İSTANBUL (AA) - ELİF NUROĞLU - Endüstri 4.0 konusunda en çok endişe edilen mevzulardan biri de dijitalleşme ve robotların (veya kobotların) kullanımıyla işsizliğin artması. Almanya’da yapılan çalışmalar, Endüstri 4.0 yatırımlarının sonucu olarak 2020 yılına gelindiğinde istihdamın yüzde 6 artacağını tahmin ediyor. Hem sanayi üretiminden kaynaklanan artış nedeniyle hem de bugün olmayan ama bu sanayileşme süreciyle hayatımıza girecek olan yeni meslekler sebebiyle böyle bir artış öngörülüyor. Bazı raporlarda, 4. sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkacak olan bu yeni mesleklerin sayısının16 olacağı söylense de, yeni meslek sayısı bunun çok daha üstünde olacaktır.
4. sanayi devriminden her sektördeki istihdam farklı ölçüde etkilenecek. Robotların veya kobotların insanın kas gücünün, yapay zekanın da beyin gücünün yerini alacağı sektörlerde işgücü kaybı pek muhtemel. Ama bu devrimin gerekliliği olarak ortaya çıkan yeni mesleklere geçişle birlikte, bir sektördeki istihdam kaybı diğer sektörde açılan yeni işlerle sağlanan istihdamla dengelenebilir. Önemli olan, yeni işlerin gerektirdiği yetenek ve beceriye sahip olacak şekilde, var olan işgücünün eğitilmesi, iş gücüne yeni katılacak gençlerin ve hatta çocuklarımızın da bu gerekliliklere uygun şekilde donatılarak hayata hazırlanması.
Boston Consulting Group (BCG) tarafından İngiltere, Almanya ve Fransa’daki şirketlerle gerçekleştirilen bir araştırma, şirketlerin gelecekte veri bilimi (yüzde 49), yazılım geliştirme (yüzde 48) ve programlama (yüzde 46) gibi niteliklere daha çok ihtiyaç duyacağını, makine operasyonları ve kas gücüyle yapılan işlere duyulan gereksinimin ise azalacağını gösteriyor. Sanayileşmenin bu dalgasıyla birlikte endüstriyel veri bilimciliği, robot koordinatörlüğü, veri güvenliği uzmanlığı, üç boyutlu (3D) yazıcı mühendisliği, veri analistliği gibi yeni meslekler ortaya çıkacak.
Endüstri 4.0 ile birlikte işsizliğin artması istenmiyorsa, hem yaygın hem de örgün eğitim kanallarını kullanarak, ülkemizin insanlarını geleceğe ve geleceğin işlerine hazırlayan programlar yürütülmeli. Bu programları büyük şirketler, üniversiteler, üniversitelerin sürekli eğitim merkezleri, halk eğitim merkezleri yürütebilir; televizyon-radyo programları ve kamu spotları aracılığıyla da bütün Türkiye bu programların önemi konusunda bilinçlendirilebilir.
Sanayide dijital dönüşümü gerçekleştirebilmesi için Türkiye’nin gereken teknoloji ve eğitim altyapısını şimdiden kurması ve eski yapıyı yeni ihtiyaçlara uyarlaması gerekiyor. Bunun için öncelikle eldeki durumun gerçekçi bir resminin çekilmesi şart. Firmalarının üretimi halihazırda ne kadar otomasyon çerçevesinde yürüyor, henüz Sanayi 3.0 standartlarında üretim yapılıyor mu, süreçler ne kadar standartlaşmış gibi soruların cevapları acilen rakamlarla ortaya konulmalı. Diğer yandan, sanayide dönüşüm gerçekleştikçe gerekli olacak altyapı ve insan kaynağının planlaması yapılarak, bugünden 5-10-15 yıl sonrasına hazırlanılması çok kritik bir mesele.
Bundan önceki hiç bir sanayi devrimi kitleleri işsiz bırakıp hayat standartlarını düşürmedi. Aksine sanayide artan üretim hem yeni istihdam alanları yarattı hem de üretimin ucuzlayıp yaygınlaşmasıyla ürün ve hizmetler ucuzlayıp daha erişilebilir hale geldi. Sonuç olarak sanayi devrimleri insanlığın yaşam kalitesini artırdı. Gerekli önlemler alındığı takdirde, bu süreçte de işsizliğin artmasından endişelenmeye gerek yok.
