Ameliyatsız kalp kapak tamiriyle hasta riskleri en aza iniyor

MÜ Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Sorumlusu Prof. Dr. Bülent Mutlu: - "Son yıllarda geliştirilen yöntemlerle çok küçük bir kesiyle veya hiç cerrahi kesi yapılmadan ameliyatsız kapak tamiri ya da değişimi yapılmaktadır. İşlem sırasında göğsü açmak, kalbi durdurmak gibi hasta açısından riskli durumlar yerine kalp atar durumdayken kapak öncelikle bir balon vasıtasıyla genişletilmektedir" - "Kasık damarından girilerek ya da kalbin uç kısmında apeks denilen bölgede küçük bir kesi yapılarak özel bir hazne içine sıkıştırılmış kapak da yine o bölgeye yerleştirilmektedir" - "Kapak hastalıkları doğuştan olabileceği gibi sonradan da gelişebilir. Akraba evliliği, anne veya babanın doğumsal kalp hastalığının bulunması, bebeklikte radyasyona maruz kalınması, annenin şeker hastası olması, eskiden kilo vermekte kullanılan bazı ilaçlar, bazı genetik sendromlar kalp kapak hastalığına neden olabilir"

İSTANBUL (AA) - HATİCE ŞENSES - Marmara Üniversitesi (MÜ) Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Sorumlusu Prof. Dr. Bülent Mutlu, son yıllarda geliştirilen yöntemlerle çok küçük bir kesiyle veya hiç cerrahi kesi yapılmadan ameliyatsız kalp kapak tamiri ya da değişimi yapılabildiğini belirterek, "İşlem sırasında göğsü açmak, kalbi durdurmak gibi hasta açısından riskli durumlar yerine kalp atar durumdayken kapak öncelikle bir balon vasıtasıyla genişletilmektedir." dedi.

Prof. Dr. Mutlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kalp içerisinde kanın dolaştığı dört adet odacığın yer aldığını, bunlardan ikisinin sağ, diğer ikisinin ise sol kalp yarısında bulunduğunu anlattı.

Reklam
Reklam

Kalp kapaklarının, kanın ileri doğru hareket ettiğinde geri kaçmasına engel yapılar olduğunu dile getiren Mutlu, kanın ileri doğru gitmesini engelleyen veya geri kaçmasına neden olan durumlarda ise kalp üzerine fazladan yük bindiğini, hem kalp hem de kana ihtiyacı olan organlarda hayatı tehdit eden sorunlar görülebildiğini aktardı.

Bülent Mutlu, kalp kapak hastalıklarının özellikle Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada hayat kalitesine ve yaşamın kendisine ciddi bir tehdit oluşturabildiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

"Dünyada tüm ölümlerin yüzde 12'sini kalp kapak hastalıkları oluşturmaktadır. Kalp kapak hastalığı 3 çeşit bozukluk ile karşımıza çıkabilmektedir. Birinci tipte kapakların açılımı kısıtlanmıştır. Kapak açılamadığından darlık oluşmuş, normalde geçmesi gereken kan miktarından az bir kısım ileri doğru geçebilmektedir. Kapağın kapanmasındaki bozukluk ise bu kapsamdaki diğer bir sorunun sebebidir. Kapakların tam kapanamaması sonucu ileri doğru gitmesi gereken kanın bir kısmı geriye doğru kaçmaktadır. Böylece kalp üzerine yük binmekte kalbi büyütebilmektedir. Kalp kapak hastalıklarının üçüncü tipi ki aslında en sık olanıdır, hem kapağın açılması hem de kapanması kısıtlanmıştır. En fazla yakınma oluşturan bu tipteki kalp kapak hastalıklarıdır."

Reklam
Reklam

- "Ekokardiyografi en önemli tanı aracı"

Prof. Dr. Mutlu, kalp hastalıklarının doğuştan olabileceği gibi sonradan da gelişebileceğini anlatarak, "Akraba evliliği, anne veya babanın doğumsal kalp hastalığının bulunması, bebeklikte radyasyona maruz kalınması, annenin şeker hastası olması, eskiden kilo vermekte kullanılan bazı ilaçlar, bazı genetik sendromlar kalp kapak hastalığına neden olabilir." ifadelerini kullandı.

Kalp kapak hastalığı olan bireylerde yorgunluk, çarpıntı, nefes darlığı, bacaklarda şişlik, ödem, emboli (pıhtı) ve inme gibi durumların görülebildiğini dile getiren Mutlu, kalp kapak hastalıklarının tanısında ekokardiyografinin en önemli tanı aracı olduğunu, kalbin anatomisi, yapısı ve performansının incelendiğini kaydetti.

Bülent Mutlu, ekokardiyografik bulguların, hastanın şikayetlerinin tedavi protokolünü belirlemede temel unsurlar olduğunu vurgulayarak, tedavi seçenekleri arasında ilaç ve girişimsel yöntemlerin yer aldığını anlattı.

Çoğu zaman ilaçların kapaktaki rahatsızlığın ilerlemesini engelleyemediğini, sadece hastalığın kalp üzerindeki olumsuz etkilerini belli ölçüde giderebildiğini ifade eden Mutlu, "İlaç tedavisi yetersiz olduğunda ya da kalp belirgin şekilde olumsuz etkilenmeye başladığında, olası bozulmaları engellemek için girişimsel yöntemlere başvurmak gerekir." dedi.

Reklam
Reklam

Mutlu, cerrahi kararı verildiğinde genel olarak kapağın tamir edilmesi, bu mümkün olmuyorsa çıkartılıp yerine yapay bir kapak takılmasının gündeme geldiğini vurgulayarak, tamirin mitral ve triküspit kapak yetersizliklerinde başarıyla uygulandığını aktardı.

- "Son yıllarda ameliyatsız kapak tamiri ya da değişimi yapılabiliyor"

Tamire uygun olmayan durumlarda ise metalik ya da kısmen organik madde içeren biyoprotez kapakların kullanabildiğini belirten Mutlu, "Son yıllarda geliştirilen yöntemlerle çok küçük bir kesiyle veya hiç cerrahi kesi yapılmadan ameliyatsız kapak tamiri ya da değişimi yapılmaktadır. İşlem sırasında göğsü açmak, kalbi durdurmak gibi hasta açısından riskli durumlar yerine kalp atar durumdayken kapak öncelikle bir balon vasıtasıyla genişletilmektedir. Kasık damarından girilerek ya da kalbin uç kısmında apeks denilen bölgede küçük bir kesi yapılarak özel bir hazne içine sıkıştırılmış kapak da yine o bölgeye yerleştirilmektedir." değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Dr. Mutlu, perkütan aortik kapak implantasyonu adı verilen girişimsel yöntemin, Türkiye'de birçok merkezde uygulanabildiğini, bu işlemle hastanın ameliyat sonrası iyileşme hızının yüksek olduğunu bildirdi.

Reklam
Reklam

Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Sorumlusu Prof. Dr. Bülent Mutlu, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Son yıllarda yine ameliyatsız olarak göğüs kafesi açılmadan kasık damarından girilerek mitral kapak tamiri işlemi de kendisine önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Ameliyatsız (anjio-kateter yoluyla) yapılan bu tür işlemler genellikle yaşı ileri olan ve ameliyatı kaldıramayacak kadar tıbbi sorunları olan hastalara uygulansa da artan teknoloji ve operatör tecrübesi ile daha fazla sayıda hastaya umut olacak gibi görünmektedir. Sonuç olarak, kapak hastalıklarında artan farkındalık ve teknolojik imkanlarla birçok hasta hızlı ve doğru şekilde tanı almaktadır. Hekimler hastalarına takip konusunda gerekli uyarıları yapmalı ve hastalar da bu kontrollerini ihmal etmemelidir. Kapak hastalıklarında erken teşhis ve zamanında yapılan müdahaleler hastaların yaşam süresini kesinlikle olumlu olarak etkileyecektir. Ayrıca son yıllardaki gelişmelerle ameliyatsız yöntemler daha sık kullanılacak ve böylece birçok hasta ameliyatın olumsuz risklerinden de korunmuş olacaktır."

Reklam
Reklam