ülkede yaşayan gençlerin yaşadığı toplumsal sorunlardan da bahsetti. Yazdığı her dizede hem karamsarlık hem hüzün hem de büyük bir yaşama sevinci taşır.

1993’te 2 Temmuz Madımak Oteli’nde gerçekleşen olaylarda, en iyi arkadaşları Behçet Aysan, Metin Altıok, Uğur Kaynar, Asaf Koçak’ın öldürülme haberiyle derinden sarıldı. Ülkenin kara bulutlara hâkim olduğu, ölüm ve silahların tek ses olduğu zamanda yazdığı bir mektupta şunları dile getirmişti:

“Ne istiyorsunuz kardeşlerim;
bu ülke hepimize yeter;
yakışmıyor bize silah, bomba, pusu;
bu şiddeti hak edecek bir günahımız yok hiç birimizin!”

Ahmet Erhan’ın şiirleri Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından 2017 yılında “Burada Gömülüdür/Bütün Şiirleri” adı altında 2 cilt halinde yeniden derlenip yayımlanmıştır.

Ahmet Erhan'ın vefatı...

Ahmet Erhan gırtlak kanseri nedeniyle Özel Okmeydanı Hastanesi’nde 501 numaralı odada tedavi görüyordu. Eşi Hacer Hanım hiç başından ayrılmamış, onunla birlikte bekliyordu. Takvimler büyük bir şair olan Turgut Uyar'ın doğum gününü gösterdiği 4 Ağustos tarihinde 2013'te büyük bir şiir külliyatı bırakarak aramızdan ayrıldı.

Alkol bağımlılığı

1976 yılının haziran ayında babasını kaybeder. Babası ölene dek alkolden nefret eder, ama sonrasında “bayrağı kaptığı gibi meyhaneye koşar”. Bu ölüm, şiirlerini daha da derinleştirir Ahmet Erhan’ın; zira kendisi tam bir babacı’dır ve onun ölümüyle birlikte her şey ters yüz olur.

Seninle konuşurduk baba
Böyle gecelerde, iki bilge gibi
Karşılıklı bakışarak
Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim
Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun geçmişte
O dupduru yüreğini, yılların
Unutulmuş sularına bırakarak.

İşte, bir minder daha koydum yanıma
Henüz sıcak
Sanki yeni kalkmışsın üstünden
Terliklerin şuracıkta, getireyim
Çayı da ocağa koyarım istersen.

Annemse haber bekliyor ruhlardan
Namaz kılarak, tesbih çekerek
Sen olsan
Gülerdin bıyık altından
Ben gülemiyorum baba!
Ama bir insanı yüreğinde duymak için
Araya bazı kurallar koymaya ne gerek var
Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya 
Dualar okumaya?

Ahmet Erhan'ın Eserleri

Alacakaranlıktaki Ülke (1981) - Behçet Necatigil Şiir Ödülü
Yaşamın Ufuk Çizgisi - Akdeniz Lirikleri (1982)
Ateşi Çalmayı Deneyenler İçin (1984)
Deniz, Unutma Adını! (1992) - Yunus Nadi Armağanı
Öteki Şiirler 1976-1991 (1993)
Sevda Şiirleri / Zeytin Ağacı (1993)
Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi (1997) - Cemal Süreya Şiir Ödülü, Halil Kocagöz Şiir Ödülü
Köpek Yılları (1998)
Ölüm Nedeni: Bilinmiyor (1998)
Resimli 'Ahmetler' Tarihi (2001)
Bugün De Ölmedim Anne - Toplu Şiirler (2001)
Ankara - İstanbul Karatreni (2001)
Ne Balık Ne De Kuş (2002)
Kaybolmuş Bir Köpek İlanı (2003)
Şehirde Bir Yılkı Atı (2005) - Behçet Aysan Şiir Ödülü
Buz Üstünde Yürür Gibi - Seçme Şiirler (2006)
Sahibinden Satılık (2008) - Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü

Ahmet Erhan'ın aldığı ödüller:

1981 Behçet Necatigil Şiir Ödülü Alacakaranlıktaki Ülke ile

1992 Yunus Nadi Şiir Ödülü Deniz Unutma Adını ile Ahmet Erhan

Ahmet Erhan Şiirlerinden Örnekler

Bir baba için

Odamın ışığı yanıyor bütün gece
Ellerimi dizlerime koyup, ikibüklüm
bir olağandışılık arayarak
Gördüğüm, duyduğum her şeyde
Öylece oturuyorum:
Güneş parmaklarını sürünceye dek
Koyu bir karanlığa
Bulanmış pencereme..

Bir gece kelebeği
Dolanıyor lambanın çevresinde
Usuldan bir rüzgar esiyor
Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen
Sütün sesini duyabiliyorum
Deniz az uzakta
İç geciriyor boyuna.

Seninle konuşurduk baba
Böyle gecelerde, iki bilge gibi
Karşılıklı bakışarak
Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim
Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun gecmişte
O dupduru yüreğini, yılların
Unutulmuş sularına bırakarak.

