Artık Şu Hiç İtibar Etmediğiniz XCOM: Enemy Unknown'u, XCOM 2 Gelmeden Oynamanız Gerektiğini Kanıtlayan 6 Şey

Bulaşın, dibine kadar batın XCOM: Enemy Unknown belasına. Arkadaşlarınızı da bulaştırın. Gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan birinden söz ediyoruz, durduğunuz kabahat!

Permadeath

Öncelikle en bariz olanından başlayalım. taktiksel rol yapma oyunlarının demirbaşıdır permadeath. Her oyun bunu aynı şekilde uygulamaz, ama Fire Emblem, Final Fantasy Tactics gibi türün klasiklerinde muhakkak görülür. Burada işin birkaç pür noktası var. Örneğin ölen karakterlerinizi diriltme şansı verilecek midir size? Ya da ölen karakterler rastgele yaratılmış yordamsal karakterler mi olacaktır, yoksa hikayenin bir parçası olan, geliştirici tarafından yaratılmış karakterler mi?

Ben hayatımı taktiksel rol yapma oyunlarına harcadım ve bunu XCOM kadar etkili kullanan bir oyun daha görmedim. Karakterlerin tümü rastgele yaratılıyorlar. Milletleri, tipleri, sesleri, isimleri ve hatta ilerleyen zamanlarda lakapları hep rastgele belirleniyor. Böylelikle oyun her seansı farklı bir şeye çevirebiliyor; fakat bu rastgele karakterlerin geliştirici tarafından yaratılmış karakterler kadar çarpıcı olması için de çok kilit bir şeyi kullanıyorlar ki; bu da bizi ikinci maddemize getiriyor.

Reklam
Reklam

Tam Dozunda Bir Şans

Şans. Kullandıkları şey bu, şans. Evet, oranların lehinize artmasını sağlamak için yapabileceğiniz bazı şeyler var. Örneğin daha yüksek teknoloji silahlar yapabilir, adamlarınızın zırhını arttırabilirsiniz. Ama neticede çoğu şey, yine de şansa kalıyor. Bunu da biliyorsunuz, çünkü oyun size devamlı istatistik sunuyor. İleride bir düşman var mesela. Sniper’ınız arkada konuşlanmış. Düşman Assault üyenizin cephesine geçmiş. Bir sonraki turda o Assault’ın yaşama şansı yok. Sniper’ın vurma ihtimali ise %62. Sorarım size, o Sniper o düşmanı vurduğunda, siz de ismini hatırlamaz mısınız?

İşte bu tip şans anları sayesinde karakterler oyunun size uydurup sunduğu rastgele insanlar olmaktan çıkıyorlar. Görevi birçok kez kurtaran bir askeri unutmuyorsunuz. Her şey çok imkansız gözükürken %1’lik bir atışı yapıp size nefes aldıran Sgt. Perez sizin için bin kat kıymetli oluyor. O karakterler ölümcül darbeyi alıp -yine dozunda bir şans faktörüyle yapılan hesaplar sonucunda- ölmek yerine “Critically Wounded” olduklarında elinizde Medikit’le siz bizzat koşmak istiyorsunuz. Ve olur da ölürlerse, paramparça olmanızın sebebi de yine bu şans faktörü oluyor. Bazen her şeyi doğru yaptığınızda kötü şansınıza küfrediyorsunuz, ama bazen de “yapabileceğim bir şeyler olsaydı keşke” diyor, ama gerçeği biliyorsunuz. Vardı zaten… Şöyle: Kendi Geliştirmeni Kendi Yapma Sanatı

Çoğu taktiksel rol yapma oyununda olay benzer bir şekilde işler. Siz gidip görev tamamlar, para kazanırsınız; sonra da o parayı gidip yeni ekipmanlara harcarsınız. Ekipmanlar genelde zırh / silah / büyü / bomba gibi şeyler olurlar ve sizin savaş alanında birincil yardımcılarınızdır. Bu savaş – para – ekipman – daha iyi savaş döngüsü sadece yer yer boss’lardan düşen efsane eşyalarla kırılır, daha da bir şey olmaz.

Reklam
Reklam

XCOM’da öyle değil. Eğer Fire Emblem’de bir karakterinizin Steel Sword’u yoksa sorun muhtemelen parasını basıp almamış olmanızdan ibarettir. Paranız yoksa “kader” der geçersiniz. XCOM’da ise eğer adamlarınızdan biri Carapace Armor’a daha geçiş yapmadığı için savaş alanında yığılıp kalırsa kendinize şu soruyu sorarsınız: Acaba jetiniz için o Laser Cannon’ı yapmasaydınız, ona zırh alabilir miydiniz? Paranız kısıtlı, hammaddeleriniz kısıtlı. Onları nasıl harcayacağınızın kararını siz vermelisiniz. Ve yanlış kararı verdiyseniz, bu birinin ölümüne yol açacaktır. Ama merak etmeyin… Nadir Bulunan Game Over

Anladığım kadarıyla XCOM: Enemy Within’de “base defense” modu tekrar seriye dahil edilmiş. Yani bu uzaylıların üssünüzü basabilmesi, mağlubiyetiniz durumda da oyunu kaybetmeniz anlamına geliyor. Orijinal oyunda böyle bir şey yok. Kritik bir hikaye görevinde dâhi her şeyi kaybederseniz sadece üssünüze geri dönüyorsunuz. Şans faktörü yüzünden sevdiğiniz, adını aklınıza kazıdığınız altı askeriniz yine şans faktörü yüzünden ölmüş bir şekilde, yaptığınız tüm organizasyon hatalarını düşünerek…

