Atalay'ın, Akil İnsanlar Heyeti'nden bir grubu kabulü sona erdi

Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan Doğu Ergil, en büyük ihtiyacın, aksayan bazı şeylerin, hataların bireylerin değiştirilerek değil sistemin değiştirilerek yapılması olduğunu söledi.

Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan Doğu Ergil, en büyük ihtiyacın, aksayan bazı şeylerin, hataların bireylerin değiştirilerek değil sistemin değiştirilerek yapılması olduğunu belirterek, "Yani yapısal bir değişikliğin kapımızı çaldığı. Hükümet bu mesajı almış gözüküyor" dedi.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Can Paker, Doğu Ergil, Levent Korkut ve Zübeyde Teker'in de aralarında bulunduğu Akil İnsanlar Heyeti'nden 12 kişiyi Dolmabahçe Ofis'te kabul etti.

Toplantının ardından gazetecilere açıklama yapan Levent Korkut, esas kaygılarının demokratikleşme ve barış sürecinin devamı konusunda olduğunu belirterek, gündelik konjonktürden kaynaklanan bunalım ve krizlerin aşılabileceğini söyledi.

Reklam
Reklam

Bunlarla mücadelenin tek yolunun demokratikleşme ve barış sürecinin devamı olduğunu dile getiren Korkut, "Bu konuda genel olarak bir fikir birliği içinde olduğumuzu gördük" dedi.

AB ile ilişkilerin önümüzdeki dönem güçlendirileceği izlenimini edindiğini belirten Korkut, "Bu konuda bir iradenin olduğunu gördük. Brüksel ziyaretinden sonra AB ile ilişkilerin daha da güçlendirilmesi gerektiği konusunda da bir uzlaşma, bir anlayış birliği olduğunu gördük. Bunları sivil toplum zemini olarak, bireysel olarak bizlerin geçmiş tecrübelerimizden de hareketle izleyeceğimizi ve demokratikleşme ve barış süreci konusundaki bütün gayretlere de destek vereceğimizi, ancak bu şekilde ileriye doğru gidebileceğimizi ifade ettik" diye konuştu.

- Zübeyde Teker

Zübeyde Teker de toplumun sesini duyurmaya çalıştıklarını vurgulayarak, toplumun kendilerine verdiği görev ve sorumluluk çerçevesinde bu toplantıyı gerçekleştirdiklerini anlattı.

Amaçlarının, Kürt sorununun çözümü olduğunu ifade eden Teker, şunları kaydetti:

Reklam
Reklam

"Demokratikleşme meselesiyle ilgili olarak gelinen noktada duyduğumuz kaygılar, atılması gereken adımlardaki yavaşlama, 17 Aralık itibarıyla gelişen sürecin çözüme yapabileceği olumsuz katkılar... Bunları göz önüne aldığımızda sorumluluk duyan taraflar olarak görüşmeyi uygun bulduk. Sevindirici olan şudur ki, hem çözüm sürecinin hem demokratikleşme meselesinin hem Öcalan hem de Tayyip Erdoğan nezdinde güçlü bir iradeyle sahiplenildiğini ve devam ettirileceğini beyan ettiler. Ciddi anlamda bir samimiyet ve güvenin geliştiğini ifade ettiler. Bunlar bizim için sevindirici ve umut verici. Bize düşen de bundan sonrası için bu iradeyi güçlendirmek, bu güven ve samimiyetin pratik sonuçlarını ortaya koyabilecek sivil destek gücünü her iki taraf için de verebilmektir."

Mehmet Uçum da 17 Aralık'tan sonra yaşananların o tarihte başlamadığını, Türkiye'nin geçmişinden kaynaklanan egemenlik savaşı sorunu olduğunu söyledi.

Bürokratik kurumsal yapının egemenlik savaşı verdiğini, buna karşılık toplumsal egemenliğin öne çıkarılması gerektiğini ifade eden Uçum, "Bu müdahalenin sadece Başbakan'a ya da AK Parti'ye değil, Türkiye'nin değişiminden yana olan bütün demokrasi güçlerine yönelik bir müdahale olduğu konusunda belli bir yaklaşım birliği ortaya çıktı" dedi.

Reklam
Reklam

- "Reformu başlatacak adım yeni anayasa"

Uçum, Türkiye'nin artık revizyondan, sistemi reforme edecek bir reform sürecine geçmesi gerektiği konusunda da bir yaklaşım birliği olduğunu aktararak, şöyle devam etti:

"Reformu başlatacak adım elbette yeni anayasa. Anayasaya ilişkin ilkesel yaklaşımların, kırmızı çizgilerin seçim sürecinden önce kamuoyuna açıklanması son derece önemli. Bunların altı çizildi. Hukuk soruşturmaları ve kovuşturmaları siyasi amaçla kullanılıyor ama eğer yolsuzluklar varsa, güçlü şüpheler varsa, iddialar varsa bunların üzerine gidilmesi gerektiği konusunda da izlenim edindik. Hatta bu konuda yasal düzenleme yapıldığı konusunda da yaklaşım oldu. Gözüken o ki, Türkiye toplumu demokrasi koalisyonunu güçlendirerek ancak bu sorunları aşabilir. Ciddi bir umutla ayrıldık toplantıdan."

"Akil insanlar, 17 Aralık komplosunun yansımasından mı çekiniyor, yoksa tam tersine komplodan sonra hükümetin müdahalesi konusunda mı bir çekince var?" şeklindeki soru üzerine Can Paker, "17 Aralık olmasaydı da bizler belirli bir tempoda gelişen açılım süreciyle ilgili böyle bir toplantıyı talep edecektik" dedi.

Reklam
Reklam

Toplantının 17 Aralık'la doğrudan ilişkisi olmadığını ifade eden Paker, "Hükmet bize görev vermedi. Bize çağrı yaptı.Biz gittikten sonra konuştuğumuz insanlardan görev aldık. Son zamanlarda olan siyasi gelişmeler belki bizim konuşma şeyimizi hızlandırmıştır. Doğrusu komployla direkt bir ilişki kurmak doğru değil. Hepimizin inancı, komplodan eğer varsa çok daha önemli sorun, açılım ve barış sürecidir" diye konuştu.

Doğu Ergil de parlamentonun öneminin açığa çıktığını, hükümetin de açıklığın önemini anladığını ifade ederek, "En büyük ihtiyaç, aksayan bazı şeylerin, hataların bireylerin değiştirilerek değil sistemin değiştirilerek yapılacak olması. Yani yapısal bir değişikliğin kapımızı çaldığı. Hükümet bu mesajı almış gözüküyor" dedi.

- "Meclis kriz dönemlerinde müdahale eder"

Mehmet Uçum da egemenliği toplum adına kullanması gereken meclisin, bu tip kriz dönemlerinde müdahale etmek zorunda olduğunu belirterek, "Müdahale aracı da bellidir. Yasal düzenlemeler. Anayasa ya da yasa değişiklikleridir" dedi.

Reklam
Reklam

Meclisin müdahalesini hukuk sınırları içinde, demokratik ilkeleri gözeterek yapması gerektiğini dile getiren Uçum, "Bu görüşmeden edindiğimiz en önemli sonuçlardan birisi de bu konuda güçlü bir kararlılığın olduğudur. Zaten bu sorunları demokrasiyi güçlendirerek aşacaksak, anti demokratik yöntemlerle müdahaleler yapılamaz. Demokrasi fikri konusunda bir birliğin olduğu ve özgürlükleri esas alacak şekilde müdahalelerin yapılması gerektiği izlenimini edindik" dedi.

Anahtar Kelimeler: