2 single ve bir albümü olan Ayhan Bağcı, piyano çalarken karşılaştığı İlham Gencer'in sözü ve bestesi kendisine ait olan şarkısını, 'cazzbesk' olarak nitelendirdiği yeni single albümünde söyledi.
1977 Ardahan doğumlu olan Ayhan Bağcı, hayatında müziğin hep yer aldığını ve İham Gencer gibi bir üstadla müzik çalışması yaptığı için çok mutlu olduğunu dile getirdi.
Arabesk ve cazz müziklerinin bir araya geldiği şarkı dinleyenlerin büyük beğenisini kazandı.
İLHAM GENCER KİMDİR?
Türkiye'nin ilk piyanist şantörlerinden biri olan Gencer ülkede caz müziğinin yaygınlaşmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Türkçe sözlü pop müziğini başlatan isim olarak tanınan Gencer hâlâ aktif olarak şarkı söylemektedir.
27 Ağustos 1926'da İstanbul'da dünyaya gelen İlham Gencer müziğe ilk kez 1931 yılında henüz beş yaşındayken annesinden aldığı derslerle ve evlerindeki konsol piyanoyu çalarak başladığını, başkaca bir müzik eğitimi almadığını bu nedenle aslında bugün bile nota bilmediğini, doğaçlama çalıp söylediğini kendisiyle yapılan bir radyo röportajında söylemişti. İlk bestesi olan "İlham Vals"i de beş yaşındayken bestelemişti ve ilk konserini de yine beş yaşındayken Saray Sineması'nda vermişti. Gencer, 1938'de 12 yaşındayken Atatürk'ün cenazesinde çıkan kargaşada tören atlarının altında kaldığını, başından yaralanarak 3,5 ay Teşvikiye Sağlık Yurdu'nda yattığını söylemektedir.
1943'te "Beyoğlu Erkek Lisesi"nden mezun olan İlham Gencer, Halk Evleri'nde amatörce başladığı müzik yaşamına 1944 yılında Beyoğlu’nda profesyonel olarak devam etti. Dönemin ilk yerli caz grubunda piyanoda İlham Gencer, trompette Badi Kemal, klarnette Mehmet Akter, vokalde Türkan Pasiner yer alıyordu. Üç kişiden oluşan başka bir müzik grubunu da 1949 yılında oluşturdu. İstanbul Radyosu'nda 1949’dan 1963’e kadar program yaptı. Bu yıllarda şarkılar hep yabancı dillerde söyleniyordu. Televizyonun henüz ortalarda olmadığı o tarihlerde radyo çok önemliydi ve müzik dünyasına yön veriyordu. Radyoda ilk kez tanıttığı şarkıcılardan biri de o günlerde henüz ünlenmemiş olan Berkant'tı.
1950'li yılların başında ABD'li şarkıcı Eartha Kitt'e "Kâtibim" şarkısını öğretti. Kitt 1953 yılında, içinde Türkçe sözcükler de geçen bu anonim şarkıyı caz tarzında ve eğlenceli İngilizce sözlerle seslendirdi. Diğer bir adı da "Üsküdar'a Gider İken" olan şarkı dünya çapında hit oldu (Şarkı Batı literatüründe "Uska Dara-A Turkish Tale" şeklinde yazılıyor).
1953’te kendisine ait ilk piyanosu olan bir "Steinway" konser piyanosunu, Koç ve Sabancılar'ın da katıldığı bir müzayededen tam otuz bin lira para vererek aldığını anlatmıştır. Gencer'e göre o tarihte bu paraya üç yalı satın alınabiliyordu.
1960 yılında İstanbul Şişli'de Site Sineması'nın da bulunduğu binada kendisine ait olan "Çatı Kulübü"nü açtı. "Türkiye’nin bir tür özel konservatuvarıydı" dediği bu kulüpte birçok şarkıcıyı müzik dünyasına o kazandırdı, bazı şarkıcıların da kendi üsluplarını ortaya çıkarmalarına fırsat tanıdı. Eski eşi Ayten Alpman'ı, Ajda Pekkan'ı, Cem Karaca'yı, Barış Manço'yu, Emel Sayın'ı, Metin Ersoy'u, Füsun Önal'ı ve Fikret Kızılok'u kendi kulübünde sahneye çıkardı. Bu dönemde misafir ettiği sanatçılar arasında Timur Selçuk, Erkut Taçkın, Yurdaer Doğulu, Cahit Oben, Cahit Berkay gibi müzisyenlerle Moğollar ve Silüetler gibi gruplar da yer alıyordu. Önceleri bu kulüpte caz ve pop tarzında söyleyen bu şarkıcılar sonraki yıllarda kendi bilinen tarzlarına döndüler.Burada çeşitli şarkıcılarla oluşturduğu gruba "Los Çatikos" adını vermişti.Verdiği bir röportajda, "Çatı Kulübü"nü yeniden açmak ve 50 yıl sonra hâlen hayatta olan sanatçılarla eskiden olduğu gibi program yapmak gibi bir projesi olduğunu söylemiştir.
Gencer, 1961 yılında "Çatı Kulübü"nde Lübnan asıllı Fransız şarkıcı Bob Azzam'ın o yıl dünyada meşhur ettiği "C'est écrit dans le Ciel" adlı şarkıyı Fecri Ebcioğlu'nun yazdığı eğlenceli sözlerle Türkçe olarak seslendirdi. Bu parça Türkçe söylenmiş ilk pop şarkısıydı. O zamana kadar Türkiye'de pop şarkılar Türk şarkıcılar tarafından orijinal dillerinde yani İngilizce, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca söyleniyordu. Artık "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş" adını alan bu şarkı ilk olarak 78 devirli taşplak formatında, daha sonra da 45'lik vinil plak olarak yayınlandıktan sonra ülke çapında büyük bir ilgiyle karşılandı ve bu tür şarkıların devamı çığ gibi geldi. Takip eden yıllarda yüzlerce yabancı şarkıya daha Türkçe sözler yazıldı, Türk ve Avrupalı şarkıcılar tarafından plaklar yapıldı. Özetle, "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş" Türkiye'de on yıl kadar sürecek olan "aranjman" müzik akımını başlatan şarkı olarak Türk pop tarihine geçmiş oldu.
İlham Gencer Hürriyet gazetesi tarafından 1965 yılında ilk kez düzenlenen ve sonradan gelenekselleşecek olan "Altın Mikrofon" yarışmasında "Zamane Kızları" adlı şarkısıyla ilk 10'a girdi (yarışmanın birincisi "Gençliğe Veda" şarkısıyla Yıldırım Gürses oldu). Bu şarkı yayıncı tarafından 45 devirlik vinil plak olarak da basılarak müzik marketlere dağıtıldı.
İlham Gencer iki evlilik yaptı: 1953’te şarkıcı Ayten Alpman’la evlendi 1961'de boşandılar. İkinci evliliğini ise Necla Gencer'le yaptı. Bora Gencer, Ayşe Gencer ve İlhan Gencer adlı çocukları da müzikle ilgilendiler. Dünyaca ünlü opera sanatçısı Leyla Gencer, İlham Gencer'in amcasıyla evliydi. Gencer 1960 yılında vergi rekortmeni oldu. 1997’de 50. sanat jübilesi yapıldı.
On yıl kadar önce “İstanbul’un Güzelliklerini Koruma ve Yaşatma Derneği”ni kuran Gencer, kendisini koyu bir Türk milliyetçisi olarak tanımlamıştır. Alparslan Türkeş'e uzun yıllar danışmanlık yapan Gencer, İstanbul'dan MHP milletvekili ve belediye başkan adayı olmuştu. 2008 yılında mahkeme kararıyla asıl adı olan "İlham Osman Gencer"deki Osman'ı sildirerek adını "Bozkurt İlham Gencer" yapmıştır. 1970'lerde çok popüler olan ve eski eşi Ayten Alpman'ın seslendirdiği "Memleketim" şarkısının, içinde Türklük, vatan, bayrak kavramları yer almadığı gibi, aslında bir Musevi şarkısının aranjmanı olan bu şarkının Kıbrıs Harekâtı vesilesiyle de millî şarkı diye topluma yutturulduğunu, bunda eski eşinin bir kabahati olmadığını, onun sadece kandırılmış olduğunu ileri sürdü. Ona göre bu da Türkiye'de uzun yıllardır uygulanagelen "müzikte asimilasyon” projesinin bir parçasıydı.