- Endüstri 4.0 yolculuğunda standartlaşma neden çok önemli?
4. sanayi devriminin fikir babası olan Almanya, bu yolculuğun yol haritasını ‘Alman Standartlaşma Yol Haritası’ adı altında 2013 yılında çıkardı, 2016 yılında da ikinci ve gözden geçirilmiş versiyonu yayınladı. Endüstri 4.0 önceki endüstri devrimlerindeki gibi yüksek seviye teknolojik alet/makine alıp kendi sistemini kurmaktan farklı olarak, küresel boyutta oluşan sisteme entegrasyon için gerekli bir dönüşüm yolculuğu. Bu uzun yolculuğun birçok alt süreci var. Tüm bu süreçlerin sağlıklı bir şekilde tamamlanması için, eğitimden teknoloji üretim ve yatırımlarına, altyapıdan bürokrasideki iş akışlarına kadar birçok sürecin standartları oluşturulmalı ve tanımlanmalı. Aksi halde, standartlar olmadan kurulan küçük sistemler, büyük sistem içinde birbirlerine entegre olamazlar.
Diğer yandan, Almanya’nın yol haritası bir Endüstri 4.0 terimler sözlüğünün oluşturulması gerektiğine de işaret ediyor ki bu konu Türkiye’deki uygulayıcılar için de yolun başında yapılması gereken acil işler arasında.
- Entegrasyon ve bilgi akışı hiç bu kadar önemli olmamıştı
Bir ürün veya hizmetin, tasarımdan başlayarak üretilip satışa sunulmasına kadar geçirdiği aşamalar, satış öncesi ve sonrası muhatap olunan tüm paydaşlar, aslında aynı sistemin bir parçasıdır. Lakin bu parçalar şimdiye kadar birbiriyle tam anlamıyla entegre bir sistem şeklinde çalışmıyorlardı. Bu sebeple, bazen farklı katmanlar aynı bilgi ve çözüm için farklı kulvarlarda çaba ve zaman harcadı. Zincirin bir halkasında gizli tutulan veya iletilmeyen aksaklık diğer halkalarda kalite düşmesi olarak kendisini gösterdi.
Sanayi 4.0 ile birlikte bilgi ve veri alışverişi ve işbirliği hiç olmadığı kadar önemli bir konuma geliyor. Yatay ve dikey entegrasyon olarak açıklanan bu durum, iş yapışı ve bilgi akışını inanılmaz ölçüde rahatlatacak. Günlük hayatta da iletişim ağı (network) güçlü olan insan ve şirketlerin, hatta politikacıların ne kadar başarılı olduğunu, izole çalışanların ise bilmeleri gereken pek çok şeyden bihaber oldukları için fırsatlar kaçırdığını görüyoruz. Benzer işi yapan veya aynı değer zincirinin bir halkası olan insan ve makinelerin birbiriyle eş anlı ve gerçek zamanlı iletişim halinde olduklarını hayal ettiğimizde, insanoğlunun eksik ve aksak bilgiden dolayı kaybettiği zamanı ve enerjiyi geri kazanması heyecan verici bir ilerleme olarak karşımıza çıkıyor.
- Tek başına başaramayacağınız bir yolculuk
Tek başınıza dijitalleşip kendi süreçlerinizi optimize etmek, Endüstri 4.0 yolculuğunda çok şey ifade etmiyor. Tüm sistemdeki firmalar hep beraber dijitalleşmeli ki akıllı sistemlerin faydası büyük ölçekte görülebilsin. Yeteri kadar kaynağı ve yetişmiş elemanı olmayan KOBİ’lerin de hem devlet hem de Endüstri 4.0 sürecinde önder olmayı hedefleyen büyük şirketler tarafından elinden tutulması ve sisteme entegre edilmesi, Türkiye ekonomisinin selameti açısından çok mühim. Nitekim Türkiye’de Endüstri 4.0 yarışını hızlandıran şirketlerin KOBİ’leri unutmadığını, açıkladıkları Endüstri 4.0 vizyonlarında ve orta vadeli hedeflerinde görüyoruz.
Her geçen gün daha çok veri üretilen bir dünyada yaşıyoruz. Önümüzdeki 5-10 yılda, sensorlar ve akıllı makinelerin okuduğu bu büyük veriyi gerçek zamanlı (real-time) okuyabilen, okuduğu veriyi kendisi için yararlı bilgiye dönüştürüp analiz eden ve bu bilgilerle süreçlerini iyileştiren, müşterinin istek ve ihtiyaçlarını anında fark edip ona uygun ürünler sunan firmalar rekabetçi olacak. Veriyi toplayamayan, toplasa da analiz edemeyen ve müşteriye özel mal ve hizmet sunmakta biraz geç kalan firmalar kaybedecek.
Bugün internette kullandığımız pek çok yazılım, örneğin Google ve Facebook, bizlerin ürettiği verileri topluyor, okuyor ve ona uygun reklamları bilgisayar başına geçtiğimizde karşımıza çıkarıyor. İşte bu sebeple, veri toplama işini yabancı şirketlere bırakırsak yine geç kalmış oluruz. Türkiye’nin akla gelebilecek her tür ihtiyaç ve kullanım için kendi programlarını geliştirmesi, verilerinin yabancı şirketler tarafından okunup işlenmesinin önüne geçecektir.
Bugün küçük bir işletmenin bilgisayar hesaplarını bir "hacker" ele geçirip çaldığı bilgileri belirli bir para karşılığında geri veriyor. İleride çok daha mahrem bilgilerin de sadece sistemde yüklü olacağını düşündüğümüzde, karşımıza çıkacak olan en büyük problem veri güvenliği olacak. Dijital dünyanın şirketleri, verisine mukayyet olamadığı için bugün “hacker” karşısında zavallı duruma düşen ve 20-30 bin TL ödeyerek bilgisayar kayıtlarını geri alan firmadan çok daha vahim kayıplar yaşayacak. Bu nedenle siber güvenlik, Endüstri 4.0 konusu gündeme girdiği andan itibaren onunla beraber telaffuz edilen hayati bir mevzu. Dijital dönüşüm gerçekleşirken karşımıza çıkan önemli ve kritik mesleklerden birisi siber güvenlik. Türkiye’nin şimdiden bu konuda insan kaynağını yetiştirmesi gerekli.
- Tehdidin fırsata çevrilmesi Türkiye’nin elinde
Son birkaç yıla kadar, Türkiye’nin üst-orta gelir grubundan yüksek gelirli ülkeler grubuna nasıl geçeceğini tartışıyorduk. Üretimde verimliliğin düşük olması, diğer yandan ihracatın ithalata bağımlılık oranının yükseklerde seyretmesi, cari açığın nasıl kapanacağı gibi mevzular, Türkiye’nin kronik problemleri. Bu nedenle yerli ve milli üretimin önemine yapılan vurgu önemli, ancak geç kalınmış bir hamleydi. Tüm bu meseleler tartışılırken, yapısal anlamda radikal bir dönüşüm yaşanmadığı takdirde çok yavaş yol alınacağını da biliyorduk. Endüstri 4.0, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme yolculuğunda Türkiye’nin karşısına bir anda çıkıveren güzel bir fırsat olarak okunmalıdır.
Bazen durumunuzun, bu gidişatla ne çok daha iyi ne de daha kötü olacağını fark edersiniz. Bir sıçrama yapmanız gerekmektedir. İçinde bulunduğunuz su ısındığı anda bir tehdit görürsünüz, ancak aynı anda hissettiğiniz bir enerjiyle yüksek bir atlayış gerçekleştirir ve kurtulursunuz. Sanayinin suyu Endüstri 4.0 akımıyla beraber emek-yoğun ülkeler için ısınmaktadır. Bu tehdidin bir fırsata çevrilmesi de Türkiye’nin, Türk insanının ve Türkiye şirketlerinin ellerindedir.
[Türk-Alman Üniversitesi’nde İktisat Bölümü başkanlığı görevini yürüten Doç. Dr. Elif Nuroğlu uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, ampirik makroekonomi, yapay sinir ağları ve fuzzy yaklaşımlar alanlarında çalışmaktadır]