Avrupa basınında bugün

LONDRA (İHA) - İngiliz gazeteleri bugünkü baskılarında ABD'de Kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimlerinde rekabet edecek olan iki parti adaylarına yer verdi.
Independent gazetesinin, bu seçimin belki de Amerikan siyasi tarihindeki en kirli savaşlarından biri olacağını belirttiği yazısı şöyle:

"Demokrat Parti'de, başkanlık koltuğunda oturmayan bir siyasetçi, adaylığını hiç bu kadar kısa sürede kesinleştirememişti. Bu sayede Senatör Kerry, kampanyasını planlamak ve partinin tamamının desteğini almak için zaman avantajını elde ediyor. Ama aynı zamanda George Bush ve onun kirli oyunlar makinesi, rakibine karşı hiçbir selefinin elinde olmayan uzun bir hazırlanma süresine sahip oluyor."

Reklam
Reklam

Gazete, Bush'un şimdiden John Kerry'nin Senato'daki liberal tutumuna sanki liberallik utanılacak bir şeymiş gibi saldırmaya başladığını bildirdi.
Kerry'nin sağlam bir savunma hattı hazırlaması gerektiğini belirten Independent, Kerry'nin adaylık yarışındaki rakibi Senatör John Edwards'ı başkan yardımcısı adayı olarak seçmesi halinde daha başarılı olacağını bildirdi.

"KERRY GÖRÜŞLERİNİ DÜRÜSTÇE İFADE ETMELİ" ABD'deki seçimlere değinen bir başka İngiliz gazetesi Financial Times'a göre John Kerry, Demokrat Parti'nin sol kanadına mensup. Gazete, Kerry'nin asayiş ve suçla mücadele, kürtaj, ateşli silahların kontrolü, vergi ve harcama gibi, toplumu bölen konularda Senato'da yıllardır sürdürdüğü tutuma bakarak bu hükme vardığını belirtti.
Financial Times, Cumhuriyetçiler'den bu noktada gelecek saldırıları Kerry'nin fazla umursamaması ve böyle konularda, görüşlerini dürüstçe ifade etmesinin şart olduğunu bildiriyor.
Financial Times'a göre Kerry, Amerika'nın ulusal güvenlik ve ekonomiyle ilgili sorunlarında, seçmenin desteğini kazanırsa başkanlığı da kazanabileceğini belirtti.
Daily Telegraph gazetesi ise ekonomideki gerilemenin son bulduğu bir dönemde, başa baş bir yarış geçeceğini yazdı.
Irak'ta Salı günü yaşananların seçim sonucunu etkileyebileceğini yazan gazete, bu güçlerin, ekim ayında, dengeyi değiştirmek için nasıl bir sürpriz hazırladıkları sorusunu ortaya attı.

Reklam
Reklam

"BUSH MODERNİTEYLE SAVAŞA GİRİYOR"
İngiliz basınının saygın gazetelerinden Guardian'a göre Demokratlar, Beyaz Saray'ı yeniden ele geçirmek için en iyi tercihi yaptı. Bu tercihin sonucunu, sadece Amerikan halkının değil, İngiltere'de ve dünyanın diğer yerlerinde yaşayanların da derinden hissedeceğini vurgulayan Guardian'ın yazısı şöyle:
"Amerika'daki bir seçimde, özgür dünyayı Bush'un mağlubiyeti kadar etkileyecek bir dönem yaşanmamıştır. Senatör Kerry sadece milyonlarca Amerikalı'nın değil, dünya vatandaşlarının umutlarını taşıyacak."
Clinton'un eski danışmalarından Simon Blumenthal, Guardian'da "Bush moderniteyle savaşa girişiyor" başlığı altında bir makale yazdı. Blumenthal makalesinde "NEOCON-THEOCON" ittifakından ve Bush'un bu kesimleri bir arada tutarak iktidarda kalma umudundan söz etti.
Neocon, Richard Perle ve Paul Wolfowitz gibi uluslararası ilişkilerde çok deneyimli siyasetçilerin temsil ettiği yeni muhafazakarlık akımıdır. Yazar, yeni muhafazakarların özellikle Ortadoğu siyasetinde İsrail'i destekleyen tutumlarıyla öne çıktıklarını belirtti.
Theocon ise Protestan muhafazakarlardır. Theocon'lar zaman zaman Evangelist kilise akımlarıyla da gündeme gelirler.
Blumenthal, 2000'deki seçimlere 'Merhametli Muhafazakarlık' sloganı ile giren Bush'un, merkezden oy almayı amaçladığını, buna rağmen toplam oylarda Demokrat rakibi Al Gore'un yarım milyon gerisinde kaldığını hatırlattı.
Bush'un bu seçimlerde farklı bir yaklaşım sergilediğini belirten yazar, bunu Bush'un kültür cephesinde açtığı savaş olarak nitelendirdi.

