Aso Başkanı Özdebir, Olağan Meclis Toplantısında Gündemi Değerlendirdi

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, petrol fiyatlarının Amerika’daki kışın, Kuzey Yarımküre’deki kışın etkisiyle...

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, petrol fiyatlarının Amerika’daki kışın, Kuzey Yarımküre’deki kışın etkisiyle 31 dolarlara kadar çıktığını ama İran’ın pazara girmesiyle beraber tekrar 20 dolarlara kadar ineceğinin telaffuz edildiğini belirterek, “Bu durumun bizim de petrol ihracatçısı ülkelere yapmış olduğumuz ihracatı etkilemesi beklenmekte” dedi.ASO’nun Ocak ayı olağan meclis toplantısı yapıldı. Meclis toplantısında gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendiren ASO Başkanı Nurettin Özdebir vefat eden Mustafa Koç ve Nihat Özdemir’in eşi Gülseren Özdemir’e Allah’tan rahmet dileyerek sözlerine başladı. Özdebir, “2015 yılı dünya büyümesinin 3,1 olacağını tahmin eden IMF, 2016 yılı 3,6 olarak tahmin etmişti, bunu 3,4’e revize etti. Bu indirim özellikle emtia üreticisi ülkelerin, Brezilya, Rusya ve Suudi Arabistan’ın büyüme tahminlerinin düşürülmesinden kaynaklanıyor. Görüldüğü gibi büyüme tahmininin düşürülmesinde petrol fiyatlarındaki düşüşün petrol ihracatçısı ülkelerin büyümeleri üzerindeki etkisi önemli rol oynamaktadır. IMF, 2015’te yüzde 47 düşen petrol fiyatlarının 2016’da yüzde 17 daha düşeceğini tahmin etmekte. Bir ara biliyorsunuz 27 dolara kadar düşmüştü, bugün işte hava şartlarının, Amerika’daki kışın, Kuzey Yarımküredeki kışın etkisiyle 31 dolarlara kadar çıktı, ama İran’ın pazara girmesiyle beraber tekrar bu fiyatların aşağıya, hatta 20 dolarlara kadar ineceği telaffuz ediliyor. Bu durum bizim de petrol ihracatçısı ülkelere yapmış olduğumuz ihracatı etkilemesi beklenmekte” ifadesini kullandı.“Dünya Bankası’nda geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin 2015 yılı ekonomik büyümesini revize ederek yüzde 3,2’den 4,2’ye yükseltti” diyen Özdebir şöyle devam etti:“Yılbaşında Türkiye’nin 2015 yılında en fazla yüzde 3 büyüyeceğini iddia edenlerin bu öngörüleri doğru çıkmadı. Özellikle 3. çeyrekteki ekonomik büyümenin yüzde 4 olması, bu beraberinde 4. çeyrekte iyi bir büyümenin beklenmesiyle beraber 2015 yılı büyümesi 3,5 ile 4,5 arasında gerçekleşmesi beklenmekte. Bu büyüme, işsizlikte anlamlı bir düşüşe yol açamayacağı için yetersiz görülebilir. Ancak, küresel ekonomide ivme kaybeden büyüme, en önemli ihracat pazarlarımızdan olan Avrupa Birliği’nde ekonomik canlanmanın yeterli güce kavuşamaması ve bölgemizdeki jeopolitik sorunlar düşünülürse bu büyüme küçümsenemez. Bunun yanı sıra Dünya Bankası 2016 ve 2017 yılları için büyüme tahmini ise 3,5. Bu büyüme, Orta Vadeli Program’daki yüzde 4,5 ve yüzde 5’lik öngörülerin oldukça altında Türkiye için Dünya Bankası’nın yapmış olduğu o tahmin. Büyümenin bizce kaygı veren tarafı sanayi üretimindeki sınırlı artıştır. 2015’in ilk 11 ayında toplam sanayi üretimindeki artış yüzde 3,2, imalat sanayisindeki artış ise 3,8 olmuştur. Bu büyüme rakamları ekonomik büyümenin gerisinde kalmıştır. Sanayi ve ekonomik büyümenin lokomotifi olmazsa, o ekonomik büyümeyi sağlıklı olarak değerlendirmek mümkün değildir. “2015 yılı enflasyonunun yılbaşındaki beklentilerin üzerinde yüzde 8,81 olarak gerçekleştiğini kaydeden Özdebir, şunları söyledi:“Böylelikle Merkez Bankası yine enflasyon hedefini tutturamadı. Son yıllarda yüksek seyreden enflasyonun şirketlerimiz üzerindeki olumsuz etkilerini telafi edecek tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ülkemizde enflasyon muhasebesi içinde bulunulan yıl dahil olmak üzere son üç yılın kümülatif toptan eşya fiyatları enflasyonu yüzde 100’ün ve içinde bulunulan yılın enflasyonu yüzde 10’un üzerinde olması şartıyla uygulanabilmektedir. Toptan eşya fiyatlarında son üç yılın kümülatif enflasyonu yüzde 20’nin altındadır. Merkez Bankası 2016’da yıllık enflasyonu yüzde 7,5’a düşürmeyi hedeflemektedir. Ancak, bozulan enflasyon beklentileri nedeniyle bu hedefi tutturmak zorlaşmış, iki haneli enflasyon riski ortaya çıkmıştır. Dün Merkez Bankası Enflasyon Raporu açıkladı. Bu raporda da Ocak ayında iki haneli bir enflasyon gerçekleşebileceği, ama yıl sonuna doğru hedefi tutturabilecekleri doğrultusunda bir açıklama yaptılar. Enflasyon, özellikle birikimli enflasyon şirketlerimizin mali tablolarını bozarak şirketin mali durumu hakkında yanlış resim vermektedir. Ayrıca, vergiler de enflasyona göre her yıl ayarlandığı için enflasyon şirketlerimizin üzerindeki vergi yükünü de artırmaktadır. İç ve dış talebin zayıf olması ve yüksek rekabet nedeniyle ürün fiyat artışları enflasyonun gerisinde kalarak şirket kârlarını eritmektedir. Ayrıca, enflasyon muhasebesi uygulamasındaki kısıtlar şirket varlıklarının da mali tablolarda gerçek değeriyle yansıtılmasını engellemekte, bu ise bankalardan kredi almak isteyen şirketlerin yeterli teminat gösterememesine neden olmaktadır. Bugün piyasada en çok yaşanan sıkıntılardan bir tanesi, bankalardan kredi kullanmak isteyen işletmelerimizin yeterli teminatının olmaması. Evet, yani yüzde 30’lu, yüzde 40’lı, hatta yüzde 100’ü aşan enflasyonları yaşadığımız dönemde işte üç yılın kümülatif toplamının yüzde 100 olması, son içinde bulunulan yılın enflasyonunun yüzde 10’un üzerinde olması şartıyla uygulanabilecek olan bir enflasyon muhasebesi, enflasyon düzeltmesi belki mantıklıydı. Ancak şu anda içinde bulunduğumuz konjonktür itibariyle sektörler olarak, imalat sanayindeki sektörler olarak baktığımız an en yükseğinin 5-6 civarında ortalama olarak kar ettiği, buna karşılık enflasyonun bu sene 8.81’le kapattığımız dönemde o şirketlerin varlıkları üzerindeki enflasyonun eritici etkisiyle beraber şirket bilançoları bozulmakta. Yani eskiden yüzde 30, yüzde 40, yüzde 50 enflasyon vardı, ama o enflasyonun üzerinde de şirket karlılıkları vardı. Şimdi bu denge tersine dönmüş bir durumda. Evet, o günlere göre çok düşük bir enflasyonumuz var, ama o günlere göre çok daha ufak karlarla işletmelerimiz de hayatını idame ettirmek durumunda. Bu şartlar altında bu enflasyon muhasebesiyle ilgili durumun tekrar gözden geçirilmesi ve enflasyonla ilgili bu düzeltmeleri özellikle şirketlerin aktifindeki malların değer kaybını engelleyecek şekilde varlıklarındaki erozyonu düzeltecek şekilde şirketlerinin gerçek durumlarını gösterecek bir muhasebe sistemine acilen kavuşturulması ve bunun yolunun açılması gerekir. “Özdebir, küresel sermaye hareketlerini izleyen Uluslararası Finans Enstitüsü 2016 tahminlerini açıkladığını ifade ederek şunları dedi:“Geçen yıl gelişen 30 ülkeden, 676 milyar doları Çin’den olmak üzere 735 milyar dolarlık net sermaye çıkışı gerçekleşti. Son üç yılda gelişen ülkelerden çıkan sermaye miktarı ise 1,3 trilyon dolara çok yaklaştı. Bu yıl ise 448 milyar dolar daha gelişen ülkelerden sermayenin çıkması bekleniyor. Gelişen ülkelerden yabancı sermaye çıkışları bu ülkelerde likidite imkanlarının daralması anlamına geliyor. Böyle bir ortamda gelişen ülke paraları değer kaybedecektir. Yabancı sermaye girişlerindeki azalma, gelişen ülkeleri kendi imkanlarıyla büyümeye zorlamaktadır. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. 2015 yılının ilk 11 ayında Türkiye’den 10,7 milyar dolar yabancı sermaye çıkışı yaşandı. Bu durum 2016 yılında da devam etmesi mümkün gözükmektedir. Bu durumda ekonomik büyümeyi sürdürebilmek için yerli kaynaklarımıza yönelmek ve iç tasarrufları artırmak gerekecektir. İç tasarrufu artırmak için tabii gelirlerin artması gerekir, harcanabilir gelirin artması gerekecek ki buradan tasarruf yapılabilsin. Bir de, zorunlu tasarruflar var, bunlarla ilgili çeşitli öneriler Ankara Sanayi Odası daha önce yaptı. Bunların en başında, en önemlilerinden bir tanesi Kıdem Tazminatı Fonu’ydu, o da bir tasarruf aracı. Sigortacılık sisteminin