2000 yılında hayatını kaybeden Ahmet Kaya'nın hayatı, Son Şarkı Ahmet'in Türküsü adıyla film oldu. Ancak Kaya'nın eşi Gülten Kaya, filmin yayınlanmaması için dava açtı. Mahkemenin davayı reddetmesiyle film 1 Mart'ta vizyona girdi.
Geçen cuma seyirciyle buluşan Ahmet Kaya’nın yaşam hikâyesinden yola çıkarak çekilen “Son Şarkı – Ahmet’in Türküsü” filmi üç günde 12 bin 594 kişi tarafından izlendi. Filmin yönetmeni Kudret Sabancı yazılı bir açıklama paylaştı ve şunları yazdı:
“Son Şarkı – Ahmet’in Türküsü” isimli sinema filmimiz sonunda izleyicilerle buluştu. Bilindiği üzere, daha önce planlanan gösterim, öncelikle pandemi daha sonra da muhatap kaldığı bir takım hukuki süreçler sebebiyle bugüne kaldı. Topluma mal olan kişilere ilişkin yapılan filmler maalesef zaman zaman çeşitli spekülasyonlara maruz kalmaktadır. Ahmet Kaya da son dönemde çeşitli şekillerde adları gündeme gelen ve tartışmalara neden olan diğer kişiler de insanlığın, kültürün ve tarihin ortak değerlerine dönüşmüşlerdir.
Bu kişilerin adları, dış görünüşleri, hayatı ve düşünceleri gibi kişiliğine dair unsurları, telif hakları kapsamında değil, kişilik hakları kapsamındadır ve hayat hikayeleri de alenileşmiş durumdadır. Tarihsel ve somut olaylar üzerinde hiç kimsenin telif hakkı söz konusu değildir. Dolayısıyla kamuya açık bilgilerle çekilen bir film için herhangi bir izin gerekmemektedir. Ülkemizde ve dünyada bu konudaki kriterler yeterince açıktır ve bu konuda son derece özenli davrandığımızın bilinmesini arzu ederiz.”
Ünlü yönetmen sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şarkılarıyla geniş halk kitlelerinin ilgisine ulaşmış, sonrasında linçe uğramış, ülkesini terk etmiş, vefatından sonra da Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü’ne layık görülmüş, yani sanatı ve yaşamı ile fazlasıyla kamuoyuna mal olmuş bir sanatçının hayatı, sanatın da sinemanın da konusudur ve üzerinde kitlelerin farklı bakış açılarına sahip olması da çok doğaldır. Sanatın çok sesli doğası içerisinde herkesin aynı süreci kendi perspektifinden yansıtması sanatın sunduğu bir olanaktır ve yaptığımız da bundan ibarettir. Bütün topluma ait olan bu değeri ve zenginliği, tekelci hatta baskıcı bir özel ekonomik mülkiyet anlayışı içerisinde, sansür denebilecek bir yok etme arzusundaki motivasyonu kamuoyunun takdirine bırakıyor, eksiği ve fazlasıyla sinemamıza yeni bir eser kazandırmanın gururunu yaşıyoruz.”