“ankara'nın Gündemi”nde Demokratikleşme Paketi Ve Balyoz Davası Tartışıldı

TGRT Haber ekranlarında yayınlanan Ankara’nın Gündemi programında 'Demokratikleşme Paketi' ve 'Balyoz davası' gibi gündemdeki konular...

TGRT Haber ekranlarında yayınlanan Ankara’nın Gündemi programında 'Demokratikleşme Paketi' ve 'Balyoz davası' gibi gündemdeki konular masaya yatırıldı.TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın hazırlayıp sunduğu “Ankara'nın Gündemi” programına İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol, Yenişafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdulkadir Selvi, Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek ve Habertürk Gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya konuk olarak katıldı. Usta gazeteciler, Demokratikleşme Paketi, yaklaşan yerel seçimler ve Balyoz davası ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Balyoz davası ile ilgili değerlendirmede bulunan Yenişafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Selvi, Yargıtay’ın verdiği kararlar neticesinde sürdürülen darbe yargılamaları içerisinde sonuçlanan ilk dava olması bakımından önemli bir dava olduğunu vurgulayarak, diğer davaların da Balyoz davası kadar kısa sürede sonuçlanması gerektiğini ifade etti. Yargıtay’ın kararlarının Türkiye’de darbe suçunun sabit görülmüş olduğu anlamına geldiğini ifade eden Selvi, “Bu yargılamada verilen kararlar belki bundan sonraki 28 Şubat yargılamalarına da ışık tutabilecek. Çünkü buradaki bazı isimler 28 Şubat davasında da yargılanıyor. Mesela, dijital verilerin delil olarak kabul edilip edilmeyeceği söz konusuydu. Buradaki kısa gerekçeli kararda delil olarak kabul edildi. İkincisi bunun Genelkurmay’da emir komuta zinciri içerisinde hazırlanmış bir darbe planı olmadığı ortaya çıktı. Bu Ergenekon yargılamasında Şener Eruygur’un hazırladığı Ay Işığı, Sarı Kız darbe planlarıyla ilgili yargılamaya ışık tutacak bir nokta. Caydırıcılıkla ilgili bir tanım ortaya konuldu. Darbe suçu için mutlaka tankla, silahla gelip, hükümeti devirip parlamentoyu kapatmak gerekmiyor. Balyoz zaten darbeye eksik teşebbüs davasıdır” dedi.Darbe planı yapanlar ile görevi ve rütbesi gereği plana iştirak edenlerin ayrılması gerektiğine dikkat çeken Selvi, “Darbe planı yapan ve plan seminerini icra eden iradeler var. Bir de buraya görevi ve rütbesi gereği iştirak edenler var. Yerel mahkemenin kararında Çetin Doğan ile birlikte oraya iştirak edip sunum yapmış bir yüzbaşı ve binbaşı aynı ceza kapsamında değerlendirildi. Bunu eleştirel anlamda söylüyorum, böyle olmaması gerekiyordu. Bu 63 sanık Yargıtay’da ayrıldı. Yargıtay, yerel mahkemeye, ‘Bunlara darbe fiilinden dolayı ceza veremezsin. Bunları ancak suç örgütüne iştirakten dolayı yargılarsın’ dedi” şeklinde konuştu.“PKK SEÇİMLERE SİLAHLA GİRMEK İSTİYOR”Programın sunucusu Batuhan Yaşar’ın Demokratikleşme Paketi ve barış süreci ile ilgili sorularını da cevaplayan Selvi, barış sürecinin düşünülenden daha yavaş ilerlediğini kaydetti. Selvi, “Şuana kadar PKK’nın silah bırakması gerekiyordu. Dolayısıyla süreç başında planlandığı hızda devam etmiyor. Bu konuda gerçekçi olmak lazım. Bu sürecin en büyük kazanımı, çatışmasızlık ortamının devam etmesidir” diye konuştu.PKK’nın yerel seçimlere silahla girmek istediğini, yerel seçimler tamamlanana kadar silah bırakılmasını beklemediğini kaydeden Selvi, Kandil’den aldığı izlenimin Cemil Bayık’ın