gelişmesi, tasarrufların artmasına olumlu etkide bulunan kalemlerden bir tanesi. Tabii taşıt sigortalarındaki zorunlu trafik sigortasındaki gibi vurup da öldürmemek de lazım, orada kamuoyundan ciddi tepkiler gelmekte. Diğer bir tasarruf aracı da, daha önceki yıllarda da gündeme getirmekte olduğumuz, özellikle dayanıklı tüketim malları ve sanayi mallarını da bunun içerisine dahil edebiliriz, yatırım mallarını da dahil edebiliriz, ürün sigortası sistemi. Tüketiciyi koruyacak, üreticiyi de tüketiciyle karşı karşıya getirmeyecek, arada bir profesyonelin bulunduğu, aynı zamanda da kalitesiz üretimin sigorta edilmemesi veya sigorta priminin yüksek olarak hesaplanması nedeniyle kalitedeki haksız rekabeti de önleyecek bir önerimiz vardı. Ümit ediyorum ki bu öneriler hayata geçirilirse, ciddi anlamda bir tasarruf imkanı da ortaya çıkacaktır. “Dünya Ekonomik Forumu ile ilgili de değerlendirmede bulunan Özdebir şunları söyledi:“Her seferinde de bir veya birkaç tema seçilip ağırlıklı olarak o konular gündeme getiriliyor. Forumun bu seneki konuları arasında öne çıkan birkaç tane konu var, bunları aslında ayrı ayrı gündemler olarak belki incelememiz lazım. Bu konuyla ilgili önümüzdeki günlerde bu konunun uzmanı kişileri getirip sizlere konferanslar vermesi, bilgi aktarması açısından bir çalışma da planlıyoruz, inşallah gerçekleştiririz.Bu seneki konulardan bir tanesi, sanayi 4.0, endüstri 4.0 veya sanayi 4.0 oldu. Dünyada yeni bir sanayi devrimi yaşanıyor. Bu devrime “Sanayi 4.0” deniyor. Bu devrim, değer zinciri organizasyonunda kullanılmaya başlanan yeni teknolojileri ve yeni kavramları anlatmak için kullanılıyor. Sanayi 4.0’da bilgisayarlar internet üzerinden birbirine bağlanarak akıllı fabrikaların oluşturulmasını hedefliyor. Bu akıllı fabrikalarda bilgisayarlar üretim süreçlerini sürekli denetliyorlar, makinaların bakım ve onarımlarını programlıyorlar ve düzenliyorlar. Bilgisayarlar, satış yerlerindeki diğer bilgisayarlar ile kurdukları iletişim sayesinde yeni siparişlere göre üretim miktarını ayarlıyor ve fabrikadaki insanların aldıkları kararların uygunluğunu denetleyerek gerekirse uyarılarda bulunuyorlar. Birbirleriyle bağlananlar sadece fabrikalar da değil, evler, arabalar, hastanelerdeki bilgisayarlar da internet üzerinden birbirleriyle sürekli iletişim içinde insanlara yardımcı oluyor, karar alma süreçlerini kontrol ediyorlar. Bütün bu gelişmelerin bizleri doğrudan ilgilendirmeyeceği ve etkilemeyeceğini düşünmek büyük bir hata olur. Çünkü geleceğin sanayisi Sanayi 4.0 ile şekilleniyor ve geleceğin kuralları şu anda oluşturuluyor. Sanayi 4.0 sadece büyük şirketleri değil KOBİ’leri de yakından ilgilendiriyor. Çünkü bilgisayarlar karar alma süreçlerinde insanın yerini aldıkça, zaman kaybı ve hata yapma olasılığı azalıyor, verimlilik artarken inovasyon süreçleri kısalıyor, maliyetlerde de büyük düşüşler sağlanıyor. Bizim bu gelişmeleri yakından izlememiz ve Sanayi 4.0 devrimini kaçırmamamız gerekiyor. Hükümetin açıkladığı Ar-Ge tasarısı bu yönde atılmış olumlu bir adımdır. Yasa tasarısıyla Ar-Ge merkezleri, tasarım merkezleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgelerindeki firmalara yeni teşvikler getiriliyor. Bunlar olumlu şeyler. Ancak, bu yeni sanayi devriminin dışında kalmamak için yapmamız gereken en önemli konu, bilgisayar eğitimine ağırlık vermek ve çok ufak yaşlardan itibaren çocuklarımıza ufak tefek programlar yapabilmeyi, kod yazabilmeyi öğretmemiz lazım. Bu konuda gecikmeden tedbirler alınması gerekir. Milli Eğitim Bakanlığı’mız da bu konuda çalışıyor, ama bu gelişmiş ülkelerde bakıyoruz daha anaokulundaki çocuklara ufak oyunlar yazmayı öğretiyorlar. Bilgisayarı sadece bir sosyal iletişim aracı olmaktan ziyade bir iş yapma aracı olarak kullanabilmeyi onlara öğretiyorlar ve gelecek nesilleri de buna göre yetiştiriyorlar.”

Reklam
Reklam

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz