'Annenle baban için dua et, yoksa öldüklerinde cehenneme gidecekler'

Sabah kuşların cıvıltısıyla içim ferah bir şekilde şöyle tatlı tatlı gerinerek yüzümde bir tebessümle kalktım.

Yaşamın bana günaydın deyişi böyle oldu yaz boyunca. Yaz yağmurlarında, yağmur tanelerinin yere çarptığında çıkardığı pıtırtı ve bulutlar arası sohbetler sırasında çakan gök gürültüleri de doğanın benimle iletişimi, bana seslenişiydi. Hiç dinlediniz mi var oluşun seslerini, vakit ayırıp karşınızdaki canlıyı gerçekten dinlemeyi ve anlamayı denediniz mi?

Anlamak, anlayamamak, anlaşılmak, anlaşılmamak insanın ve hatta canlıların en önemli problemlerinden biri. Birçok yaşanılan, içinden çıkılamayan problemin ana nedeni bu. En doğru şekilde kendini ifade etmek her zaman yapılabilen bir şey değil; çünkü duygularımız bize hükmeder onların etkisiyle konuşur davranırız. Çünkü karşımızdaki kişiyi önce anlamaya çalışıp sonra konuşmayı alışkanlık edinmediğimiz, hep anlamak değil, anlaşılmak derdinde olduğumuz için. Anlayamadığımız zaman sormayız, anladığımızı sandığımızla yetinir, ona göre yargılarız. Çoğumuz için anlayamadığımızı kabul etmek bile bir gurur meselesidir, kendimize bile itiraf etmeyiz. Bazımız da ise “anlayamamak” adeta gerçekliğimizi kapatan bir perde gibi, var olanı görmemize mani olur. Bizim yaşamda doğru bir şekilde ilerlememizi engeller.

Reklam
Reklam

Kendini en iyi şekilde ifade etme sanatı denildiğinde, hani bazı insanlar vardır, son derece hızlı, akıcı ve renkli konuşur ve yazar. Adeta ağzından bal akar denir, işte bu kişiler için geçerli değil bu söz.

Çok fazla olmasa da böyle insanlarla karşılaştım. Bu yönlerine hayran kaldığımı söylemeden edemedim. Ama bu söz neden geçerli değil bu insanlar için? Benim anlatmak istediğim bu sanat, kullanılan kelimelerin süsü değil de, duygular yoğun yaşanırken kişinin önce karşısındaki insanın ne durumda olabileceğiyle bağlantı kurup onunla olan iletişiminde seçerek kullandığı kelimelerdir. Bunu yapabilmek bir sanattır. Yani, bunu yapmak için insanın bir durup düşünmesi, durumu tartması, karşısındaki insanı anlamaya çalışması ve bütün bunları zihninde mantıklı ve objektif değerlendirmesinin sonunda duygu katarak konuşması gerekir. Buna aynı zamanda olgunluk da diyebiliriz. Duyguların etkisi ile hemen tepki vermek yerine daha objektif bakarak konuşmak. O zaman, o an yaşadığımız duygu bize ve hayatımıza hükmetmemiş olur.

Reklam
Reklam

Bahsettiğim “En İyi Şekilde İfade Etme Sanatı”nı mükemmel bir şekilde yapan bir erkeğe, geçenlerde bana gelen bir danışanımın yaşadığı bir deneyimde şahit oldum.


Danışanım çok hoş bir bayan, güzel, kültürlü 32 yaşlarında bir mühendis ama romantik bir iç yapıya sahip. Bir iş toplantısında yurt dışından gelen Kolombiyalı bir iş adamıyla tanışmış ve birbirlerinden çok etkilenmişler.
Yazışmalar, telefonlar derken evlilik konuşmaları başlayınca onu ülkesinde görmeye gitmiş, ailesiyle tanışmış. Bilin bakalım ne olmuş? Genç kadın iyice aşık olmuş; çünkü adam son derece romantik ve bir masal prensi gibi davranmış ve bir o kadar da ayakları yere basan biriymiş. Ona kendini son derece değerli hissettirmiş. Döndükten sonra ilişkileri 4 ay daha devam etmiş, her gün telefonda en az 2 veya 3 kez konuşmalar, mesajlaşmalar, Skype’tan görüntülü görüşmeler... Sonra aksamalar başlamış. Malum “işlerim çok yoğun” bahanesiyle ama aksama fazla olmadığı için kadın biraz gıdıklansa bile fazla şüphelenmemiş.

Reklam
Reklam

Bu genç kadın bana geldiğinde adamın birçok hediyeler ve kocaman bir buket çiçek gönderdiğini ve bunlar eline geçer geçmez telefon ederek ayrılmaları gerektiğini anlattı. Ayrıca bir mesajla tekrar onun kendisi için ne kadar özel, önemli ve değerli olduğunu ama aralarındaki mesafenin 4 ayda onu ve hislerini yıprattığını, önlerindeki evlenmeden önceki birbirlerini tanıma sürecinde kilometrelerin zaman geçtikçe daha da monotonlaşma ve uzaklaşma yaratacağını, bu yüzden onu üzmek istemediği için ayrılmaları gerektiğini yazmıştı. Danışanımın buna tepkisi şöyleydi: “Hiç canım yanmadı, hatta ona daha da aşık oldum ve bundan dolayı aldığı karara saygım var.”

