Milliyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel, Kadir Has Üniversitesi’nin 26 ilde ve bin kişi nezdinde telefonla yaptığı araştırmanın sonuçlarını köşesine taşıdı. Ankete yorum katan Gürsel'e göre 'AKP ve CHP birlikte düşüyor ve Kemal'li CHP hiç umut vermiyor!'
Kadir Has Üniversitesi’nin sonuçları önceki gün duyurulan “Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması”nın üçüncüsü, etkili ve becerikli bir ana muhalefeti sandıkta mükâfatlandıracak şartların olgunlaşmakta olduğunu gösteriyor.
Mamafih, ana muhalefet CHP’nin toplumun çoğunluğu tarafından henüz “etkili” olarak görülmediği de aynı araştırmanın diğer bir sonucu. Önce, muhalefet için vaatkâr koşullar nasıl beliriyormuş ona bakalım. 8-18 Aralık 2010 tarihleri arasında, 26 ilde ve bin kişi nezdinde telefonla yapılan araştırmaya göre Türkiye’nin şu andaki en büyük sorunu açık ara işsizlik (yüzde 54,3). Bunu “terör” (yüzde 14,7) ve “ekonomik kriz” (yüzde 10,2) izliyor. Türkiye’de işsizlik o kadar büyük bir sorun ki... Deneklerin yüzde 16,8’i “İşsizim” diyor. Yüzde 67,6’sının akrabaları arasında işsiz varmış. Yüzde 74,9’u da yakın çevresinde işsiz olduğunu söylemiş; yani her dört kişiden üçü...
Halkın çoğunluğu (yüzde 59,5) işsizlikten AKP hükümetini sorumlu tutuyor.Daha büyük çoğunluğu da (yüzde 67,2) çözümün adresi olarak yine hükümeti gösteriyor.Bu tablo, seçim kampanyası stratejilerinde işsizliğe özel ve merkezi bir yer verilmesini zorunlu kılıyor.
Bütün iş muhalefetin performansında... İstihdamı artırmaya yönelik, somut ve inandırıcı projeleri zamanında üretip, bunu seçmene anlatmayı başarmasında...
Kadir Has Üniversitesi’nin araştırması, iktidarda artık sekiz yılı geride bırakmış olan AKP’nin seçmen nezdindeki algısının, bir yıpranma etkisi altında bulunduğuna işaret eden ilginç veriler içeriyor. Bu da gayet doğal... Eskiyen iktidarlar hakkındaki algının olumsuza doğru değişimi, demokratik yenilenmenin önünü açan son derece sağlıklı bir durumdur. Negatif değişim en çok “AKP hükümetine duyulan güven” başlığı altında hissediliyor. Veriler, aynı araştırmanın Haziran 2010’da yapılan ikincisinden elde edilenlerle kıyaslandığında karşımıza dramatik sonuçlar çıkıyor.
“AKP iktidarına güveniyorum” diyenler Haziran 2010’da yüzde 44 iken, bu oran altı ay içinde yüzde 26,5’e düşmüş. “Güvenmiyorum” diyenlerin oranı da yüzde 32,6’dan yüzde 54’e çıkmış.“Hükümet başarılı mı değil mi?” sorusuna verilen cevaplarda da AKP iktidarı aleyhinde bir dengesizlik söz konusu.
“AKP başarılıdır” diyenlerin oranı yüzde 26. “AKP ne başarılı ne başarısız” şeklinde görüş belirtenlerinki de yüzde 24. Buna karşılık, deneklerin yüzde 50’si AKP hükümetini başarısız bulduklarını söylemiş. Deneklere “Hükümetin hangi icraat ve faaliyetini destekliyorsunuz?” diye sorulmuş... “Hiçbir faaliyetini desteklemiyorum” diyenlerin oranı yüzde 54 çıkmış. Ancak bu veriler madalyonun sadece bir yüzü.
Şimdi öteki yüzüne geçelim. Bakalım CHP hakkındaki algı, Baykal’ın gidip Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle esen olumlu rüzgârlara rağmen son altı ayda nasıl bir eğilim arz etmiş? Normal şartlar altında, hükümete duyulan güven azalırken aşağı yukarı aynı nispette muhalefete güvenin artması beklenir, değil mi? Türkiye’de hiç de öyle olmamış.Geçen haziranda CHP’ye güvenenlerin oranı yüzde 30,5 gözüküyor iken, bu oran aralıkta yüzde 20,9’a düşmüş.
Güvenmeyenlerin oranı da aynı zaman dilimi içinde yüzde 44,3’ten yüzde 53’e çıkmış.
“CHP’nin hiçbir faaliyetini desteklemediğini” söyleyenlerin oranı da yüzde 75. Bu oran haziranda yüzde 66,9 imiş. “Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP ülkeyi yönetemez” diyenler yüzde 65,2... “Yönetir” diyenler yüzde 34,8. Kılıçdaroğlu’nu başarısız bulanlar yüzde 49,8... Başarılı bulanlar yüzde 25,7.
Bu verilerden, Kılıçdaroğlu CHP’sinin yüzde 25’lik tabandan 30’ların üzerine tırmanma potansiyeline haiz olduğu sonucunu çıkarmak için çok mu iyimser olmak gerekiyor?
İktidarı sağdan zorlayacak bir rakip yok ve CHP de potansiyel seçmenini ikna etmekten uzak... Bu şartlarda AKP’nin uğradığı güven kaybı bir sabit veri haline gelse bile siyasetteki dengesizliğin azalmasına vesile olmaz. Türkiye’nin meselesi hâlâ CHP. Ve seçime sadece 5 ay kalmışken “Benim adım Kemal” demek yetmiyor.