DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan Şanlıurfa’da partisinin Eyyübiye ilçe kongresinde gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Babacan'ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:
“Ortak aklın çalıştırıldığı dönemde ilmek ilmek ördüğümüz demokratikleşme hikayesinin böyle sona ermesine izin vermeyeceğiz. Bu ülke çok büyük başarılara imza attı. Biz o başarıların yerle bir olmasına izin vermeyeceğiz. Sayın Erdoğan hiç kusura bakmasın, demokratik kazanımların eski günlere dönmesine izin vermeyeceğiz. Her fırsatta, ben ve arkadaşlarımın yönetimde olduğu dönemin başarılarıyla övünüyor. Şimdiki iktidarın yaptıklarıyla, o günlerde yapılanlar arasında dağlar kadar fark var. Herkes kendi muhasebesini yapsın. Bizim alnımız açık, başımız dik.
Biz bu demokratik gerileme dönemini sona erdireceğiz. Demokratikleşme hikayesine kaldığımız yerden, daha da güçlü şekilde devam edeceğiz. Ülkemizin itibarını yeniden yükselteceğiz. Türkiye’yi barışın, özgürlüklerin ve zenginliğin memleketi yapacağız.
Türkiye; İstanbul Sözleşmesi’ni hazırlayan, kadın haklarının güçlendirilmesi hususunda uluslararası çapta öncü adımlar atan, demokratikleşmeyi önceliklendiren bir ülkeydi. 2013 yılında 12 bin 500 dolarlık millî gelire ulaştık. Ben ve arkadaşlarım; her zaman kural bazlı bir yönetim anlayışını savunduk. Kurumları güçlendirdik. Ehliyet ve liyakat dedik. Ülkemizin güven ve itibarını artırdık. Refah seviyesini yükselttik. O günlerde elde edilen olağanüstü başarılara katkı vermiş olmak, benim için hep bir onur kaynağı olacaktır.
Hükûmetteki ilk görevim ekonomiyi yoluna sokmaktı. Arkasından Avrupa Birliği Başmüzakerecisi oldum. Arkadaşlarımızla birlikte çok büyük emek verdik. Ülkenin tarihî dönüşüm sürecinin arkadaşlarımızla beraber başında olduk. Dışişleri Bakanlığı yaptım. İtibarlı bir ülkenin Dışişleri Bakanı olmanın onurunu yaşadım. AK Parti iktidarının ilk yılları, istişare mekanizmalarının işletildiği ve kararların ortak akla dayanarak alındığı yıllardı. Özellikle, Avrupa Birliği istikametinde attığımız adımlar, ülkemizin insan hakları ve demokratikleşme tarihine altın harflerle yazıldı.
AK Parti şu anda iktidarın büyük ortağı ama maalesef ortak akıl ortadan kayboldu. İstişare sıfırlandı. Ortak aklın yerini, tek bir kişinin keyfi yönetimi devraldı. Olağanüstü hâl sürerken yapılan bir referandumla, tüm yetki tek kişinin eline teslim edildi. Gece yarısı kararlarıyla yönetilen bir ülke haline geldik. Merkez Bankası başkanları mevsimlik işçiye döndü. Bir gecede yoksullaşan, bir başka gecede yine yoksullaşan ülke olduk.
Tabii ülkede bu kadar sıkıntı, sorun, kriz var. Düğün böyle olunca, kamber eksik olur mu? O da yerini aldı. Krizlerin ortağı Bahçeli, yine her zamanki gibi şu andaki krizin de ortağı. Ne zaman iktidar ortağı olsa, kriz oluyor.
Keyfî yönetim anlayışı önce hukuku çiğnedi. O yüzden biz önce hukuku ayağa kaldıracağız. Kötü yönetim halkımızı yoksullaştırdı. Biz, yeniden zenginleştireceğiz. Keyfî yönetim anlayışı Kürt meselesini diriltti. Biz bu meseleyi çözeceğiz. Keyfî yönetim ranta, kayırmacılığa, inşaat ve betona dayalı kendi zenginini oluşturmayı hedefleyen bir büyüme modeli dayattı. Biz, yatırıma, üretime, sanayiye dayalı; hakkaniyeti esas alan, topyekûn zenginleşmeyi hedefleyen kapsayıcı bir modele geçeceğiz. Keyfî yönetim, Merkez Bankası’nı talimatla çalışan bir kurum haline getirdi. Biz, Merkez Bankası’nı tam bağımsız hale getireceğiz. Keyfî yönetim, ihaleler yoluyla çevresindeki üç-beş kişiyi daha da zenginleştirdi. Biz, kamu ihale yasasını sil baştan yeniden yazıp, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacağız.”