Amansız Komplo Teorilerinin Sebebi "Apofeni" ile Hayatımıza Nasıl Renk Katabiliriz?

Arızalı akıl yürütmede keyif ve eğlence bulabilir miyiz?

Pazartesi günleri şunları yaşıyorsunuz: Alarm sizi uyandırmıyor ve işe geç kalıyorsunuz. Kedi koltuğa işemiş. Kahve makinesi garip sesler çıkarıyor ve çalışmıyor. Çocuklar birbirleriyle kavga ediyorlar. Yağmur yağıyor. Ve hepsinin de ötesinde araba çalışmıyor. Ne çıkarım yaparsınız? Bir veya iki küçük aksaklık olsa önemsiz gelebilir ve akılda kalmayabilir. Ama liste uzayınca, görünmeyen güçlerin belki de size manidar şekilde kurduğu bir komplo şeklini almaya başlıyor.

Beyinlerimiz noktaları birleştiren, olay örüntüsü fark etme makineleridir, bu da duyusal veriler yağmuru arasından anlamlı bağıntılar çıkarmamızı sağlar.Bu şekilde bir anlamlandırma yapmıyor olsaydık, hayatta kalma ve soyumuzu devam ettirmeye yönelik öngörülerde bulunamazdık. Çevremizdeki doğal ve bireyler arası dünya çok karmaşık olurdu. Örneğin yukarıdaki örnekte, eğer bir komplo teorisi sonucu çıkarıyorsam (yani belirli bir kalıp/işleyiş olmayan yerde bir kalıp/işleyis görüyorsam), istatistikçilerin Birinci tip hata olarak veya yanlış pozitif olarak adlandırdıkları davranışı sergiliyorum.

Reklam
Reklam

Peki diyelim ki, gece geç saatte tek başınıza eve girerken şu oluyor: Evin kapısı açık. Evdeki eşyalar her yere dağılmış (birkaç saat önce evi derli toplu ve temiz bırakmıştınız). Bilgisayarınız ortada yok. Belli belirsiz ama tanımadığınız bir koku var. Birisinin konuşma sesini duyuyorsunuz. Büyük olasılıkla, sadece o sırada olan hakkında sonuca varmakla kalmayız, aynı zamanda bunun vücudumuzda belirgin bir fizyolojik tepkisi de oluşur. Doğa, bizim bağıntıları gözden kaçırmamız yerine görme eğiliminde olmamızı garanti altına alır. İkinci tip hata, yani bir olay örgüsü varken onu görmemek daha tehlikelidir. Evrimsel açıdan, tehlike olmadığı zaman hatalı şekilde tehlike var olarak değerlendirmek, tehlike esnasında önemli işaretleri gözden kaçırmaktan çok daha iyidir. Bu denklem zihinsel açıdan işe yararlılığa sahiptir: hızlı reaksiyonlar, güvende olmaya ve hayatta kalmaya yarayacak maliyet fayda oranına bağlıdır.

Bu yüzden, bir olay örgüsünü tanıma sistemimiz yanlış çalıştığında, tedbir ve kendini yanıltma açılarından aşırıya kaçma eğilimindedir. Raslantısal ve anlamsız verilerin içinde belirli bir örüntü görmek, Alman nörolog Klaus Conrad tarafından apofeni olarak adlandırıldı. Conrad, ilk olarak bu olayı bir çeşit psikozlu düşünce süreci olarak tanımladı. Bilim tarihçisi Michael Shermer, aynı olayı 'bağıntı kurma' olarak adlandırdı. Shermer, beyinlerimizin doğru ve yanlış bağıntılar arasındaki farkı ayırt etmemizi sağlayacak "saçmalığı ayırt etme ağı" içermediğine dikkat çekti.

