Akdeniz ateşi hastalığı dünya çapında Familial Mediterranean Fever yani FMF adı ile bilinir. En çok görülen ülkeler; Türkiye, İsrail, Kuzey Afrika ülkeleri ve Arap ülkeleridir. Hastalık pek çok farklı semptom ile kendini gösterebilir.
Akdeniz ateşi (FMF) genel olarak incelendiği zaman, rahatsızlığın görüldüğü ülkelerde hastalığa genetik olarak bir yatkınlığın olduğu saptanmıştır. Akdeniz ateşi MEFV isimli gen üzerindeki hasar kaynaklı olarak ortaya çıkar. Genellikle çocukluk döneminde teşhisi yapılır ve bu teşhisi romatologlar yapar. Özellikle meydana gelen ataklar döneminde alınan kan tahlili ile teşhis edilebilir. Kan tahlilinde iltihap oranı teşhis konulmasında oldukça önemlidir. Ancak yine de en net tanı, yapılan gen testleri sonucunda incelenen MEFV geni ile ortaya konur. Hastalıkta sık sık tekrarlayan ateşlenmeler, vücutta iltihaplanma düzeyinde yükseklik ve eklem ağrıları gibi belirtiler görülür.
Akdeniz ateşi belirtileri içerisinde en karakteristik olanı geçmeyen ve 3 - 4 gün boyunca süren yüksek ateştir. Hastanın ateşi 40 derece civarında seyreder ve düşüş eğilimi göstermez. Genellikle ateşin düşmesi iki ya da üç gün sürer. Ateş dışında hastalığın belirtiler ise şunlardır;
Akdeniz ateşi testi ile birlikte uzmanların yapmış olduğu diğer testler ve klinik bulgular hastalığın teşhisinde önemlidir. Ayrıca hastalığın olduğuna şüphe duyulan kişilerin aile öyküleri de dinlenir ve genetik olması nedeni ile bu konuya önem verilir. Yapılan kan tahlili sonucunda CRP nin yüksek çıkması, sedimantasyon seviyesinde artış ve fibrinojen yüksekliği hastalığın teşhisine dair önemli hususlardır. Hastalığın her ne kadar genetik olduğuna dair pek çok örnek vaka olsa da genetik bulgular tek başına yeterli değildir. Bu nedenle uzmanlar hastalığın teşhisini koyarken mutlaka pek çok kaynaktan yararlanır.
Test sonucunda tanısı konulan Akdeniz ateşi için tedavi yöntem ve teknikleri oldukça sınırlıdır. Uzmanlar tarafından genellikle atakları hafifletici ya da azaltıcı yöntemler uygulanır. Kolşisin tedavisi ise hastaların genelinde uygulanan yaygın bir tedavi yöntemidir. Kolşisin, çiğdem çiçeğinden elde edilmiş olan bir ilaçtır ve hastalığın semptomlarının azalmasında önemli ölçüde etkilidir. Tedavi hastanın ömrünün sonuna kadar devam eder. Bununla birlikte tedaviye erken başlamak her zaman hasta için daha faydalıdır. Geç kalındığı takdirde kolşisin tedavisi istenilen cevabı vermeyebilir. Akdeniz ateşi hastalığı tedavisinde uygulanan bu yöntem bebeklerde ve gebelerde herhangi bir yan etkiye sahip değildir. Ancak gebelik düşünen ya da gebe olduğunu öğrenen anne adaylarının durumu mutlaka doktorlarına bildirmeleri gerekir. Gebelik takibinin ise daha sıkı ve titizlikle yapılması önemli bir husustur.
Her iki hastalık da genetik kökenlidir ve Akdeniz ülkelerinde sıklıkla rastlanır. Ancak Akdeniz anemisi bir kansızlık problemidir. Bu nedenle evlilik öncesi kan tahlili yapılarak bireylerin bu hastalığın taşıyıcısı olup olmadıkları öğrenilir. Çünkü genetik olarak anne veya babanın taşıyıcı olması durumunda anemi çocuğa geçer. Bu kansızlık genellikle demir eksikliği ile karıştırılır.
Hastalığın herhangi bir bulaşıcılığı günümüze kadar saptanmış bir durum değildir. Genellikle bir veya ikinci kuşaktan geçer ve gen yapısının hasarı kaynaklıdır. Hastalığa sahip olan bireylerde genellikle iltihaplanmalar görülür. Bu iltihaplanmalar vücudun ağrıyan bölgelerinde meydana gelir.
Akdeniz ateşi hastalığı henüz tedavisi bulunabilmiş bir hastalık değildir. Ancak hastalığın semptomları azaltılabilir ve atakların olma süresi geciktirilebilir. Hastalığa karşı alınabilecek basit ve etkili önlemler şunlardır;
Kolşisin tedavisi gören hastaların önemli bir kısmında hastalıkta geçirilen ataklar neredeyse tamamen sona ermiştir. Ancak %10’luk kısımda hastalıkta meydana gelen ataklar tam olarak kontrol altında tutulamaz. Ayrıca kullanılan kolşisin ilacının ciddi yan etkileri görülebilir. Bu nedenle hastaların sürekli doktor kontrolünde olmaları gereklidir.