Reklam
Reklam

Hayatımda ikinci kez ayrılırken hediye gönderildiğini duydum ve böylesine şefkat dolu ve özel bir ayrılık olayı ile karşılaştım. Adamın kendini ifade edişindeki yumuşaklık, özen o kadar farklıydı ki… Bir insan karşısındaki kişiye değerli olduğunu ama ayrılmaları gerektiğini ancak bu kadar güzel anlatabilirdi. Seçtiği kelimeler basit ama nasıl anlatsam sanki sihirli gibiydi. Bu adam, arzu ettiğim fakat o güne kadar daha önce benzer bir başka olayda ancak bir kez rastladığım, “kendini en iyi şekilde anlatma sanatı”nın en güzel örneğiydi. Bu adamın kendini ifade ediş şekli inanılmaz güzel.

Reklam
Reklam

Evet, eskiler buna “Dil Büyüsü” derlerdi, demek ki değer verdiğini hissettirmek büyü gibi…
Şimdilerde insanlar telefona cevap vermeyerek ayrılıyor. Neden bu hale geldik? Artık insanlar diğer kişiyi önemsemiyor, uğraşmak istemiyor.

Eskiden herkes birbirini tanırdı ve ayıp olmasın diye bir düşünce vardı. Tanıştığım hipnozla çalışan bir genç bana “İnsanı kandırmak önemli değil, bir araştırma yapılmış ve devamlı nüfus arttığı için mutlaka başka birileri gelecektir” demişti. Bu nüfusun fazlalaşması insanları birbirine yabancılaştırdı ve komşular arası bir soğukluk yayıldı. Hatta tanımadığınız komşunuzun kapısını çalın ve kendinizi tanıştırıp merhaba deyin. Sizin arkanızdan “Deli mi ne?” diye düşünmesi olası; çünkü sammiyet, sıcaklık artık böyle algılanıyor. Bunu değiştirmek bizim elimizde çünkü atalarımızdan bize aktarılan Türk olma özelliklerimizin içinde “candanlığımız, misafirperverliğimiz, yardımseverliğimiz” yatar. Sesinizi kullanın çekinmeden merhaba deyin insanlara.

Reklam
Reklam

Kuantum mekaniğinde atomun daha alt yapılarına indiklerinde fark ettikleri küçük, yuvarlak, keman teli gibi, her yeri dolduran, titreşerek ses çıkaran parçacıklara “süper sicim” adını vermişler. Fizikçiler bundan Allah parçacığı diye de bahsediyor. Var oluş koca bir senfoni, müzik. İnsanın kendini ifade edişi de aslında bir şarkı olmalı. Hayata ağlayarak başlarız, bu kendimizi ilk ifade edişimiz bir aryadaki en yüksek nota gibidir. Kendimizi ifade edişimize dikkat edersek birçok sorun, en güzel bir şekilde hal olur.

Durum bu ama davranışlarımız, söylediklerimiz karşımızdaki kişiyi anlama şeklimize bağlı olarak bizi tetikler. Böylece yaşamda duygular bizi bir enerji girdabı olarak içine çeker, her şeyimizin gidişatı aslında onların etkisi altındadır ve biz biz olmaktan çıkarız. Duygulara hükmetmek büyük uğraş isteyen, yapılması zor bir iştir. Doğu da bunu tapınaklarda ancak özel eğitimlerle uzun yıllar içinde geliştiriyorlar. Oysa bu hikâyedeki bahsettiğim olgunluk, duygulara hükmedebilmek ARTT sistemi ile kolayca, kalıcı bir şekilde elde edilebiliyor.

Reklam
Reklam

Bu Kurban Bayramı öncesinde sizlerin biraz daha fark etmenizi sağlamak amacı ile seanslarımda rastladığım yaşanmışlıkları aktarıyorum. Yaşamımızda sevdiklerimizi duygularımızın etkisiyle kurban etmeyelim diyorum. Ben istiyorum ama asıl sizin istemeniz değişimi yaratır; çünkü adım atmanıza sebep olur.

Bir kez daha vurgulamak, bu konuya dikkatinizi çekmek ve bir zihin açıklığı yaratma umuduyla söylüyorum; duygularımızın etkisiyle en sevdiğimize nasıl bir zarar verdiğimizi anlamadan davranabiliyoruz.

İki gün önce gelen 50 yaşındaki panik atak hastası danışanımın seans sırasında aklına anneannesinin o 5 yaşındayken söyledikleri geldi. “Yavrum sen küçüksün, duaların kabul olur senin. Annenle baban için dua et, yoksa öldüklerinde cehenneme gidecekler; çünkü onlar inanmıyorlar dinimizin gerektirdiği şeylere. Annen başını kapatmıyor, her bir tel saçı kadar, defalarca yanacak cehennemde, derdi anneannem. Dehşet içinde omuzlarım bu sorumlulukla çöktü, annemin upuzun saçları vardı ve o kadar da gürdü ki! Ben artık her sabah ve akşam korkuyla 40 kez besmele ve Elham okuyordum onları kurtarmak için, mecburdum” dedi danışanım. Korku bununla başlamıştı hayatında. Eminim anneannesi onu bilerek korkutmak istemedi. Tüm derdi torunu alışsın, dua etmeyi mutlaka öğrensin olan kadın, korkarsa mutlaka dua eder diye hissetti ve torununu istemeden ömür boyu sürecek bir panik atağa itti.

Reklam
Reklam

gunestanakdogan@hotmail.com
www.gunestan.com