Türkçe’nin en güzel yanlarından biri olan deyim ve atasözleri çoğu durumda kurtarıcı olur. Paragraflarca anlatılması gereken olaylar atasözleri ve deyimler ile kısaca özetlenebilir. Hepimizin anlamını bildiği bu sözlerin ortaya çıkış hikayesi ise bir hayli ilginçtir. Sizler için ‘ateş pahası’ deyiminin hikayesini mercek altına aldık. Akdeniz ülkesine mensup bir millet olarak duyguları had safhada yaşıyoruz. Sevdiğimizde çok seviyor adeta kaburga kemiklerini kırmak istercesine bağrımıza basmak istiyoruz. Sinirimizde bir o kadar coşkun...
Günlük hayatta sıkça kullandığımız bu deyimin kökeni Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. Kanuni Sultan Süleyman adamlarıyla bir gün ava gitmiş. İstanbul çevresinde avlandıklarını düşünürken uzaklaştıklarını fark etmemişler. Bu sırada hava birden bozmuş ve çok şiddetli bir yağmura tutulmuşlar. Islanmış ve üşümüş olarak bir kömürcü kulübesine sığınmışlar. Misafirlerine hemen ısınmaları için ateş yakmış, sıcak yemekler ikram etmiş. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, “Şu ateş bin altın eder” demiş. Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirmişler. Konuklarını tanıyamasa da kıyafetlerinden önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana “Binbir altın” cevabını vermiş. Bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söylemiş.
“Ateş pahası” deyimi günümüze kadar ulaşmıştır. Ateş pahası deyiminin anlamı ederinden fazla çok pahalı şeyler için bugün de yaygın şekilde kullanılır.