Reklam
Reklam

"BUSH MESİH GİBİ HAREKET ETTİ" Başkan Bush'un bu savaşı nasıl açtığı sorusunu soran yazar, Cumhuriyetçi Başkan'ın kendi sağcı tabanına yönelmeyi tercih ettiğini belirtti. Kürtaj gibi birçok meselede muhafazakar Protestanlar'ın şiddetli bir savunucusu olduğu da savunulanlar arasında.
Yazıda dini muhafazakarları bu şekilde heyecanlandıran Bush'un, dış siyasette de yeni muhafazakarları memnun ettiğinden bahsedildi.
Blumenthal, 11 Eylül saldırılarının ardından kendini Mesih gibi bir lider tarzında sunmaya başlayan Bush'un, bu olaydan sonra Yahudiler'den daha fazla destek aldığını belirtti.
Yazar bu taktikle tutucu Protestanlar'la, Yahudi Amerikalılar'ın kendisinde buluşacağını zanneden Bush'un çelişkilerinin ortaya döküldüğünü anlatarak Mel Gibson'ın İsa Peygamber'in çarmıha gerilişini anlattığı filmine dikkat çekti.
'İsa'nın Çilesi' adlı filmin, ortaçağdaki antisemitik tutkuları yansıttığını belirten yazar, filmin Amerika'da en çok izlenenler arasında olmasını, Amerikan muhafazakarlığındaki kültürel çelişkileri patlattığını belirtti.
Blumenthal ayrıca Bush'un muhafazakar Protestanlığı'nın canlanmasının, Yahudi ve Katolikleri tedirgin etmeye, korkutmaya başladığını vurguladı.
Bush'un rakibi John Kerry'nin, Yahudi ve Protestan kökleri olan, kendisi Katolik ama modern görüşlü bir siyasetçi olarak tanımlandığı yazının devamı şöyle:
"Siyasetteki bu yanlış hesapların ülke içindeki sonuçlarından çok daha kötüsü Ortadoğu'da getirdiği felaket. Çaresizliği arttıkça, Bush, köktenciliğin çeşitli yönlerini temsil ederek kampanya yürütmeye başlıyor. Amerika'daki modernliğe karşı sefere çıkarken, en büyük savaşına başlıyor."

Reklam
Reklam

"KERRY TOPLUMUN DEĞİŞİK KESİMLERİNİ CEZBEDİYOR" Alman gazetelerinden Berliner Zeitung ise Vietnam Savaşı aleyhindeki kampanyada da öne çıkan John Kerry'nin, dış politikada tecrübeli, ekonomide ılımlı, iç siyasette liberal olduğunu belirtti.
Kerry'nin böylece çok çeşitli sınıf ve toplum kesimlerini cezp edebileceğini yazan gazete bunun Bush'u yenmek için iyi bir şansı olduğunu belirtti.
Bir başka Alman gazetesi Der Tagesspiegel ise sonucun şimdiden tahmin edilemeyeceği görüşünde. Gazete haberinde Kerry'nin artıları ve eksilerini sıraladı.
Haberde Kerry'nin artıları arasında savaşmış bir asker olarak vatanseverlik, senatör olarak dış politika tecrübesinin bulunduğunu belirtildi.
Ancak seçim kampanyasının mali desteği; ölüm cezası ve eşcinsel evliliklerindeki liberal tutumu ise Kerry'nin eksileri arasında.
Dre Tagesspiegel, Kerry kazansa bile Avrupa'nın Amerika ile ilişkilerinde köklü bir değişiklik beklememesi gerektiğini vurguladı.