Reklam
Reklam

Apofeni veya bağıntı kurma örnekleri her yerde görülebilir. Çoğu kişi, bulutlar, arabadaki kirler veya ay gibi görünüşte rastgele olan yerlerde suratlar algılıyor. Bu şekilde noktaları birleştirmeyi, onlara bir anlam atfederek bir adım öteye taşıyoruz. İnsanlar ikiye kesilmiş portakalın içinde İsa'nın yüzünü veya domatesin içinde Allah yazısı gördüler. Bazen bu objelere kutsal bir statü verildi. Apofeninin, hareketlerin sırasıyla da ilgisi var, aynı sonuçla biten bir seri bağımsız denemeden hemen sonra tam tersi bir sonucun geleceğine inanmak olarak tanımlanan kumarcı yanılgısında olduğu gibi (para atılırken ardarada 5 kere yazı geldi diye, 6. atışta tura gelme olasılığının % 50'den daha fazla olduğuna inanmak gibi). Apofeni, insanlararası ilişkiler gibi daha karmaşık bağıntılarda da ortaya çıkar. Örneğin olayların dış mihrakların oyunu olduğuna inanmak veya Aselsan intiharlarının telekinezi ile yapıldığını öne sürmek gibi kompo teorileri,

Reklam
Reklam

yanlış algılanmış bağıntılara dayanan boşluk doldurmalardır. Bu ve benzeri yanıltıcı mantık yürütmenin, sosyal açıdan potansiyel sonuçları da görülür. Örneğin, yetersiz kanıta rağmen, ABD'de çoğu ebeveynin aşının otizme yol açtığına inanması nedeniyle çocuklarına aşı yaptırmaması gibi.

Apofeniyi, bilişsel süreç kapasitemizdeki bir bozukluk (örneğin üstesinden gelinmesi gereken veya yok edilmesi gereken bir bozukluk) olarak görmek cezbedici olsa da, bu yatkınlığımızı doğamız açısından ironik hatta eğlenceli görmek faydamıza olabilir. Optik ilüzyonlar da (görsel korteksin apofenisi) bizi yanıltır ama bu hataları kişisel almayız. Sihirbazlık gösterileri, kandırıldığımızı kesin olarak bildiğimiz için genelde eğlencelidir. Eğer bilişsel yanılsamalara açık olduğumuzu kabul edersek, çok hazırlıksız yakalanmayız.

Reklam
Reklam

Peki psikoanaliz veya psikoterapi apofeni konusunda neler söylüyor? İnsanın aklına ilk olarak, özellikle de sözcük çağrışımlarından çıkarılan anlamlara odaklanma ve serbest çağrışım geliyor. Psikoanaliz apofeniyi, bilişsel yapımızın talihsiz bir yan etkisi olarak görmektense, kişiyi belirgin olmayan yerlerdeki anlamı aramaya yönlendiriyor. Bu şekilde, bağıntı kurmak ve bir anlam çıkarmak sorun değil amaç oluyor. İyi roman yazarları bunu iyi anlar ve okuyuculardaki tereddüt ve beklentilerin yarattığı ilintisiz çağrışımlara dayanırlar. Güzel bir makalede, yazar Christopher Moore şunları söylüyor:

"Orta seviye apofeni durumu, bir roman yazarının okuyucu ve edebi başarı kazanmasını sağlayan gizli silahıdır. Roman yazdığımız günleri, birbirleriyle bağlantısız olaylar, kişiler ve hayatlar arasında doğaçlama ilişkiler görerek ve bu bağıntılar üzerine anlam inşa ederek geçiriyoruz."

Psikoterapide hastalarla beraber, kişiler arası sesleri ve rastgeleliği anlamlandırma sürecinde anlam aktif olarak yeniden inşa ediliyor. Psikoterapi yolculuğu, öyküleme özelliğine sahip olabilir ve genelde kolay fark edilebilen ve uyumlu bağıntılara dayanır. Tabii ki, bağıntı kurma isteğimiz, daha büyük soruların ve anlam çıkarma alışkanlıklarımızın altında yatan neden olabilir. Amansız şekilde bağıntı kurmak, anlam arayışımızın bir parçasıdır. Bu anlamda en zor iş, tutarsızlıkla baş etmek olabilir.

Reklam
Reklam

İlginizi çekebilecek böyle içeriklerimiz de var:

Baktığınız Her Yerde Yüzler mi Var?: Bazı İnsanlar Neden Baktıkları Şeylerde Yüz Görür?

Sizi Gördüğüne Sevinen 23 Gündelik Obje

Suratı Olan Ama Aslında Bir Suratı Olmaması Gereken 20 Şey