1945 yılının Aralık ayında kendilerine dinlenecek yer arayan iki kardeş, Yukarı Mısır'da, Hamra Dom bölgesindeki bir mağarada papirüslerle dolu bir testi bulurlar. Kanun gereğince yetkilileri uyarmak yerine papirüsleri birer birer antika pazarında satmaya karar verirler, böylece hükümetin dikkatini çekmeyeceklerdir. Anneleriyse "kötü güçler"den korkarak yeni keşfedilen papirüslerin bir kısmını yakar. Bulunan papirüsler, Hıristiyanlığın ilk yüzyılı ile MS 180 arasında yazılmış metinlerin Yunanca çevirileridir ve günümüzdeki İncil'de bulunmadıkları için "apokrif metinler" diye anılan metni meydana getirirler.
Peki neden böyle olmuştur?
MS 170 yılında bir grup piskopos, "Yeni Ahit"i oluşturacak metinleri seçmek amacıyla bir araya gelir. Ölçütleri basittir: Dönemin sapkınlıkları ve mezhepsel ayrılıklarıyla mücadele etmeye yarayacak her şey "Yeni Ahit"e dahil edilecektir.
Birkaç yüz sayfa içinde eşine görülmemiş seyahatleri yaratan Coelho, bu kez zamanda yolculuğun kapılarını aralıyor. 14 Temmuz 1099… Kudüs… Jerusalem… Yeruşalim… Üç büyük din için de kutsal olan bu şehrin Haçlılar tarafından işgalinin arifesinde yerel halk arasında Kıpti diye anılan adam her yaştan ve inançtan insanları şehir meydanında toplar. Ancak dudağından dökülenler beklendiği gibi ertesi günkü çarpışma için hazırlık talimatları değil, insanların yaşamlarında karşılaştıkları zorlukları alt etmelerini ve onlardan dersler çıkarmalarını sağlayacak bilgilerdir. Kıpti'ye göre, ölüm böylesine yakınken esas önemli olan, insanın yaşamı süresince tattığı sevgiler, göğüs gerdiği acılar, katlandığı kayıplardır; ne de olsa yaşam hakkıyla yaşandığı sürece anlam kazanır.
Paulo Coelho, Akra'da Bulunmuş Bir Elyazması'nda insanı insan yapan değerlerin aradan geçen bütün senelere ve savaşlara rağmen kolay kolay yozlaşmadığını gösteriyor ve günümüzün keşmekeş dünyasına bir umut ışığı tutuyor!