kendi inisiyatifini genişletmek istediği yönünde olduğunu vurguladı. PKK’nın bölgedeki stratejisiyle ilgili görüşlerini dile getiren Selvi, şu şekilde konuştu:“Örgüt, Suriye, Rojova sürecinin tarihi bir fırsat sunduğunu, bu konjonktürün değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Silahlı güçlerini Türkiye içerisinde bırakarak, yerel seçimlerden bölgenin en büyük partisi olarak çıkmak istiyor. Görünen o ki, Öcalan 15 Ekim’deki çağrısında çözüm sürecinin planlandığı gibi gitmediği, kendisine sorulmadığı, fikrinin alınmadığı şeklinde konuşacak ama çatışmasızlık ortamının da devam etmesini isteyecek. Burada en büyük tehlike şu, örgüt 1993’teki süreci Bingöl katliamıyla sona erdirmişti, Habur sürecini de Silvan baskınıyla sona erdirmişti. Ama bu kez örgüt bu süreci, hükümeti tahrik ederek hükümet tarafından sona erdirilmesine oynuyor. Hükümet de gördüğümüz kadarıyla bunun farkında. Demokratikleşme Paketi açıklandı. BDP ve PKK bu paketi itibarsızlaştırmak, küçük göstermek için hemen müthiş bir kampanya başlattı. Bu bizim için de çok şaşırtıcı değil. Zaten örgüt her defasında bunu yapıyor. Anadilde eğitim, Türkiye’nin demokrasi standartlarının yükselmesi açısından, belki daha ileri bir adımın zeminini oluşturması açısından önemli. Süryani vatandaşlarımızla barış açısından Mor Gabriel çok önemli. Andımızın kaldırılması, kamuda başörtüsünün serbest bırakılması, nefret suçlarıyla ilgili çalışmalar çok önemli. Hepsinden önemli olan, Türkiye’de hükümetin yeniden demokratikleşmeye dönmesi, Türkiye’de sorunların çözümünün daha çok demokraside, özgürlüklerde aranır olmasıdır. Başbakan’ın bu çalışmaların burada bitmeyeceği, bundan sonra da devam edeceği yönünde irade ortaya koyması bence çok daha önemli.”“KARARA SEVİNMEK DOĞRU DEĞİL”Balyoz davasında verilen karara sevinmenin doğru olmadığını ifade eden Ellibol ise, davada ceza alan insanların içinde devlete hizmet etmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne 40-50 yılını vermiş kişilerin bulunduğunu belirterek, “Hepsinin ailesi var, çocukları var ve o yaştaki insanların bu saatten sonra kodese gitmelerine sevinemeyiz. Tabi yaptıkları yanlarına kalmamalı. Türkiye 1960’dan beri bu paranoyayı yaşıyor. Bu tür girişimler Türkiye’ye çok şey kaybettirdi, toplumda birçok kişiyi mağdur etti. Hiçbir şiddete bulaşmadığı halde sadece düşüncesi yüzünden neler geldi insanların başına. Bunlar tabi ki cezalarını çekmeli ama yine de sevinmemiz doğru değil” şeklinde konuştu.Abdulkadir Selvi'nin Balyoz’un emir komuta zinciri içinde hazırlanmış bir darbe planı olmadığı görüşüne destek veren Elibol, “İyi bir asker komutanının emirlerini yerine getirir. Hiçbir asker komutanının emirlerinin kanuna uygun olup olmadığını sorgulayamaz. Sorgulayan askerin de hesabını görürler. Dolayısıyla Çetin Doğan’ın böyle bir hedefi olabilir ama emirle oraya gelen astların ne günahları var” dedi.Elibol, darbelerin, darbe teşebbüslerinin, darbeye zemin hazırlama gibi her türlü davranışın en şiddetli şekilde cezalandırılması gerektiğini söyledi. Yargılamaların olası adaletsizlikler göz önünde bulundurularak çok dikkatli bir şekilde yapılması gerektiğini vurgulayan Elibol, “Gerçek suçluları bulup cezalandırmak lazım. Sadece verilen emirleri yerine getirenler mağdur olurlarsa biraz adaletsizlik olur. Ben 28 Şubat döneminde askerlerin sadece bir piyon olarak kullanıldığını düşünüyorum. Eğer 28 Şubat bir post modern darbeyse askerler bu işin araçları diyebilirim. Yani bu işi kurgulayanlar askerler değil bence. 