Kaç kişi yaşarken olanların önemini idrak edebilir ki? Özellikle etrafta, olan olayları küçümseyen ve “merak etmeyin bize bir şey olmaz” diyen bir sürü ekâbir varken.
Bir medeniyetin çöküşü...
Avrupa Birliği çatırdıyor ve birlik yıkılabilir. Eğer birlik yıkılırsa ortalık toz duman olacaktır. Kendisi ile birlikte birçok ülkenin ekonomisinin yıkılmasına neden olacaktır: başta Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz, İrlanda, Belçika, İngiltere olmak üzere.
Ülkeler batacak da ne olacak? Suyun altına mı gömülecek? Diye soranları hatırlarım bu ülkede… Ülkeler batınca işte şunlar olacaktır: emekliler paralarını alamayacak, çalışanlar ücretlerini alamayacak, hamile kadınlar sokaklarda doğum yapacak, öğrenciler açlıktan kıvranacak, hırsızlıklar artacak, insanlar bir birlerini öldürmeye başlayacak, her gün sokaklarda insanlar polisle çatışacak, faşistler organize biçimde iktidara el koymak üzere harekete geçecek, özellikle Almanya gibi faşist eğilimlerin olduğu ülkeler, batan ülkeler üzerinde hakimiyet kurmaya çalışacaktır…
İmparatorluklar çöktüğünde işte bunlar olur. Roma imparatorluğu çöktüğünde bu oldu. Bizans çöktüğünde de bunlar yaşandı. Yerine gelen Osmanlı iktidarı sokağa hakim olana kadar.
Avrupa Birliği çöker ise, dalgalar bizi de içine alacaktır. Dikkatli olunması gerekir.
Bunları anlatırken, içinden geçtiğimiz dönemin nice önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Tarih yazılıyor.
Biz Türkiye olarak nasıl etkileneceğiz?
Gelin bir kafa yoralım.
Öncelikle mangalda kül bırakmadığımız, efendim şu kadar güçlü, bu kadar kuvvetli diye böbürlendiğimiz bankalarımıza bir göz atalım.
Sanayi sektörünü krediler ile besleyen, yatırımları mümkün hale sokan, ticareti finanse ederek, alım ve satımı kayganlaştıran bankalarımız maalesef yurt dışına göbekten bağlıdırlar. Çünkü, Türkiye’nin ihtiyacı olan kredileri, kendi yerli tasarruflarımız ile finanse edemiyoruz. Ülkemiz tasarruf fakiri bir ülkedir. O nedenle bankalarımız, yabancı ülkelerde yaşayan insanların tasarruflarını ithal ederler. Yani, gidip yabancı bankalardan borç para alırlar. Bunun adına da “sendikasyon kredisi” derler.
İşte, gazete ve televizyonlarda duyup da ne olduğunu bilmediğiniz sendikasyon kredisi budur. Türk bankalarının, yabancı bankalardan borç para almasıdır.
Peki, ortalık kan ağlarken, Yunanistan’ın borçlarının yarısı silinirken, Almanya, zor kazanılmış paraları, Avrupa’yı kurtarmak için hibe ederken, Avrupalı bankalar stres testlerini geçemedikleri için sermaye artırmaya zorlanırken, bu adamların kalkıp da Türk bankalarına kredi verebileceklerini mi düşünüyorsunuz?
Derecelendirmede indirim yapıldı
Ülkelerin, bankaların ve büyük şirketlerin kredi derecelendirmelerini belirleyen FITCH isimli kuruluş, Kasım ayında önce Türkiye’nin derecesini düşürdü; daha sonra ise 20 tane Türk finans kuruluşunun derecesini düşürdü.
Tabi hükümet sözcülerimiz hemen aslanlar gibi mukabelede bulunarak, Fitch’in ağzının payını veri verdiler. Ama gelin işin gerçeğini bir öğrenelim.
Fitch’in derece düşürmekteki gerekçesi, Avrupa’daki kriz nedeni ile Türk bankalarının eskiden olduğu gibi rahatlıkla borçlanamayacağı ve bu nedenle önce bankaların, sonra sanayinin daha sonra ise devletin zora girebileceğidir.
Cari açık
Avrupa krizinden etkilenmemize neden olacak bir diğer zayıflığımız ise devletin cari açığıdır. Yani, Türkiye’ye giren ve çıkan döviz arasındaki farkın eksi olmasıdır. Diğer bir deyişle, ülkemizden çıkan döviz, giren dövizden çok daha fazladır. Ne kadar daha fazladır? 70 milyar dolar daha fazladır.
Şimdi diyeceksiniz ki, bu nasıl olur ki? Bizim merkez bankasının darphanesi TL basıyor. Dolar basmadığına göre ve sürekli açık verdiğimize göre, bu para nasıl oluyor da bitmiyor?
Güzel bir soru sordunuz. Cevabı şu: Borçlanarak…
Peki, borçlanma zorlaşırsa ne olur? Evet, tahmin ettiğiniz olur: döviz biter, ithalat zorlanır, devletin borç ve faiz ödeme kabiliyeti zayıflar, sanayi durma noktasına gelir, vesaire.
1973-1980 yılları arasındaki Türkiye’yi hatırlayanlarınız varsa bilirler, o dönemde de cari açık çok fazla idi. Devletin kasasında ise para yoktu. Zamanın başbakanı Süleyman Demirel net biçimde açıklamıştı halimizi: “15 sente muhtacız” diye…
Arkasından darbe geldi…
Sanırım, Avrupa’nın da darbelerden muaf olmadığını göreceğiz önümüzdeki yıllarda.
Fitch’in derecesini düşürdüğü banka ve finans kuruluşlar hangileridir? Hiç bahsedilmedi basında. Ben size buradan bildireceğim:
Ziraat Bankası, Halk Bankası, Türkiye Kalkınma Bankası, Bankpozitif Kredi ve Kalkınma Bankası, Denizbank, Finansbank, Kuveyt Türk Katılım Bankası, Türk Ekonomi Bankası, Türkiye Garanti Bankası, Turkland Bank, Yapı ve Kredi Bankası, Akbank, Türkiye İş Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Oyak Bank, Deniz Finansal Kiralama, Garanti Factoring, Garanti Finansal Kiralama, İş Finansal Kiralama, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası.
Diyeceksiniz ki, “yahu ne yapıyorsun arkadaş, bunlar Türkiye’nin en güzide kuruluşları. Bunlar giderse, Türkiye kalmaz….”
Evet, ben de diyeceğim ki: Haklısınız.
Bu bankalar hemen sıkıntıya girmeyecekler. Her şey yavaş yavaş olacak. Önce, bankaların borçlanma maliyetleri artacak. Daha sonra, borçlarını takla attırmakta zorlanacaklar. En sonunda ise, yeni borç almayı bırakın bir yana, eski borçlarını geri ödemek zorunda bırakılacaklar.
Ne kadarlık bir süreyi kapsayacak bütün bunlar? En fazla 1 yıl.
Çıkartılacak dersler
Şimdi geldik kıssadan hisse çıkartmaya… Bunca lafı ettikten sonra çıkış yolunu göstermez isek doğru olmaz.
Her krizde olduğu gibi, bu kez de sistemi zorlayacak olan para ve bankalar olacaktır. Para ve bankalar ile olan ilişkinizi gözden geçiriniz.
Kahramanlık zamanı olmadığını unutmayınız. Tedbiri elden bırakmamalısınız.
Varsa borçlarınızdan kurtulunuz. Bunun için gerekiyorsa şimdiden varlıklarınızı satarak borçlarınızı kapatınız. Unutmayın, yumurta kapıya dayandığında varlıklarınızı satmanız çok daha zor, hatta imkansız olacaktır.
Kriz geçtikten sonra ki yıllara yayılabilir, sattığınız varlıklarınızı tekrar geri kazanabilirsiniz.
Can Komar
Grand Group Corporation Türkiye Baş Temsilcisi