İşte bir minder daha koydum yanıma
Henüz sıcak
Sanki yeni kalkmışsın üstünden
Terliklerin şuracıkta, getireyim
Çayı da ocağa koyarım istersen.

Annemse haber bekliyor ruhlardan
Namaz kılarak, tesbih çekerek
Sen olsan
Gülerdin bıyık altından
-Ben gülemiyorum baba!
Ama bir insanı yüreğinde duymak için
Araya bazı kurallar
Koymaya ne gerek var
Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya
Dualar okumaya?

II

Ağır aksak adımlarla yürüyen gece
Bana bir şeyleri anımsatıyor
Boynu uykudan arasıra düşerek
Pencerenin kanatlarına yaslanmış bir anne
Kuytu, karanlık bir yolda
Kocasının ayak seslerini arıyor
Bir çocuk, sedirin üstünde
yüzünü ders kitabına gömmüş
Saate bakıp, geceyi dinleyip
Kitabından bir yaprak çeviriyor.

Sessizliğin sığınaklarına gömülmüş evlerde
Yanan tek tük ışıklar var
Bekçi düdükleri
Birbirlerine selam yolluyor
O daracık sokakların ardından:
Bir vukuat yok
Asayiş berkemal!

Sokakta biri bağırsa
Sanki tavan çökecek
Kadınla çocuğun üstüne...

Bu sokak ne zaman çınlar
Belli belirsiz ayak sesleriyle?
Bu kapı ne zaman çalınır?
Anne, görevini yapmış biri gibi
Usul usul kalkar yerinden
Çocuk ne zaman sıçrar?

Açılır kapı, girersin içeri
Yüzünde sarhoşlara özgü
Tuhaf bir gülümseme
Kaldırıverirsin omzuna beni
Sorarım:Baba niye geç kaldın böyle?
Eski bir türküyle
Kesersin sözümü...

III

Pijamalarını giydirdik
Sigaralarını, çamaşırlarını, terliklerini
Doldurduk bir çantaya
Saate baktım:Sabah yedibuçuk
Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordun
Arasıra bakışların
Usulca kayıyordu bana
Ben henüz ögrenmemiştim
Hasta babayı üzmemek icin
Gülümser görünmeyi..
Kardeşlerimin ağlayışlarını duyuyordum
Yandaki odadan
-Sen de duyuyordun
Bir şeyler söylemek istedin, konuşamadın
Bir yudum su içtin
İskemlenin üstündeki bardaktan
Sonra sessizce devirdin başını yastığına
Göstermek istiyordun sanki
Çok önceden öldüğünü..

Az sonra anıiden patladı kapıda
Bir cankurtaran düdüğü...

Akşamdır. Güneş uyuklar evlerin çatılarında
Tasını tarağını toplayıp
Gitmeye hazırlanan
Bir gezgindir sanki
Hoşcakal demek için son bir kez uzanır
Gözlerini uzaklara baglayıp
Pencereden dışarı bakan çocuğa.

Akşamdır. Babalar ellerinde ekmeklerle
Yürürler kaldırımlarda.
Genç bir oğlan
Ağacın altında şiir okur sevgilisine
Camları titreterek
Bir kamyon geçer sokaktan.

Akşamdır. Çocuklar el ele tutuşup
Dönerler artık okullarından...

...Çalar kapı
Görünür annenin sapsarı yüzü
Binlerce kanadı kırık kuş o sıra
Uçmaya calışırlar kentin üstünde
Bağırırlar:
-Baba öldü!

V

Baba bana yürüdüğün
O yolları göster
Baba bana dünyanın
Yüreğine inen geçidi

Baba durursam azarla
Tökezlersem kaldır beni

Toprağa süre süre
Arıttım yüreğimi
Ellerim kanıyor bak
Isırganlar yolmaktan
Sesim nasıl da kısık
Nehirlerin kaynaığında
Durup da bagirmaktan

Baba bana yaşamın
Çekirdeğini göster
Baba bana bu yolun
Sonundaki çiçeği

Güneş giriyor koluma
Ömrüm çağırdı beni
Bu yolda yürürüm ben

Baba şarkılarıma küfret
Bir gün eğer dönersem

VI

Senin düşlerin baba, bende
Bir ad buluyor kendine
Birbiri ardına ekleniyor sözcükler
Nemli duvarlarında kentin
Deniz köpüğü ve tuzdan dilleriyle..

Senin bakışların baba, bende
Sürüyor, filizleri gibi mutsuzluğun
Uzaklara bakan binlerce göz
Ufkun ardını kolluyor boyuna
Güneşin vurulduğu yerde boynunun.

Senin ölümün baba, bende
Bir anafora kapılarak
Yeniden doğuma dönüşüyor
Köklerini toprak altında saklama
Baba, oğlun daha yaşıyor...

