ANTALYA (İHA) - Antalya'nın Alanya İlçesi'nde, hamile eşini döverek beyin ölümünü gerçekleştirdiği ve bebeğin ölümüne yol açtığı iddiasıyla gözaltına alınan Alman turist Andreas Wilke, polise verdiği ifadede suçlamaları kabul etmedi.
21 yıllık eşi Helga ile birlikte 8 Eylül'de Alanya'ya tatile gelerek bir otele yerleştiklerini söyleyen Wilke, olay günü otelde tanıştıkları bir aileyle balık yemeye gideceklerini, ancak eşinin baş ağrısı nedeniyle gidemediklerini belirtti. Sabah kalktıklarındaysa eşinin, kendisine iyi olmadığını söylediğini kaydeden Wilke, "Eşim, klimanın açık olması için kartı bırakmamı ve havuzda yüzmemi istedi. Saat 12.00'ye doğru odaya çıktım. Kapıyı çaldım. Eşim içerden "1 dakika bekle" dedi. Biraz sonra kapıyı açtı. Sonra ishal olduğunu belirtip tuvalete gitti. Ben de tuvaletteyken ona ishal ilacı uzattım. Bana yemeğe inmemi, kendisinin gelmeyeceğini ve gelirken de bir kola getirmemi istedi. Odaya döndüğümde eşimi banyonun içinde yerde boylu boyunca yatarken gördüm. Kalkmasını söyledim; ama yatacağını, böyle rahat olduğunu söyledi. 20 dakika kadar böyle kaldı. Ben de bunun üzerine altına koymak için battaniye getirdim. O sırada bacaklarının arasından kanlar aktığını fark ettim. Doktor çağıracağımı söyleyince bana hemen bir torbanın içinde buz getirmemi söyledi. Ben de bir torba aldım ve havuz başına giderek poşete buz doldurup odaya çıktım. Eşim, getirdiğim buz dolu torbayı karnına koydu" dedi.
Doktor çağırmak istediğinde, eşiyle tartıştığını söyleyen Wilke, "Eşim kesinlikle doktor çağırmamı istemiyordu. Bunun üzerine, otelden sigorta şirketini aradım ve ne yapmam gerektiğini sordum. Onlar da önce bana doktor çağırmamı ve daha sonra doktor ücretini Almanya'ya gittiğimizde sigorta şirketinden alacağımızı söyledi. Kendisine, eşimin durumunun kötü olduğunu ve hastaneye götürmemiz gerektiğini söyledim. Sigorta şirketi yetkilisi, "Sorun olmaz, masrafları biz öderiz" dedi. Ben de tekrar, eşime doktor çağıracağımı söyledim; ama bana bağırdı ve "Cuma günü zaten gideceğiz, gerek yok" dedi.
Resepsiyonu arayıp eşimin kan kaybettiğini ve acilen bir doktora ihtiyaç olduğunu söyledim. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra bir bayan, odamızı telefonla arayarak geleceğini söyledi. Gelen bayan doktor, eşimi gördü ve hemen ambulans çağırdı. Eşim yine sağlık görevlileriyle gitmek istemedi. Fakat görevlilerle birlikte eşimi sedyeye alıp ambulansla hastaneye götürdük. Eşimin yoğun bakıma alınmasının ardından otele döndüm. Akşam saatlerinde beni arayarak hastaneye gelmemi söylediler. Eşimin rahmini alacaklarını ve benim bu konuda rıza göstermemi ve imza atmamı istediler. Ben de işlemler için ne gerekiyorsa yaptım ve imza attım. Görevliler, ameliyatın bittiğini ve eşimin yoğun bakımda olduğunu söyleyerek bana otele gitmemi söylediler. Otele gelerek kızımı aradım ve annesinin başına gelenleri anlattım. Bütün gece boyunca uyku tutmadığı için televizyon izledim" diye konuştu. 20 Eylül'de sabah tekrar hastaneye gittiğini belirten Andreas Wilke, ifadesinde şöyle devam etti:
"Ameliyatı yapan doktor, bana eşimin düşük yaptığını, çocuğun 7-8 aylık civarında olduğunu, çocuğun cesedini görmeden bir şey söyleyemeyeceğini ve bana çocuğun cesedinin nerede olduğunu sordu. Ben de doktora bilmediğimi söyledim ve otel odasında çocuğun cesedini aramaya gittim. Odada bulunan yatakları kaldırdım, odanın her köşesini araştırdım; ama bulamadım. Son olarak battaniyelerin bulunduğu dolabın üst kısmında eşimin eşyaları vardı. Bu eşyaların bulunduğu dolabın gözündeki taban kısmında bir poşet olduğunu gördüm. Ağzı kapalı poşeti elimle yokladım. Poşetin içinde yumuşak bir nesne olduğunu hissettim. Poşeti hiç açmadım ve bunu başka bir poşetin içine koydum. Sonra bu poşeti de sırt çantama koyarak hastaneye gittim ve poşeti hastanede görevlilere teslim ettim. Kısa bir süre sonra poşetin içinde 7-8 aylık bir bebek olduğunu ve sonucu anlamak için çocuğu patalojiye göndereceklerini söylediler. Bana otele gitmemi ve 15.00'te gelirsem beni eşimle görüştürebileceklerini söylediler. Ancak o saatte geldiğimde eşimle görüştürmediler. O gün eşimle görüşmek umuduyla 18.30'da tekrar hastaneye gittim; fakat eşimin yoğun bakımda olduğunu söylediler. Sonra otele gittim ve bir daha hastaneye uğramadım."
Bir sonraki gün sabah erken kalkarak hastaneye gittiğini ve eşini yoğun bakım servisinde yatarken gördüğünü söyleyen Andreas, "Ancak kendisiyle konuşamadık. Bilinci yerinde değildi. Doktoru, bana eşimin böbrek problemi olduğunu ve ayrıca beyninde ödem olduğunu söyledi. Bana saat 18.00'de görüşebileceğimi söylediler ve otele döndüm. Havuz başında bir miktar alkol aldım ve öğle yemeğine geçtim. O sırada polisler geldi ve beni alarak karakola götürdü. Eşimle aramda hiçbir sorun yok. Hamile olduğunu da bilmiyordum. İlk kez kendisi bana, otel odasında bulunduğumuz sırada ambulans görevlileri geldiğinde 2 aylık hamile olduğunu ve düşük yaptığını söyledi. Benim de bu şekilde haberim oldu. Ayrıca ben kendisine neden hamile olduğunu sakladığını sorduğumda, bana tatile geleceğimizi ve tatili ertelemek istemediği için bana hamile olduğunu söylemediğini beyan etti. Kesinlikle, eşimin hamile olduğunun farkına varmadım. Eşimin elbise bedeni 36'dır ve hala aynı elbiselerini giyiyordu. Eşimin vücudunda herhangi bir değişim görmedim. Fakat kendisi son zamanlarda çok asabi ve agresifti. Her şeye tepki gösteriyordu. Ben de 8 aylık halime olmasına şaşırıyorum" dedi.