Akıl ve ruh iş birliği içinde olmalı

"Düşünceler tahıl, bilinç ise değirmen ambarı gibidir. Tahıllar arasındaki kötüleri ve iyi un, iyi ekmek yapılabilecekleri ayırmak, değirmenci olarak bizim işimizdir." (Cassian)

Yüzlerce yıl öncesinden sizlere taşıdığım bu benzetmenin, günümüz için de geçerli ve kullanılabilinir bir öneri olduğu kanısındayım. Dünyamızda pek çok şey değişmiştir ve değişmektedir. Ancak insanın serüveninde geçmiş birikimler çok büyük önem taşır. Onlardan yararlanabilirsek, bugünkü boğulmuşluğumuza da çare seçenekleri bulmuş oluruz. Örneğin "bilge ve iyi olmadıkça, kimse mesut olamaz" diyen Sokrates, günümüz insanına, çok önemli bir şeyleri ihmal etmekte olduğunu göstermiyor mu?!

Sizlerle paylaştığım ilk metinde, "normalsiniz" demiştim; üstelik pek çok olumsuz ruh halini sıraladıktan sonra. Çünkü normal insanlar, anormal durumlarda böyle tepki verirler. Dilimizden, her gün geçtiğimiz sokaklara, doğru ve iyi diye bildiklerimizden, iletişim biçimlerimize kadar her şeyin allak bullak olduğu zamanları sürüyoruz.

Reklam
Reklam

Her şey öylesine hızla değişiyor ki, hafızamız birşey biriktirmeye fırsat bile bulamıyor. Her gün geçtiğimiz yolların, kaldırımların ikide bir değiştirilmesi bile (özellikle büyük kentler için), bizi aidiyet duygusundan, dolayısıyla sahip olma ve sorumluluğunu paylaşma duygularından mahrum bırakıyor. Sürekli bir "yabancılık" (yabancılaşma) ve tabii yalnızlık duygusu yaşamak, kaçınılmaz hale geliyor.

Büyük kentin (ve elbette savaşan dünyanın!) giderek artan tehlikeleri, güven duygunuzu hırpalıyor ve içe/eve kapanmanızı sağlıyor. Çok fazla seçme şansınız var gibi görünse de, bu "…mış gibi"liklerden sadece biri; zira dostunuzla sohbet etmek için gittiğiniz 'cafe'deki müzik sesi, diskodakinden farksız. Hatta kitapçıdaki ve/veya marketteki de!..

Hıırpalanan yalnızca güven duygunuz değil, inançlarınız ve değerleriniz de, bu çılgın "çağdaşlık(!)"tan nasibini alıyor. Eğer sokakta ekmek peynir bile yemenin ayıp sayıldığı, 'yiyemeyen vardır' diye düşünüldüğü vakitlerde yetiştiyseniz, vitrinlerde yufka açılan, kahveler içilip, pastalar yenilen şu günlerde, epey kafanız karışıyordur. Paradan söz etmenin görgüsüzlük addedildiği günler pek de uzak sayılmazken, neredeyse içinde para geçmeyen tek diyaloğun kurulmaması, "tasarruf" sözcüğünün tümüyle tedavülden kalkması ve daha geçen gün, o çok övündüğümüz "yardımlaşma"nın, yerini "bana ne"ciliğe bırakması, sizi örselemiyor (psikolojinizi bozmuyor!)olabilir mi?! O günleri bilmeyenler için durum daha da fena; zira onlar, neden bunaldıklarını ayırt edebilecekleri verilere de sahip değiller ne yazık ki! (Bir sonraki yazım gençlere dair.)

Reklam
Reklam

Evet, "insan",-çoğunlukla dönüştürmeyi sevse de- uyum konusunda oldukça becerikli bir varlıktır. Ancak onu oluşturan unsurlar (ruhu, bedeni, aklı), bu denli yoğun tehditlere maruz kalırsa, 'uyum', yerini dirence ve -beceremezse de- savunmaya bırakır. Akıl baş edemezse ruhtan yardım ister; ruh ne yapacağını şaşırırsa, beden onu uyarır. Ruh gene şaşkınsa, aklı zorlar! İşte o noktada sizin iyi bir "değirmenci" olmanız gerekmektedir.

Bunun için sihirli sözcük "ayırt etmek"tir.

Güncel zorluklarınız, dünyanın ve yaşadığınız yerin koşulları ne olursa olsun, siz Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet'siniz. Sizin kim, ne ve nasıl olduğunuzun hesabı, ancak sizden sorulur ve bu hesabı da ancak siz verebilirsiniz.Global yalanların ve bahanelerin kişiliğinizin bir parçası olmasına izin verirseniz, bunun bedelini de yine siz ödemek zorundasınızdır; bu baş ağrıları şeklinde de olabilir, depresyon ya da uykusuzluk şeklinde de... İlaçlarla ya da popüler başka metodlarla bu yalanların sürdürülebilirliğini sağlayabilirsiniz elbette; Seçim sizin, zaman ve para da! Ancak bir soru parlayıveriyor sırıtır gibi aklımda: Nereye kadar?

Reklam
Reklam

Ardından biraz daha acıklısı: Ne adına?

Bizler doğal birer değirmenciyiz. Karışık bile olsa ambarımıza öyle kolay kolay başkalarını sokmayız, çok gerekmedikçe de sokmamalıyız. Eğer bunu yaparsak, çıkan ekmeği beğenmeme ihtimalimiz çok yüksek olduğundan, sorun yaşarız! Delirmemeye çalışırken ilk işimiz, "iyi bir değirmenci" olduğumuzu ve/veya olmak için çaba harcamak gerektiğini hiç aklımızdan çıkarmamak olmalıdır. Aklımızsa ilgi ve bilgi ister. Onun beslenmesi midemizinkinden ucuzdur üstelik! Tersine, olabildiğince az tüketmekle, olabildiğince az televizyon izlemekle, okuyup (sakın 'kitap pahalı' demeyin!) sorgulayarak ve uyanık kalıp gözlemleyerek beslenir o. Onun ihtiyacı "gerçekler"dir, bahaneler ve palavralar değil. İlgilendiğinizde ve bilgilendiğinizde, hiçbir kapının onun açabildiği kadar hızla açılamayacağını anlar, şaşırırsınız. Çatıştığını zannettiğiniz kardeşi "duygu" ile nasıl baş ettiğini, ona ne kadar iyi bakıp koruduğunu görür, şaşırırsınız. Ve sonunda kendinize şaşırır, gülümsersiniz, her şeye rağmen varolmanın gururuyla.

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: