İSTANBUL (İHA) - Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, "Türkiye'nin Avrupa pastasından pay alma peşinde olduğuna dair değerlendirmeler yanlış ve yüzeyseldir. Avrupa, Türkiye ile ilişkilerinde kendine güvenmelidir" dedi. Türkiye'nin AB sürecinde katettiği yolları anlatan Gül, "AB'ye üyelikte müzakere süreci oyalama süreci olamaz" şeklinde konuştu. Gül ayıca, "TCK, fikir özgürlüğüne en geniş imkanları tanımakta, kadınları, çocukları, çevreyi suçlardan koruma alanlarında ve ırkçılık ile soykırım gibi insanlığa karşı suçlara karşı en etkili mekanizmaları ön görmektedir" açıklamasında bulundu.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ve komisyon üyesi Finlandiyalı Olli Rehn, Avrupa Parlamentosu'nun Yeşiller/EFA (Avrupa Özgür İttifakı) Grubu'nun Hilton Convention Center'de Türkiye'nin AB üyeliğine destek amacıyla düzenlediği "Avrupa Birliği'ndeki Türkiye: Ortak Bir Gelecek mi?" başlıklı konferansa katıldı. Genel Kurul kapsamında gerçekleştirilen konferansın ikinci gününde, "Türkiye ile Katılım Müzakereleri Kararı ve Komisyon'un Raporu" oturumuna katılan Gül ve Fischer, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda açıklamalarda bulundu.
Oturum başkanlığını, Yeşiller Grubu Eş Başkanlarından Daniel Cohn Bendit'in yaptığı konferansta ilk olarak konuşan komisyon üyesi Finlandiyalı Olli Rehn'den sonra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül söz aldı. Avrupa'nın siyasi tarihinde, bazı siyasi hareketlerin ekonomik ve sosyal ilerlemesinde belirleyici katkıları olduğunu söyleyen Gül, "Aylık Grup Toplantısı'nı istisnai olarak İstanbul'da yapan Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu'nun değerli mensuplarını Türkiye'de görmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Avrupa'nın siyasi tarihinde, bazı siyasi hareketlerin, Avrupa'nın ekonomik ve sosyal ilerlemesinde belirleyici katkıları olmuştur. Bu katkılar, kimi zaman evrensel siyaseti de olumlu yönde etkilemiştir. Yeşil Partileri de günümüz Avrupası'nın ve dünya siyasetinin en dinamik siyasi güçlerinden biri olarak görüyorum. Sizlerin, Avrupa'nın gerçek değerlerini canlı tutan, ileriye götüren ve derinleştiren bir yeteneğe ve azme sahip olması bana heyecan veriyor. Avrupa'nın 'çeşitlilik içinde birlik' hedefini en iyi biçimde ve samimi olarak hayata geçirmeye gayret etmenizi takdirle karşılıyorum. Eşitlik, özgürlük ve dayanışma ilkelerine yeni boyutlar katma ve bunları pekiştirme çabalarınızı da aynı şekilde takdir ediyorum. Saflarınızda, ülkemiz kökenli Avrupalıların geniş biçimde yer almakta olması hepimiz için ortak bir gurur vesilesidir" dedi.
"İLİŞKİLER SON DÖNEMDE KARŞILIKLI ANLAYIŞ VE GÜVENE DÖNÜŞMEKTE"
Avrupa Özgür İttifakı üyelerinin Türkiye ile ilişkilerinin çok ilginç bir hikaye olduğunu söyleyen Gül, "Geçmiş yıllarda zaman zaman anlaşmazlıkların veya yanlış anlamaların, gerilim veya tartışmaların hakim olduğu bu ilişki, son dönemde karşılıklı anlayış, güven ve işbirliğine dönüşmektedir. Böyle bir dönüşümün Türkiye ve Avrupa'nın ortak geleceği ve çıkarları bakımından gerekli ve yararlı olduğunu düşünüyorum. Bu dönüşümde, özellikle Hükümetimin ve iktidar partisi olan AK Parti'nin sizlerin tavsiye, uyarı ve telkinlerini dostane yaklaşımlar olarak değerlendirmesi ve dikkate alması önemli rol oynamıştır. Sizlerin de, Türkiye'yi daha sık ziyaret ederek, ülkemizin koşullarını daha iyi anlamanız, halkımız ve hükümetlerimiz ile daha iyi bir diyalog kurmanıza yol açmış ve olumlu sonuç vermiştir. Bu seneki Kurultayınız için İstanbul'u seçmiş olmanız ve Avrupa ile bütünleşme sürecinde Türkiye'ye açık ve kuvvetli destek vermeniz ilişkilerimizi taçlandırmıştır" şeklinde konuştu.
AK Parti olarak, iktidarda bulundukları 2 yıldan az bir sürede gerçekleştirdikleri kapsamlı ekonomik, siyasi reformları dikkatle ve aktif biçimde izlediklerini ve takdir ettiklerini bildiğini de sözlerine ekleyen Gül, "Siyasi-ekonomik reformlara barışçı bir dış politikanın refakat ettiğini de izlediğinize de eminim. Irak'ta savaşı önleme girişimlerimizi, Azerbaycan ile Ermanistan'ı uzlaştırma çabalarımızı, Filistin meselesinin acil çözümüne verdiğimiz önceliği, Kıbrıs meselesinin çözümü için gösterdiğimiz cesareti hepiniz biliyorsunuz. Demokrasinin bir mükemmelleşme süreci olduğunun bilincindeyiz. Avrupa demokrasileri sürekli bir uygulama, düzeltme, iyileşme ve mükemmelleşme gayretiyle yeni tehditlere ve sorunlara karşı kendilerini daha iyi koruyabilmektedirler. Türkiye de demokrasisini Avrupa değerleri temelinde uygulayarak derinleştirmeye devam edecektir. Bu değerler, esasen evrensel nitelikte olup, halkımızın adalet, hakkaniyet, merhamet, hoşgörü ve insancıllığını esas alan geleneksel ve manevi değerleriyle örtüşmektedir. Nitekim, reformlarımızın günlük hayata derhal nüfuz etmesi ve halkımızca hızla benimsenmekte olması bunun kanıtıdır. AK Parti deneyiminin ve Türkiye'nin son dönemdeki performansının gerek Asya-Afrika ülkeleri gerek Avrupa ve Amerika'da ilgiyle izlenmesi de dikkate değerdir" açıklamasında bulundu.
YENİ TÜRK CEZA KANUNU (TCK) YASASI
Konuşmasına, Türk Ceza Yasası'ndan (TCK) bahsederek devam eden Gül, "Bu arada, talihsiz bir tartışmayla gölgelenen Türk Ceza Yasası'nın gerçek niteliğine bir kez daha dikkatinizi çekmek isterim. Tek başına dev bir reform özelliği taşıyan bu TCK, fikir özgürlüğüne en geniş imkanları tanımakta, kadınları, çocukları, çevreyi suçlardan koruma alanlarında ve ırkçılık ile soykırım gibi insanlığa karşı suçlara karşı en etkili mekanizmaları öngörmektedir. Bu vesileyle, Hükümetimizin, bugünlerde, kadına karşı şiddete karşı Avrupa programlarına katılmaya ilgi gösterdiğini de açıklamak isterim. Reformlar bakımından çok taze bir örnek daha vermek gerekirse, Avrupa İşkenceyi ve Küçültücü Kötü Muameleyi Önleme Komisyonu Başkanı Silvia Casale 13 Ekim'de Avrupa Konseyi'nde yaptığı sunuşta, 'İşkence ve diğer kötü muamele şekilleriyle etkili mücadele için gerekli yasal ve idari çerçeve bakımından, Türkiye'den daha ileri hükümlere sahip başka bir Avrupa Konseyi ülkesi bulmak güçtür. Tabii ki Türkiye'nin bunları tam olarak uygulaması gerekmektedir. Ancak, her şey iyi yönde gitmekte olup, bazılarının söylediği gibi Türkiye'de sistematik işkence olduğunu ileri sürmek kesinlikle doğru değildir' demiştir.
TÜRKİYE'NİN AB'YE ÜYELİK SÜRECİ
Bu süreçte yapıcı tavsiye, telkin ve uyarıları da dikkate almaya devam edeceklerinin altını çizen Gül, "Türkiye'ye ve Yeşiller-Avrupa Özgür İttifakı'na artık yeni bir sorumluluk düşmektedir. Reform süreci ve bunun ekonomik-siyasi temelleri en iyi biçimde korunmalıdır. Türkiye-Avrupa Bütünleşme Süreci, tam üyelik hedefine doğru, istikrarlı bir biçimde, ancak gecikme olmaksızın ilerlemelidir. Bu noktada, 17 Aralık'ta yapılacak olan Avrupa Birliği Zirvesi'nde, Türkiye'nin AB ile bütünleşme sürecinin rotasının net biçimde teyit edilmesi büyük önem taşımaktadır. AB Komisyonu, 6 Ekim'de yayınladığı Türkiye İlerleme Raporu, Etki Değerlendirmesi ve Tavsiye Kararı ile bu hususta Avrupalı liderlere bir yol göstermiş bulunmaktadır. Komisyon, Türkiye'nin 2002 yılında Kopenhag Zirvesi'nde alınmış olan kararın uygulanması için gerekli koşulları, yani Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdiğini açıkça tespit etmiştir. Komisyon, bu tespite dayanarak Avrupa Birliği'nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine, Kopenhag'daki mutabakata uygun biçimde gecikmeksizin başlamasını tavsiye etmiştir. AB Komisyonu Türkiye'nin tam üyelik perspektifinin ekonomi, maliye, ticaret, istihdam ve strateji bakımından Avrupa'ya etkisini de ayrı bir raporla ortaya koymuştur. Söz konusu Etki Değerlendirmesi Raporu, Türkiye-AB ilişkisinin gerçek bir karşılıklendı kazanç ilişkisi olduğunu ve daha önemlisi, gelecekte bunun daha da belirginleşeceğini açıkça kanıtlamış bulunmaktadır. Komisyon'un belgelerinde yer verilen bazı sorun ve tereddütlerin ise yersiz olduğu, yine aynı belgelerde ispatlanmaktadır" dedi.
"KONUYA UZAK GÖRÜŞLÜ BİR PERSPEKTİFLE BAKILMALI"
17 Aralık'ta bu yönde alınmasını beklediğimiz karar öncesinde birçok Avrupa ülkesinde çok canlı bir tartışmanın sürdüğünü gördüğünü de sözlerine ekleyen Abdullah Gül, "Bu tartışmalarda ortaya konulan görüşleri saygıyla karşılıyoruz. Türkiye'nin Avrupa ile entegrasyonu konusunda ifade edilen haklı veya haksız her tereddüt ve itiraza, aralarında siz değerli dostlarımızın da bulunduğu Avrupalı seçkin devlet adamı, politikacı, işadamı ve entelektüellerce ve çok güçlü argümanlarla derhal cevap verildiğini görüyorum. Bu tartışmanın Türkiye'nin ve Avrupa'nın ortak çıkarlarına en uygun biçimde ve uzamaksızın sonuçlanması önem taşımaktadır. Bu arada, konunun, sadece Türkiye'nin geleceği ile ilgili değil, Avrupa'nın uzun vadeli küresel kimliği ve stratejik çıkarları ile de yakın bağlantılı olduğunu unutmamak gerekir. Dolayısıyla, konuya kısa vadeli, güncel unsurlara dayalı değerlendirmeler yerine, uzak görüşlü bir perspektiften bakılması elzemdir. Ayrıca, bu konunun, iç politika ihtilaflarına karıştırılmaya hiçbir şekilde uygun olmadığına inandığımı belirtmeliyim" diye konuştu.
Avrupa'nın Türkiye ile ilişkilerinde kendine güvenmesi gerektiğini belirten Abdullah Gül, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye-Avrupa Bütünleşmesi, altyapısı hazır olan, test edilmiş, uygulanabilir ve yaratıcı bir projedir. İki taraf da bu projeyi birlikte hayata geçirmeye her bakımdan muktedir bulunmaktadır. Ayrıca, bu bütünleşme, dünyaya barış ve refahın yaygınlaşması şeklinde yansıyacaktır. Türkiye-Avrupa bağları, 40 yıllık ahdi ilişki ve 10 yıla yaklaşan Gümrük Birliği ile hayata geçmiş bulunmaktadır. Bu sürecin, iki taraf için de siyasi, ekonomik ve ticari yararları olmuştur. Söz konusu yararların katılım müzakereleri döneminde artacağı da anlaşılmaktadır. Türkiye'nin Avrupa pastasından pay alma peşinde olduğuna dair değerlendirmeler yanlış ve yüzeyseldir. Bunun aksine, AB Komisyonu Etki Değerlendirme Raporu dahil, ciddi teknisyenlerce hazırlanan raporlarda ve yapılan projeksiyonlarda Türkiye'nin Avrupa'nın pastasını büyüteceği kanıtlanmaktadır. Türkiye-Avrupa ilişkilerinin sağlıklı seyri için, karşılıklı güvenin sürmesi ve pekişmesi gereklidir. Bu duygunun sarsılmaması, ortak hedef ve çıkarlarda tereddüt yaratılmaması gerekir. Ortak kriterlerden ve hedeflerden sapılması, 50 yıllık ortak bir emek ve çabayı zedeleyebilir. Bu ilişkinin doğasını, yapısını ve hedefini korumak hepimizin görevidir. Türkiye'nin özellikle büyüklüğü nedeniyle, müzakere sürecinde diğer büyük ülkelere de uygulanan bazı geçici mekanizmaların Türkiye için de gerekirse uygulanmasının tezekkür edilmesi anlaşılabilir bir husustur. Ancak, bunun AB'nin temel ilkelerine, Helsinki ve Kopenhag Zirveleri'nde teyit edilmiş olan ortak hedefe ters düşen bir egzersize dönüşmesini kabul etmek mümkün değildir. Bu tür yaklaşımlara AB içinden itiraz edilmekte olmasından memnuniyet duyuyorum ve bu itirazların kuvvetle devamını diliyorum."