28 Şubat askerlere yaptırıldı sadece. 28 Şubat’ta toplum yeniden dizayn edilmeye çalışıldı. Yani toplumun dininden, yaşam biçiminden, giyiminden, kuşamından yeni bir din, yeni bir toplum oluşturulmaya çalışıldı. Yani askerlerin tek başına becerebileceği bir iş değil bu. 28 Şubat süreci sadece askerlerle sınırlı tutulursa bana göre adalet tecelli etmez” diye konuştu.“DAHA FAZLASI İÇİN PSİKOLOJİK ŞARTLARIN HAZIRLANMASI GEREKİR”Barış süreci konusunda da görüşlerini dile getiren Elibol, şu ifadeleri kullandı:“Kim ne derse desin şuana kadar çatışmazlık ortamının sürdürülmüş olması, şuana kadar kan dökülmemiş olması, şuana kadar bir cenaze gelmemiş olması dünyanın en büyük başarısıdır. Bunu kim sağladıysa, bunda kimin emeği varsa hepsini taktirle anmak gerekir. Demokratikleşme Paketi’nde hükümet, küçümsenmeyecek adımlar attı. 2005’ten önce bu adımları tahmin etmek bile mümkün değildi. Geçmişte Kürt etnik yapısı inkar edildi, yok sayıldı. O noktadan bugün nerelere geldik. Daha fazlası da yapılabilir. Bunun için psikolojik şartların hazırlanması gerekir. AK Parti 2002’de türbanı üniversitelerde serbest bırakamaz mıydı? Ama darbe olurdu. Bugün olmuyor. Bu toplumsal algının hazırlanması gerekir. Yani doğunun sorununu çözerken batıda sorun oluşturmadan bunu yapmanız gerekiyor. İşte bu algıları yönetmek gerekiyor. Psikolojik alt yapıyı hazırlamak gerekiyor. Bu süreci bozmaya kimsenin cesaret edebileceğini düşünmüyorum. Süreci kim bozarsa ciddi vebal altında kalır, ciddi tepki çeker.”Habertürk Gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya ise, Balyoz davasının Yargıtay Genel Kurulu’na götürülmesi gerektiğini ifade etti. Dava süresince birçok insanın suçsuz yere hapis yattığını kaydeden Sarıkaya, “Bu davaya baktığım zaman hukuk açısından birkaç şey dikkatimi çekiyor. İlk başta 325 sanığa 5 bin 276 yıl hapis cezası verilmişti. 88 kişi tahliye oldu. 237 sanığa 3 bin 904 yıl ceza çıktı. 88 tahliye, 36 beraat toplam 124 kişi var. Bu 124 kişi 3 yıl boyunca yattı. Yazık değil mi bu insanlara. Burada suç için anlaşma suçu diye yeni bir kavramla karşılaştık. Bu suçu çok iyi anlamak gerekiyor. Bu yeni bir durum. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar 312’den verilmiş bir karar yok. Ve bu madde de Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri olan bir madde. Bence Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, yeni bir durum oluşturmak üzere bu davayı Yargıtay Genel Kurulu’na götürmeli. Yargıtay Genel Kurulu’nda meseleye yeniden bakılmalı. Çünkü ilk kez böyle bir karar veriliyor” dedi.Davada dijital verilerin delil kabul edilmesinin önemli bir detay olduğunu belirten Sarıkaya, “İlk defa bir davada dijital veriler delil olarak kabul gördü. Bu önemli bir konu. Nereden bakarsak bakalım ben derim ki, örgütün olmadığı, suç için anlaşma suçunun oluştuğu bir suç kavramının yeniden tanımlandığı bir davayı yaşıyoruz. Bu davaya ilişkin bizim bu güne kadar anladığımız hukuk normlarının ötesinde bir durumla karşı karşıyayız. Bu nedenle bir norm oluşmalıdır. Bunun yeri de Genel Kurul’dur” diye konuştu.Deniz Zeyrek ise, Türkiye’de ilk defa bir darbe girişiminin Yargıtay tarafından onanmasına dikkat çekti. Yerel mahkeme tarafından mahkum edilen kişilerin cezalarının Yargıtay tarafından bozulmasını doğru bir karar olarak nitelendiren Zeyrek, “Bence Yargıtay şuna baktı. Bu gerçekten yerel mahkemenin belirttiği gibi bir darbe girişimi midir? Yoksa savunma makamının dediği gibi bir EMASYA, yani emniyet asayiş çalışması mıdır? Çünkü böyle bir savunma vardı. ‘Biz bunu seminer olarak yaptık, dijital delillere eklemeler yapıldı’ deniliyordu. Yargıtay bugün dedi ki, ‘Sizin sahte dediğiniz deliller doğrudur. Ben de yerel mahkeme gibi düşünüyorum. Siz oturup darbe planlamışsınız.’ Şu ana kadar davanın özeti bu. Türkiye’de Yargıtay, bir darbe girişimini ilk defa onadı. Maalesef, yerel mahkemenin düştüğü bir hata vardı, onu da Yargıtay kısmen düzeltti. Mahkumiyet almış birçok kişinin cezasını bozdu” şeklinde konuştu.“KEŞKE BU YARGIÇ VE SAVCILAR İŞLERİNE BAŞLAMADAN ÖNCE 5 GÜN CEZAEVİNDE YATIRILSALAR”28 Şubat sürecinde suçsuz gazeteciler ile darbeye destek veren gazetecilerin ayırt edilmesi gerektiğini belirten Zeyrek, sözlerini şöyle sürdürdü:“Koskoca orgeneral geliyor bir gazetecinin karşısında, ‘Kanlı mı gidecek, kansız mı gidecek’ diyor. Bizim görevimiz ne? İngilizcesi reporter. Yani rapor eden, muhbir, muhabir anlamında. Şimdi adam ismimle yazma diyor. Biz gidiyoruz gazetemizde bunu yazıyoruz ve bu gazetede manşet oluyor. Şimdi bizim yaptığımız bir darbe suçu mudur? Bu gazetecilik açısından tartışılacak, etik bir mesele olabilir. Fakat darbe suçundan başka bir şey bu. Öteki türlü, sen gidiyorsun Genelkurmay Karargahı’nda, ‘Ya paşam bu hükümet çok ileri gitti. Şunları şunları yapın ben de elimden geleni yapacağım’ diyorsun. O da sana, ‘O zaman şöyle bir başlık at’ diyor. Ve bunun kanıtları savcının elinde. Bu ikisini ayırt etmek lazım. Ben soruşturma yürüten savcıların bu konuda titiz olduğu kanaatindeyim. Yani hiç sanıktan delile gitmediler. Hep delilden sanığa gittiler. Ben 40 yaşındayım ve kendi kuşağıma travma kuşağı diyorum. Çünkü 12 Eylül bizim çocukluğumuzun üzerinden geçti. Benim şöyle bir teorim var, diyorum ki, keşke bu yargıç ve savcılar, işlerine başlamadan önce 5 gün ceza evinde yatırılsalar. Bu şekilde olsa da, oraya onların kararıyla giden insanlar neler yaşıyorlar görseler. Yani özgür geçen bir günün kıymetinin ne olduğunu anlayabilsinler ki, bol keseden dağıtmasınlar. Ben bu davaların hepsinin, biraz da deneyimsizliğimizden dolayı acemice yürütüldüğü kanaatindeyim.”“BDP BATIDA SEÇİMLERE HDP İSMİYLE GİRECEK”Zeyrek, Batuhan Yaşar’ın BDP’nin seçimlere HDP ismiyle gireceği iddialarını hatırlatması üzerine, “BDP’nin HDP’ye dönmesi çok eski bir proje. Açılımı Halkların Demokratik Kongresi. Bu isim altında sosyalist partiler, sol partiler, komünist partiler de BDP ile birlikte bir Türkiye partisi kurma arayışındalar. Bu eski bir proje ve yerel seçimler öncesinde somutlaştırıldı. Batıda seçimlere HDP olarak girecekler. Doğu ve güneydoğuda yine BDP olarak girecekler. Ama gelecekte bütün partinin HDP’ye dönüşmesi planlanıyor. Bu aslında çözüm süreciyle paralel giden bir şey. Kendileri pek dillendirmek istemiyor ama parti içinde bir güç kavgası olduğu belli. Bir süre önce Emine Ayna ile ilgili bir sıkıntı vardı. BDP’nin kadın kolları Emine Ayna’ya sahip çıkıyordu. BDP’nin genel merkezi ile ciddi kavgalar yaşanıyordu. Şimdi şöyle bir karar alınmış, kazanılabileceği kesin sayılan 11 şehirde kadın adaylar olsun istiyorlar” dedi.

Reklam
Reklam

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

Anahtar Kelimeler: