ASO'dan "enflasyon" raporu

ANKARA (İHA) - Ankara Sanayi Odası (ASO) Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Çağlayan, düşük enflasyonun kalıcı olması için rehavete kapılmamak gerektiğini söyledi.

ASO Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Çağlayan, bugün ASO Meclis Toplantı Salonu'nda, ASO'nun hazırladığı 'Düşen Enflasyon Ortamında Yaşamak' konulu çalışmayı basın toplantısı ile kamuoyuna açıkladı. Çağlayan, düşen enflasyon sürecinde toplumun çeşitli kesimlerine önemli mesajlar içeren bu çalışmanın çok sayıda bürokrat, akademisyen, gazeteci ve sanayici tarafından hazırlandığını belirtti. Çağlayan, son 30 yıldır yaşanan enflasyonun insanları enflasyon uzmanı yaptığını, ancak düşen enflasyon ya da düşük enflasyon ortamında yaşamanın nasıl birşey olduğunu unutturduğunu belirterek, "Hepimiz düşük enflasyon ve fiyat istikrarı konusunda cahiliz. Hatırlama yaşının 10 olduğunu kabul edersek, yüksek enflasyon ortamı dışında bir ortamı hatırlayabilenler bugün 40'lı yaşlarındadır. Nüfusun önemli bir kısmı ulaşmayı hedeflediğimiz düşük ve istikrarlı enflasyon ortamının ne olduğunu, böyle bir ortamda nasıl davranması gerektiğini bilmemektedir" dedi.

Reklam
Reklam

Tek haneli enflasyonla yaşama tecrübesinin yaşanarak kazanılacağını söyleyen Çağlayan, bu tecrübe olmadığı takdirde tek haneli enflasyonda, ayakta kalma, sağlıklı büyüme ve büyümenin sürdürülebilirliği konusunda çalışılması gerektiğini söyledi. Yüksek enflasyon ortamında yaşayan ülkelerde yolsuzluğun arttığını, iş ve aile ilişkilerinin bozulduğunu, iş ilişkilerinde dayanışmanın ve etik kuralların yok olduğunu ifade eden Çağlayan, "Faizler yükselmeden ve repo çıkmadan önce herkes ödemelerini zamanında yapardı. Faizler yükselince herkes repo yapıp borç ödemelireni ertelemeye başladı. Dolayısıyla repo çıktı mertlik bozuldu" şeklinde konuştu. Zararlarına rağmen yüksek enflasyon ortamında yaşarken edinilen alışkınlıklardan kurtulmanın kolay olmadığını belirten Çağlayan, "Firmalar alıştıkları gibi fiyaklarını rahatça artırmak istemekte, ücretli çalışanlar her altı ayda ya da yılda bir yüksek oranlı ücret zammı talep etmekte, hükümetler plansız, sorumsuz harcamalarını enflasyon ile saklamaktadırlar. Enflasyonun getirdiği bu kötü alışkanlıkları bırakmak kolay değildir. Çünkü enflasyon eroin gibidir, morfin gibidir. Fiyatların gerçek anlamını karartarak bizi sanal bir dünyaya taşır" dedi. Uyuşturucu bağımlılarının rehabilitasyon programı gibi enflasyon alışkanlıklarından kurtulmak içinde bir süre sıkıntılara katlanılması gerektiğini vurgulayan Çağlayan, "Türk halkı, işletmelerimiz bu sıkıntılara zaten iki yılı aşkın züredir katlanıyor. Geçiş süreci sona erene kadar da katlanmaya devam edecekler. Katlanılan bu maliyetlerin geçici, istikrar ortamına ulaştıktan sonra elde edilecek avantajların ise kalıcı hiçbir zaman unutulmamalıdır" diye konuştu.

Reklam
Reklam

"DÜŞÜK ENFLASYONUN KALICI OLMASI İÇİN REHAVETE KAPILMAMAK GEREKİYOR" Dünyada benzer ülke uygulamalarında yaşanan en önemli handikapların başında, enflasyon oranında kısa sürede büyük düşüşler gösterip tek haneli rakamlara gidilen ülkelerde erken zafer havasına girilmesi olduğunu kaydeden Çağlayan, "Rehavete düşmek, enflasyonla mücadeleye büyük zarar verir. Geçen 30 yıl içerisinde uygulanan çok sayıdaki istikrar tedbirinin başarısızlığı nedeniyle Türkiye, bu konuda kötü bir sicile sahiptir. Siyasal istikrarsızlık ya da seçmenin hoşuna gitmek için uygulanacak popülist politikalar, enflasyondaki düşüşün önündeki en önemli risklerden birini teşkil etmektedir" şeklinde konuştu.