Reklam
Reklam

Ama merak etmeyin. XCOM: Enemy Unknown bu anlarda parlıyor. Hele ki Ironman modunda oynuyorsanız. En tecrübeli askerlerinizi kaybettiken sonra her şey çok ümitsiz gözüküyor. Elde kalan sadece tecrübesiz birkaç kişi var. Adlarını bile tam bilmiyorsunuz… İşte tam da o an, oyun bambaşka bir şekle bürünüyor. Bu sefer kendinizi farklı bir hissiyatta buluyorsunuz. Zırhlar ve silahlar kaybolmadığı için, yeni yetmelerinizi de Plasma Rifle’lar ve en son armor’larla savaşa sürebiliyorsunuz. Dezavantaj çok da büyük olmadığından, bu yeni ekibi geliştirmek ve onlarla yeni hikayeler yazmak mümkün kalıyor. Bu yeni hikayeler, eskinin sırtında yükseliyor. Kaybettiğiniz efsane Support’unuzun izlerini genç yeteneklerde buluyorsunuz ve onlara bağlanmanız, iki kat artıyor. “Bir daha asla” deyip, daha akıllı hareket etmeye başlıyorsunuz ve tabii ki, kaçınılmaz olarak bir daha ölümle burun buruna gelince, bu sefer duygularınız da ekstra yoğunlaşıyor.

Ama oyunda Game Over, bir şekliyle mümkün. O da bizi beşinci maddemize getiriyor. O Dayanılmaz Uluslararası Panik Hissiyatı

Game Over’ın mümkün olduğu tek şekil Doom Clock geri sayana kadar hikayeyi bitirmemeniz ya da tüm Konsey üyelerinin panik seviyesini yönetmeyip, hepsinin desteği çekmesine sebep olmanız. Oyunun böyle bir mekaniği de var. Dünyanın dört bir köşesinden ülkeler sizden medet umuyorlar. Onları koruyamazsanız, onların topraklarındaki saldırılara yanıtsız kalırsanız, o coğrafyada uydu desteği yaratmazsanız panik seviyeleri artacak ve bir noktadan sonra sizden kopacaklar.

Reklam
Reklam

Oyunun bu kısmının verdiği his muazzam. Burada işgal edilen şey, diğer “uzaylı” oyunlarında ve filmlerinde olduğu gibi sadece Amerika değil. Hindistan, Arjantin, Fransa, Güney Afrika, Mısır, Brezilya… Her yerden askerler var ve panik haritanızdaki tüm ülkeler sizden koruma bekliyorlar. Bunları da kısıtlı kaynaklarınızla ayarlamak zorundasınız. Evet, az paranızla silah yapabilirsiniz, ama Avustralya’yı koruyan bir uydu yok, onu ne yapacaksınız? Askerleriniz tecrübesizken, panik seviyesi çok yüksek olan Birleşik Krallık’a zor bir göreve mi gideceksiniz, yoksa daha kolay olan ama ucunda bir ülkeyi konseyden koparma riski bulunmayan Rusya görevine mi?

Bütün bunların hepsini alt alta ekleyince de, altıncı maddemiz çıkıyor karşımıza. Drama

Evet, drama. Doğru düzgün bir hikayesi bile olmayan bir oyun bu, ama isterse karşısına Last of Us gelsin fayda etmez. Burada gerçekten işgal altındaki bir dünyayı tecrübe ediyorsunuz. Gerçekten de sizin yetiştirdiğiniz ve sizin hatalarınızla ölen insanlar var gözünüzün önünde. Sizin kararlarınızla panik içerisinde kaybolan ülkeler var. Başarısız olduktan sonra devam etmek mümkün olduğundan, içinde devamlı bulunduğunuz bir “Rocky Balboa” modu var. Her şey sizde bitiyor ama sizi de şans faktörü bitiriyor.

Reklam
Reklam

;Ve tüm bunlar öyle efsane bir şekilde sunuluyor ki… Zor bir vuruşu başarıyla gerçekleştiren askerlerinize, kurşun yiyip yığılanlara kamera çok estetik açılarla yakınlaşıyor. Bir haritaya ilk girdiğinize iki adım ötenizden sonrasını göremiyor olmanız, sizi iyice geriyor, ürpertiyor. Müzik konsey odasındayken bile sizi devamlı diken üstünde tutuyor, kafanızı oyundan hiç koparmıyor. Seslendirme öylesine başarılı ki, konsey üyesinden en basit askere kadar herkes ayrı bir ete kemiğe bürünmüş vaziyette.

Böylece ne oluyor? Birden bağımlısı, müptelası oluyorsunuz oyunun. Üzerinden iki yıl geçtikten sonra, hâlâ saatlerinizi gömer hâlde oluyorsunuz ve daha da önemlisi, resmen askerlik anısı biriktiriyorsunuz oyun boyunca. Ondan sonra yapabileceğiniz en iyi şey, çıkıp o anıları bir başka XCOM gazisine anlatmak. O yüzden yorumlarınız bekliyoruz. XCOM anılarıyla donatın burayı. Sizin unutamadığınız olay neydi?