Anne eli değmiş yün yorgan ve döşeğin hikayesi

Yaz sıcakları kendini göstermeye başladı. Gerçi bu yıl kış da kış gibi olmadı yaz da yaz gibi değil. Biz insanoğlu sıcaktan bunaldığımızda kışı arıyoruz, kışın donduğumuzda da yaz gelse keşke diyoruz. Hiçbir şeyin kıymetini bilmiyoruz. Oysa her mevsim, her gün, her an; bizim için Allah tarafından sunulan eşsiz nimetlerden.

Kıymet bilmiyoruz deyince… Geçen gece terasta otururken üşüdüm. Üstüme birşey alıp sarılma ihtiyacı duydum. Birden çocukluğuma gittim ve aklıma ne geldi biliyor musunuz? Unuttuğumuz ve şu anda hiç kıymetini bilmediğimiz bir şey... Yün yorganlar ve döşekler…

Hocam bu sıcakta yün yorgan aklınıza nereden geldi diyebilirsiniz? Çok haklısınız…

Günümüzde evler yazın klimalarla soğutuluyor, malum. Kışın da kalorifer, klima, yerden ısıtmalar…

Biz çocukken böyle şeyler yoktu. Yazı yaz gibi yaşardık, kışı kış gibi.

Reklam
Reklam

Gelelim yün yorgan meselesine. Çocukluğumuzdaki yazlardan kalma bir alışkanlık olduğu için hala böyle devam ediyor. Yazın hiç üstümü örtmem. Küçük kızım Duru da bana benziyor bu konuda. Geçen gece terasta üşüyünce,” Biz çocukken yün yorgan kullanırdık. Bizde neden şimdi yün yorgan yok” dedim kendi kendime.

Günümüzde kullandığımız yorganlar yapay elyaf ya da başka bir malzemeden yapılmış. “Her şeyin yapayına kaldık bu zamanda” dedim kendi kendime sonra da daldım düşüncelere, anılara.

Eskiden yorgancılar vardı yorgan dikerlerdi. Bahar geldiğinde rahmetli annemle yorgan yıkamaya giderdik. Rahmetli dayımın sarı bir minibüsü vardı hatta. Hafta sonları cumartesi ya da Pazar günleri hem piknik yapardık hem de yünleri dağlardan gelen buz gibi pınar suyu ile yıkardık. Annem kuruduktan sonra o yünleri bir güzel döver, kabartırdı. Çocukken o koyun yününün kokusundan rahatsız olurdum ama şimdi o kokuyu özlüyorum.

O koyun yünlerinden yapılan yorganlar var ya biz kışın onların altında kendi nefesimizle ısınırdık. Bizim eskiden evlerimiz böyle kaloriferli, klimalı değildi. Kışın duvarlarımız, camlarımız donardı. Sadece bir odada sobamız vardı. Hepimiz orada oturur, gece de yün yorganların altında kendi nefesimizle ısınırdık.

Reklam
Reklam

Eskiden yere döşek atardık bir de. Üzerinde oynardık. Annem çarşafı sererken kardeşlerimle zıplardık çarşafın üstüne. Misafir geldiğinde ya da misafirliğe gittiğimizde yine koyun yününden yapılan o mis gibi yer yatakları serilirdi. Haci Şakir kokulu çarşaflar serilirken biz çocuklar en çok da bu çarşaflarla oynamayı severdik. Şimdi ise o döşekte en son ne zaman yattım hatırlamıyorum.

Somyalarımızı hatırlayan var mı? Gündüz dantelli yastıklarla süslenir. Koltuk niyetine kullanılır üzerinde otururduk. Gece ise yastıkları kaldırır yatak niyetine kullanırdık.

Şimdi çocuklara bunu anlatmak zor. Bazen küçük kızım Duru çizgi film seyrederken oradaki koyunları örnek vererek anlatıyorum. O zaman hayalinde daha güzel canlandırabiliyor. ” Bak bu koyunların pofuduk tüyleri var ya, işte onlarla harika yorganlar yapılıyordu. Hatta bizim yataklarımız da bu yünlerden yapılırdı. Çekyat ya da karyola yoktu. Yün döşeklerle yer yatağı yapardık. Yatıya misafirimiz geldiği zaman da bu döşekleri yere serer, onların üzerinde uyurduk.” diyorum.

Reklam
Reklam

Eşime de söylüyorum bazen. Yazın yazlıkta misafirimiz çok olur. “Neden biz bu yün döşeklerden diktirmiyoruz” diyorum.
Çok mu geride kalmışım?
Bir tek ben mi bu kadar özlem duyuyorum geçmişe?
Bilemiyorum…

Ama bildiğim tek şey var o da o zaman her şey saftı, her şey gerçekten organikti. Temizdi, içtendi. Çocuklarımızı suni şeylere biz alıştırdık. Şimdi her şeyin organiğini almak için dünya kadar para ödüyoruz. Teknolojinin bütün nimetleri ile donatıyoruz evlerimizi ama o eski hazzı alamıyoruz. Sonra da böyle terasta üşüyünce akla ilk gelen anne eli değmiş yün yorgan oluyor. Sonra da anlıyor ki insan zahmet verilmiş her şey çok kıymetli. Çünkü onda anne ali var, anne emeği var, anne kokusu var, anne sevgisi var…