Enflasyonu körükleyebilecek davranış ve beklentilere karşı alınabilecek önlemlere de değinen Çağlayan, ekonomik büyümeyi sağlamak için reel sektörün finansman olanaklarının önünün açılması gerektiğinin bir zorunluluk olduğunu ve ayrıca, bankacılık sistemi içinde yer alan kamu bankalarının bir an önce özelleştirilmesi ve piyasadaki rekabet koşullarının kalıcı hale getirilmesi gerektiğini de vurguladı. Çağlayan, piyasalardaki etkinliğin tam olarak sağlanması için devletin ekonomik aktivitelerden çekilmesi, siyasi kararların piyasalardaki fiyat oluşum mekanizmaları üzerindeki etkisinin daha da azalması gerektiğini de vurguladı. Çağlayan, bu amaçla, özelleştirme uygulamalarına hız verilmesi gerektiğini, özelleştirmede temel amacın piyasalardaki etkinliğinin sağlanması olması gerektiğini ve kamu tekelinin yerini özel tekele bırakmasının önüne geçilmesi gerektiğini belirtti. Türkiye'deki bir diğer önemli sorunuda şeffaflık sorunu olduğuna değinen Çağlayan, "Şeffaflık, hükümet politikalarını daha iyi bilinmesine icraatların değerlendirilebilmesine ve yolsuzlukla mücadeleye olanak sağlarken, ekonomik açıdan kaynak tahsis mekanizmalarını geliştirmelye, ekonomideki etkinlek ve büyümeyi artırmaya şardımcı olmaktadır. Sınırları iyi çizilmiş bir şeffaflık, mali piyasaların işleyişini yumuşatırken, büyümeyi körükleyecek, yatırımları cazip hale getirecektir" diye konuştu.

Reklam
Reklam

"YÜKSEK ENFLASYON UZUN ETEK GİBİDİR" Zafer Çağlayan, enflasyonun bir çok günahı ve ayıbı örttüğünü belirterek, "Aslında yüksek enflasyon uzun bir etek gibidir. Uzun etek hem bacakları örter, hem de uzun etek giyen bayanın oturup kalkarken fazla dikkatli olmasına gerek yoktur. Ama etek boyu kısaldıkça oturup kalkarken dikkatli olmak gerekir. Düşük enflasyon da benzer bir dikkat gerektirir" dedi. Daha sonra bir gazetecinin bu açıklama karşısında, tesettür ve türbanın hiperenflasyon olup olmadığı sorusuna yanıt veren Çağlayan, bu örneği dikkat çekmek için verdiğini, kırıcı olduysa da özür dilediğini söyledi.

Dezenflasyon sürecinde bazı maliyetlerin söz konusu olduğunu da kaydeden Çağlayan, düşük enflasyonu mali piyasalar açısından değerlendirerek, fiyakt istikrarının sağlandığı bir ortamda bankaları bekliyen gelişmeler ve değişimleri sıralayarasntılara zaten iki yılı ak, "Bankacılık sistemine yapılacak en önemli uyarılardan biri, faiz gelir ve giderleri arasındaki farkın azalmasının daha fazla risk alarak önlenemeyeceğidir. Risk alma konusunda bankaların yeni dönemde daha tutucu davranmaları, her şeye rağmen daha fazla risk almak isteyen bankaların ise sermayelerini güçlendirmesi gerekir" dedi. Düşük enflasyon ortamının kamu maliyesine etkilerini de açıklayan Çağlayan, vergi sisteminin ekonomiyi ve sektörel yapıları kavrayacak hassasiyette olması gerektiğini belirtti. Enflasyondaki düşüşü kalıcı kılacak politikalar arasında, kamu harcamalarının azaltılmasının ve kamu hizmetlerinin etkinliğinin artırılmasının önemli bir yer aldığını ifade eden Çağlayan, "Seçmenin her istediğini verme alışkanlığından kurtulmak gerekecektir. Önce harca, sonra kaynağını bul alışkanlığından vazgeçilmelidir. Ekonomik krizin yoksullaştırdığı geniş halk kesimlerine yapılacak sosyal amaçlı destekler mutlaka sağlam kaynaklara dayandırılmalıdır. Enflasyondan çıkar sağlayan kesimler, enflasyondaki düşüşten memnun kalmayacak ve bu süreci baltalamaya çalışıcaklardır. Bu çevrelerin yakınma ve eleştirilerine aldırmamak gerekmektedir" şeklinde konuştu. Düşen enflasyon ortamında İş dünyasına da dikkat çeken Çağlayan, ortaya çıkan durumun yarıttığı yeniliklere açık olmak gerektiğini söyleyerek, "Bir ekonomide iflas eden ve bunların yerine kurulan işletme sayısının çokluğu o ekonominin sağlığının bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. özellikle son 10 yılda, piyasalardan çekilen işletmelerin önemli bir bölümü yanlış yönetici kararları veye benzeri nedenlerden değil, genellikle öngörülmeyen makro ekonomik değişimlerden ve istikrarsızlıklardan dolayı faaliyetlerin durdurmak ve piyasadan çekilmek zorunda kalmışlardır. Değişen enflasyon koşullarının işletmelere dayattığı üç ana değişim vardır. Daha düşük kar marjları ve daha büyük hacimlerde üretim yapmak, daha fazla yatırım ve daha iyi yönetsel kararlar" diye konuştu.

Reklam
Reklam

"YAPISAL REFORMLAR OLMAZSA OLMAZDIR" Çağlayan, düşük enflasyon ortamında vatandaşların durumuna da değinerek, yüksek enflasyonun getirdiği en kötü alışkanlığın uzun vadeli düşünememek olduğunu belirterek, "Toplumun tüm katmanlarında bu zafiyet vardır. Fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda ise uzun vadeli düşünmek bir artı değer olarak karşımıza çıkacaktır. Dezenflasyon döneminde, genellikle bir yanlış algılamadan dolayı özellikle dar gelirli kesimlerde bir refah artışı beklentisi yerleşmekte, tüketim harcamaları da bu beklentiye göre şekillenmektedir. Bu durum ise hanelerin borçluluk oranlarını artırıcı bir etki yapmaktadır. Bu sürecin uzun sürmesi veya başarısızlıkla sonuçlanması durumunda ise borçların geri ödemesinde önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır" dedi. Bu ortam sağlanıncaya kadar vatandaşın, alınacak kararlarda temkinli olması gerektiğini bildirerek, "Bu nedenle, dezenflasyon sürecinde, yeni bir iş bulmadan daha yüksek bir ücret beklentisi ile kimse işini bırakmamalıdır. Çünkü bu dunemde iş bulmak zorlaşabilir" dedi.

Reklam
Reklam

Açıklamaların ardından gazetecilerin soruların yanıtlayan Çağlayan, IMF'nin 7. gözden geçirme çalışmaları ile ilgili olarak, IMF'nin başarılı olmsntılara zaten iki yılı aayı hesapladığı tek ülkenin Türkiye olduğunu, IMF'yi desteklemediğini, ancak IMF'ye kızanlara kızdığını belirterek, "IMF'yi Türkiye'ye getirenlere kızmak gerekir. Bugünkü ortamda bir IMF yetkilisinin söyledikleri ekonomik piyasa açısından çok önemli. Keşke, Türkiye IMF ve Dünya Bankası dayatması olduğu için değil, kendi kararı ile yapısal reformlar yapsa" dedi.

Ayrıca, son dönemlirde hızla yaygınlaşan ve 8-9 ay vade yapan kredi kartlarının kullanımına da dikkat çeken Çağlayan, "Toplum gelirinden fazla harcama yaparsa reel sektör açısından önemli sorunlar çıkabilir. Gelirinizden fazla harcamayın. Ayağınızı yorganınıza göre uzatın. 300 milyonla geçinilemeyeceğini biliyorum. Ücretlerde artışlar var ama devlet verdiklerini vergilerle geri alıyor. Geri alacaksanız niye veriyorsunuz. Artık vergi haklılığından ve tutarlılığından söz etmek mümkün değil" şeklinde konuştu.

Reklam
Reklam