AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik önemli açıklamalarda bulundu. Çelik, Kılıçdaroğlu'nun sözlerini eleştirerek, "Cumhurbaşkanını gayrimeşru duruma getirmeye çalışan büyük bir yanlış yapıyor. " ifadelerini kullandı.
Ömer Çelik'in konuşmasından satır başları;
"Türkiye'ye çok acı çektirmiş olan başörtüsü yasağı ilkellikler günün dünyasında savunulmaz dediğimiz bir günde maalesef bir eski CHP'li Bakan 28 Şubat mantığını diriltmeye çalışan açıklamalar yaptı. 60 ihtilaliyle ilgili analizlere baktığınızda birileri sürekli 'Demokrat parti şu kararları almasaydı, şu komisyonları kurmasaydı darbe olmazdı' diye...
Bir kere siyasi olarak Demokrat Parti'nin yanlış yaptığını düşünüyorsanız o zaman siyasi mücadeleyi öne çıkarmanız gerekir. Bir takım siyasi kararların neticesinde darbe olmuştur, sanki darbe objektif, yapısal sonuçmuş gibi sunmaya çalışmak aslında en sinsi darbeci mantığıdır.
Siyaseti subjektif kararlarla yargılamaya çalışan ama darbe mekaniğine objektif gerçeklik duygusu vermeye çalışan maalesef sinsi bir siyasi değerlendirme. Bu çok uzun yıllar boyunca yapıldı 'Ben darbeye karşıyım ama DP şunları yapmasaydı olmazdı' demek darbeciliktir. Bir Başbakan ve Bakanların asılarak şehit edilmesini savunamayacakları için siyasi hususları dile getirip bunun doğal mantıki sonucu olmaya söylemeye çalışıyorlar. Bu gayri ahlaki bir durumdur.
Eğer karşınızdakilerin yapmış olduğunu siyaseten yanlış olduğunu düşünüyorsanız bunun yolu siyasi mücadeledir. Türkiye'de çok acı işler bu mantığın arkasına saklanarak yapılmıştır. Arkasından bu hastalıklı mantık bir başkasının Erdoğan ancak felaketle işbaşından gider, seçimle gitmez gibisinden acınacak haldeki değerlendirmelere devam etti.
Burada esas üzücü olan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na, sayın Kılıçdaroğlu'nun sözde Cumhurbaşkanı demesidir. Bir şeye gayrimeşru olduğu zaman varlığının temelinde meşruiyet olduğu zaman sözde dersiniz. Gayrimeşru yapılar için kullanırsınız. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı için bu ifadeyi kullanmak, 27 Nisan'da hükümetimize verilmeye başlayan muhtıra teşebbüsü ile gündeme gelmişti.
O zamanki askeri vesayet biz sözde değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz denmişti. Bu yetkiyi size kim verdi? Millete ait yetkiyi herhangi bir kurum, makam kendisine ait kılma şeklinde bir pozisyonu hukuk devletinde nasıl üretebilir? Dersiniz ki şu eylemlerini, şu siyasi yaklaşımlarını beğenmiyorum, bu bir siyasi değerlendirme, mücadele konusudur.
Bu kadar zaman geçtikten sonra bu post modern darbe, ya da muhtıra şeklindeki yaklaşımlar ortadan kalkmıştır diye düşünüyorsunuz, ama sivil siyaseti güçlendirmesi gereken sayın Kılıçdaroğlu, seçilmiş Cumhurbaşkanını gayrimeşru duruma getirmeye çalışan büyük bir yanlış yapıyor. Benim mensup olduğum siyasi parti, o partiye mensup olanların, oy verenlerin evidir. Türkiye Cumhuriyeti bütün Türk milletinin ortak evi, çatısıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin makamları da böyledir.
Orduların başkomutanı olan Cumhurbaşkanı makamına karşı böyle bir şey söylerseniz, bu Cumhuriyet değerlerine karşı söylenmiş bir şey olur. Yine ABD'deki yemin tartışmaların benzeri olacak şekilde tutup yemin tartışması açıyorlar. Diyor ki, 'burada tarafsızlığa karşı bir durum var' diye argüman söylüyorlar. Burada sistem değişti. Tarafsızlığın da eski tanımından yeni tanıma geçilmiştir. Cumhurbaşkanımız Türkiye'nin hiçbir yerini bir başkasından üstün görmemektedir. Böyle bir tartışma açmak tamamen yanlış iş yapmaktır.
Siyasi eleştiri yapacaksanız tabii ki yapacaksınız, ama siyasi eleştiri yapmıyorsunuz, alışkanlığınız olan rejim krizi çıkarma, kendinizi millet iradesinin eleği ya da filtresi görme gibisinden bir pozisyona yerleştiriyorsunuz. Bunların sureti haktan gözüküp parlamenter sistemi savunması da göz boyamadır. Daha önce vesayet peşinde koşuyorlardı. Bu herhangi bir tartışma değildir. Biz diyoruz ki, 'meşruiyet seçimlerdedir, hukuk devletinde, milli iradededir' . Siz 'ben hukuk devletinin gereklerini özde ve sözde tartışması açarak tanımam' derseniz. Türkiye'de laikliği de istismar edecek şekilde çok kriz çıkardınız.
Şimdi tutuyorsunuz demokrasi prensibini istismar edecek şekilde birtakım tartışmalar açıyorsunuz. Bu milletin kendi Cumhurbaşkanını seçecek yeteneğe ve kabiliyete sahip olmadığını düşünür bunlar. Bunlar ancak kendilerinden not almış kişilerin o makama oturabileceğini düşünür. Bu tamamen ideolojik bir değerlendirmedir. Herkesin sağduyulu olması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti'nin makamları hepimizin ortak çatısı, ortak evi olan Cumhuriyetimizin makamlarıdır.
Sağduyu, izan ve makul bir dille siyasi eleştiri yapabilmek en çok buralarda lazımdır. Kullanılacak dil içinde bir sürü imkanlar var. Bir sürü siyasi eleştiri için konu seçebilirsiniz. Burada bir bilek güreşi olmaması gerekir. Ama ısrar ettikleri için, her kesimden gelen sağduyulu uyarılara rağmen, hatta CHP'ye yakın gerçekten demokrat kişiler 'bunun böyle söylenmemesi gerekirdi' dediği halde maalesef devam edildi.
Diyorsunuz ki 'AK Parti'ye oy veren öğretmen değildir, memur değildir, çiftçi' değildir'. Hakaret ya da meşruiyet tartışması ya da rejim krizi çıkarmak konusunda herhangi bir değerlendirmede bulunamıyor musunuz? FETÖ'nün darbe girişimine karşı en büyük kazanımımız demokrasimizin korunmasıdır. Milli iradeye böyle bir saldırı gelmesi asla kabul edilemez. Demokrasi milletin ortak değeridir."
Siyasi mücadeleyi bir siyasi rekabet alanı içinde tutmak lazım. Cumhuriyetin değerlerine zarar verecek siyasi husumete dönüştürmemek lazım. Siyaset karşıt fikirlerin birbiriyle çatışmasıdır. Ama bunu hangi alanda yaptığınız önemlidir. Bu namus meselesini çok alelade kullanıyorlar. Bunun çok titizlikle, dikkat ederek kullanılması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nı bu kelimelerle ifade etmek düşmanların yaptığı şeydir. Dediler ki, belediyelerden hiçbir işçi atılmayacak. Bak o işçiler atılıyorlar işte. Size de bu sözünüzü hatırlatıyorlar. Namus kelimesinin alelade kullanılmaması lazım.
Bu kadar yanlıştan sonra diyorlar ki sen yeminine sadık olsaydın biz bunları söylemezdik. Cumhurbaşkanımız yeminine sadıktır. Milletin birlik ve beraberliğini korumaktadır. Sizin tarafsızlığı kafalarınızdaki vesayetçi sistemle yargılamanızdır. Başkanlık sistemi meşrudur. Birini meşru diğerini gayrimeşru sayamazsınız. Parlamenter sistem varken ne yapıyordunuz bunu sormak gerekir. O zaman Türkiye'yi askeri ve yargı vesayetiyle yönetmeye çalışıyordunuz.
Her siyasi partinin yapacağı katkı sivil siyaseti ve demokrasiyi güçlendirmektir. Gelecek nesillere doğru miras bırakmak gerekir. Hepimiz öleceğiz. Bir gün emri hak vaki olacak, geriye yaptığımız işler ve hizmetler kalacak. Ama tutup da hiç kimsenin Türkiye Cumhuriyeti makamlarına karşı tarihe geçmemesi lazımdır. Bu konularda herkesin sağduyulu olarak davranmasında cumhuriyet, demokrasi, gelecek nesiller için fayda olduğunu, hassasiyet gösterilmesinin altını çizmek isterim.
ABD'deki seçimleri, sonrasındaki süreci çok büyük hassasiyetle takip ediyoruz. Senato baskını tüm dünyayı şok etti. ABD demokrasisi gelenek ve kurumlarıyla övünen bir demokrasidir. Senatonun içinde ulusal muhafızların, askerlerin yerlerde yattığı görüntü, Amerikan demokrasisinin içine girdiği değer krizinin senatoya yansımasıdır.
İlk defa Amerika'da bir başkanın bu şekilde görevden alınması, Temsilciler Meclisi'nde oylanıp kabul edilmesine varan şok edici gelişmeler yaşanıyor. ABD'nin nereye yöneleceği bütün dünyayı ilgilendiriyor. Batıda İslam, göçmen düşmanlığından kaygı duyarken tam da bu kişilerin pankartlarla Amerikan Senatosu'nu bastığını gördük. Bunun sosyolojik bir yarılma ortaya çıkardığını gördük. Netice'de 6 Ocak'ta Amerikan seçim sonuçlarını tescil etme oturumunu ertelemek zorunda kaldı Amerikan demokrasisi.
Şiddet kullanılması gayrimeşrudur, seçilmiş başkanın göreve gelmesini engellemek gayrimeşrudur. Biz bunları söylediğimiz zaman siyasi oryantalizmin etkisinden eğilmiş, bükülmüş olan 'siz de seçim sonuçlarına itiraz ettiniz' diyor. Meşru olarak herkes seçime itiraz edebilir. Umarız 20 Ocak'ta yeni başkanın görevine başlaması, tartışmasız bir şekilde sükunetle gerçekleşir.
Türkiye olarak yeni yönetimle konuşacağımız Libya, Doğu Akdeniz gibi çok önemli konularımız var. Suriye'deki kriz devam ediyor. Bu süre içerisinde Yunanistan'ın mültecilere dönük Ege'deki ihlalleri en çok canımızı acıtan konulardır.
78 binden fazla sığınmacı zorla Türk karasularına itilmiştir. O botları batırmaya çalışan unsurlar görürsünüz. Yunanistan'a bu konuda mali yardımda bulunan AB'nin bu vahşi ihlallere karşı tavır sergilemesi gerekir. Frontex'in de Yunan güçleriyle hareket etmesi, hatta bazı Yunan güçlerinin kendilerini maske ve üniformalarla bu eylemi yapması utanç vericidir. Buna karşı herkesin sesini yükseltmesi gerekir.
Körfez barışı denilen mutabakattan memnuniyet duyuyoruz. Katar'la başlanan normalleşme bölge için çok önemli sonuçlar doğuracaktır. İtilafların müzakere yoluyla çözüme kavuşturulmasının kıymetli olduğunu değerlendiriyoruz. Buradaki gelişmeleri yakından takip edeceğiz. Destek veren herkesi tebrik ediyoruz.
Aslında PKK, DEAŞ'a karşı mücadele ediyor diyenlerin ne kadar boş konuştuğunu gösteren bir şey. Sincar'da ölümden kaçan Ezideler DEAŞ'tan kaçtılar ama şimdi PKK yüzünden oraya dönemiyor. Bu konuda ilkesiz olmanın getirdiği nokta budur. Bazı müttefiklerimizin bunu dikkatle ele alması gerekiyor.
Sincar'daki PKK varlığının bir an evvel ortadan kaldırılması oradaki mazlum insanlar açısından son derece önemlidir."
"Sosyal medya şirketlerinin bir devlet otoritesi gibi davranması dünyanın her tarafında eleştiriliyor. Bu şiddeti destekleyen birtakım eylemleri topyekün reddettiğimizi bir kere daha söylüyorum. Fakat bunun yanısıra asosyal medya şirketlerin benimsedikleri siyasi tutuma göre karşı tutumdaki kişilerin sosyal medya hesaplarında herhangi bir yargı kararı olmadan, hangi ölçeğe göre yaptıklarını toplumla paylaşmadan yasaklamaları demokrasilerde ifade özgürlüğüne aykırıdır. Sosyal medyada terör, istismar, şiddet çağrısını yapan hesaplara karşı tedbir alınmasını kuvvetle düşünüyoruz. Bu subjektif ölçülere, keyfi kararlara göre olmamalıdır. Bunlar uluslararası anlaşma mutabakatı şeklinde ortaya çıkmalıdır. Trump'ın açıklamalarını, tutumunu eleştiren pekçok ülke de Trump'ın hesaplarının kapatılmasına karşı çıktı. Kuşkusuz insanlığa karşı işlenen suçlara karşı güçlü tedbirler alınması gerekiyor. Çok kuvvetli şebekeler aynı zamanda tehlikeli hale gelebiliyor. Bunu Türkiye'de de yaşıyoruz. Bununla ilgili hızlı karar veren mahkemelerin, mekanizmaların kurulması gerekiyor.
KKTC liderlerinin twitter hesaplarına mavi tık vermiyorlar, PYD'lerin hesabına mavi tık veriyorlar. Neye göre bunu yapıyorsunuz? Bir terör örgütünün lideri olan PYD'deki Mazlum Kobani denen şahsa mavi tık vererek terör örgütü propagandası niye yaptırıyorsunuz? Data egemenliği, datalarımızın kiminle paylaşıldığı meselesi milli egemenlik meselesidir. Siber alan siber vatandır aynı zamanda. Egemenliğimizi korumamız gerekiyor. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının verilerini onların rızası olmadan başkasıyla paylaşamaz."