VII

Bu şiirleri toprağa gömeceğim
Sözcükleri tohum olacak
Çiçekler fışkıracak topraktan
Sevgilerin dal olacak baba
Uzanacaksın uzaktaki bir ışığı yakalamak için
Işık köklerine dolacak bir gün
Yorgunluğun o çiçekleri sulayan
Koca bir nehir olacak
Baba, acıların sürgün...

Bir soru işareti

Bir kekik kokusu tüter sabahın seherinde
Denizde bir balık kayar, bir yıldız solar gökte
Ve sabah türkü gibi yayılır
Salyangozların izleri uzar toprakta
Otların arasında gider kaybolur
Bir salyangoz kadar olamadım, der şair
Ayak izlerimi tutmayan topraklarda yürüdüm
Unutmasını bilen kadınları sevdim
Trenle geceyarısı geçilen kentleri..
Şimdi bir soru işareti gibi kaldım şu dünyada.
Dokunup yaprakların üstüne düşmüş çiylere
Uzanıp gölgesine bir portakal ağacının
Kulak vererek cırcırböceklerinin sesine
Bu şiiri uyku haliyle yazdım
Akdeniz bir çaydanlık gibi fokurduyordu az ötede
Biraz sonra kalkıp yüzümü yıkarım artık
Sonra bir kitap okurum, ya da çiçekleri sularım.

Bugün de Ölmedim Anne (1979)

Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım
Kahvelerde oturdum, çocuklarla konuştum
Sıkıldım, dertlendim, dostlarımla buluştum
Bugün de ölmedim anne

Kapalıydı kapılar, perdeler örtük
Silah sesleri uzakta boğuk boğuk
Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük
Bugün de ölmedim anne

Üstüme bir silah doğruldu sandım
Rüzgar, beline dolandığında bir dalın
Korktum, güldüm, kendime kızdım
Bugün de ölmedim anne

Bana böylesi garip duygular
Bilmem niye gelir, nereye gider?
Döndüm işte; acı, yüreğimden beynime sızar
Bugün de ölmedim anne.

Müzik-Video: Bugün De Ölmedim Anne (Bestelenmiş şiir)

Kalırsa bir soru kalır benden

Kalırsa bir soru kalır benden
Yanıtı var mıdır bilmem
Denizine, göğüne, toprağına
Uçanına, kaçanına bu dünyanın
Kalırsa bir soru kalır benden
Ölüm gelir, gün akşama kavuşurken

Kalırsa bir soru kalır benden
Yanıtı var mıdır bilmem
Yazar elim upuzun bir şiir
Söyler dilim içli bir türkü
Kalırsa bir soru kalır benden
Gökte yıldızdır o, toprakta gömü

Kalırsa bir soru kalır benden
Bir de üç beş şiir, iyi kötü

İki köşeli yalnızlık

Gökyüzüne asılı kalmış bir yankı
Arıyor kendisini bırakan ağzı
Yeniden, yeniden sesini bulmak için

İki köşeli yalnızlığın bir ucunda sen, bir ucunda ben
Birleşip ayrılıyor çizgilerimiz
Hangi boyuttan koparılmıştık ki biz

Anı bile yok, ses, koku bile
Bir elin yazdığını öteki el karalıyor sanki
Silgiler hatırlıyor, kalemler unutuyor bizi...

Zamanı oy,sesini sakla

Zamanı oy,sesini sakla...unutulmasın
Tarih düşür her yazdığının altına
Aynaya bak, yüzünü göm...unutulmasın
Bir gün küllerin savrulur nasılsa

Bence sen bir günlük tutmalısın
Solgun güller kurutarak yapraklarında
Yağmurda yürü, izini koru...unutulmasın
Toprağı eşeleyen çocukların avuçlarında

Şimdi kentlerin yalın-kılıç yalnızlığındasın
Geçtiğin kırmızı, durduğun yeşil...unutulmasın
Dimdik önündesin bir fotoğraf karesinin
O fotoğrafta hiç sarı kullanılmasın

İyi çocuk ol, acınla büyü...unutulmasın...

1988

Buz üstünde yazılan şiir

Buz üstüne yazmak isterdim
Bütün bu şiirleri
Üç beş gün öyle kalır
Sonra eriyip giderdi

Kaybolursa da ne çıkar
Yazılmış o kadar şiir?
Onca acı, tedirginlik
Bir avuç su oluverir

Buz üstüne yazmak isterdim
Bütün bu şiirleri
Ya da denizin yaladığı
Bir kıyıya bırakmak...

Boğulup gitsin sesim
Uçsuz bucaksız bir koroda
Duyulmayacaksa silah sesleri
Girdiğimiz her sokakta

Çektiğimiz bunca acıyı
Varsın hiç bilmesin çocuklar
Barışa, kardeşliğe dair
Yarın nice şiir yazarlar

Buz üstüne yazmak isterdim
Bütün bu şiirleri
Ve sonra çekip gitmek
Dalgın bir cırcır böceği gibi.