ANKARA (İHA) - Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, hükümetin 301. maddede değişiklik yaparak Türklüğe ve Türk milletine hakaretin önünü açmaya çalıştığını ileri sürerek, "Milliyetçi Hareket aziz milletimize yönelik böyle bir suikastın içinde asla ve asla yer almayacak, bu teklifle sonuna kadar mücadele edecektir" dedi.
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, son dönemlerde yaşanan aile içi cinayetler, toplumsal olaylar, buğday ve pirinç fiyatlarındaki artış, İtalyan sanatçı Bacca'nın öldürülmesi ve 301. madde üzerinde gerçekleştirilmesi planlan yeni düzenlemeleri değerlendirdi. Milleti ayakta tutan manevi yapının zayıflaması, giderek çözülen değer yargıları, geleneksel ilişkiler ve güzel ahlakın zayıflama eğiliminin toplumun bütün kesimlerine yansıdığını belirten Bahçeli, tüm bunların suçların ve suçluların artışı olarak karşımıza çıktığını kaydetti. Türkiye'nin bugün en hunhar cinayetlerin işlenmeye başlandığı, en aşağılık suçların tırmandığı bir ülke haline geldiğine dikkati çeken Bahçeli, "Artan suçlar, özellikle büyük kentlerde halkımızın günlük yaşantısını ve moral değerlerini derinden etkileyecek boyutlara ulaşmıştır. Geleceğimizin teminatı olmaları gereken çocuklarımız ve kadınlarımız başta olmak üzere, toplumun her kesimi, yayılan suçların ve artan suçluların açık hedefi haline gelmiştir.
Son olarak, ülkemizde otostop yaparak seyahat eden bir İtalyan kızının hunharca katledilmesi elbette ki can güvenliği Türk milletine emanet edilmiş olması nedeniyle, hepimizi derinden üzen ve utandıran ve bir hadise olmuştur. Ülkemizdeki yürütme erkinin sorumlusu olan Sayın Başbakan'ın bu cinayet karşısındaki mesajları ve hassasiyeti bu bakımdan yerinde ve zamanındadır. Huzurunuzda, çok daha geç olmadan, suçlar bir ur gibi toplumsal bünyeyi daha fazla sarmadan hükümeti acilen sosyal, siyasal ve kültürel tedbirleri almaya çağırıyorum. Milletimizin huzur ve esenliğini yakından etkileyecek olan bu konuda ihtiyaç duyulacak ve mutabık kalınacak her tedbir için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu'nun destek vermeye hazır olduğunu buradan açıklıyorum" diye konuştu.
MHP lideri, başta buğday olmak üzere bulgur, pirinç fiyatlarında son dönemlerdeki önlenemeyen artışın vatandaşın sofradan aç kalkmasını ortaya çıkarabilecek bir tehlikeli noktaya ulaştığının altını çizerek, bulgurdan kuru fasulyeye kadar ortaya çıkan fiyat artışlarının orta halli vatandaşı gerçek anlamda krize soktuğunu kaydetti. Bahçeli, sabahın erken saatlerinde sadece ucuz ekmek alabilmek için saatlerce kuyrukta bekleyen vatandaşların manzarasının iflas eden ekonomik politikaların, ucuz siyasi polemiklerin, belagat yüklü hamasi sözlerin artık bir anlamının kalmadığını çok net bir şekilde resmettiğini söyledi.
"AK PARTİ-CHP GERİLİMİ BÜYÜK ATATÜRK ÜZERİNDEN YAPILAN UCUZ POLEMİĞE DÖNÜŞTÜ"
MHP Genel Başkanı Bahçeli, iktidar partisinin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'nde başlatılan hukuki sürecin birinci ayını doldurduğunu hatırlatarak, senaryo savaşları, darbe iddia ve suçlamaları, demokrasi ve vesayet tartışmaları, dış müdahale çağrıları ve yargıyı taciz ve tehdit kampanyalarıyla geçirilen bu sürenin heba edildiğini, siyaset kurumunun krizi demokrasi ve hukuk içinde aşacak bir çözüm üretemediğini savundu.
"Yapılan kamuoyu araştırmaları Türkiye'nin böylesine ağır bir kriz ortamına sürüklenmesinin sorumluluğunun AK Parti ve CHP'ye ait olduğunu, yüzde 80'e yaklaşan büyük bir çoğunlukla kamuoyu vicdanında tescil etmiştir" diyen Bahçeli, şöyle devam etti:
"Laiklik, din ve vicdan özgürlüğü ve demokratik rejim konularında bu iki siyaset kutbunun çatışmasının ve karşılıklı istismar anlayışlarının bugünkü çıkmaza sürüklenilmesinde büyük payı bulunduğu bir gerçektir. Bu iki gerilim kaynağının kayıkçı kavgasına benzeyen siyasi çekişmesi; rüşvet, melanet ve şeriatın kestiği parmak ekseninde gelişmekte ve Yunan filozoflarının yargılanması ve Büyük Atatürk üzerinden yapılan ucuz bir polemiğe dönüşerek sürmektedir. İktidar ve ana muhalefet partisinin Türkiye'nin ortak milli ve manevi değerlerini böyle bir çatışma ve cepheleşmenin aracı haline getirmesi, temsil ettikleri siyaset anlayışında bu marazi hastalığın tedavi kabul etmez boyutlara ulaştığını ortaya koymuştur."
Bahçeli, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Barosso'nun geçtiğimiz hafta Türkiye'ye yaptığı ziyarette, laiklikten başörtüsüne, demokrasiden parti kapatmaya, yargı reformundan 301. maddeye ve Güneydoğu sorununun siyasi çözümünden Kıbrıs'ta Türkiye'nin atması gereken adımlara kadar uzanan birçok konuda bir 'müfettiş' tavrıyla AB'nin Türkiye'ye önyargılı bakış açısını ortaya koyan beyanlarda bulunduğunu belirterek, "AB temsilcisi, bu yolla Türk yargısına gözdağı niteliğinde örtülü ikazda bulunmuş ve bu şekilde hukukun üstünlüğünden ne anladığını kendince bir kere daha ortaya koymuştur" şeklinde konuştu.
Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Milletimizden aldığı siyasal desteği yetersiz bulan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin meşruiyetini ve dayanağını artırmak için Avrupa Birliği'nin dayatmalarından medet umduğu, 6 yıllık icraatıyla bilinen bir gerçektir. Siyasi maksatlarını ve emellerini Avrupa Birliği hedeflerine oturtmak için büyük bir gayret içinde olan hükümet, kendisini iktidarda tutacak, sanal başarılarına katkıda bulunacak her türlü tavizi bugüne kadar vermiştir. Ancak tam bir teslimiyetle geçen bu ilişkilerin sonunda aradığını
bulamamış, Avrupa Birliği Türkiye'yi dışlayan bir anlayışı benimseyerek AK Parti'ye kapıları kapatmıştır. Bu açıdan müzakerelerden dışlanan Türkiye'nin bu aşamadan sonra 'biz açar biz kapatırız' denilerek sanal bir müzakere sürecini kendi başına sürdürmeye çalışması emsali görülmemiş bir trajikomik siyaset örneği ve siyasi pişkinlik olarak yorumlanmalıdır. Ancak son aylarda, özellikle partisi hakkında kapatma davasının açılmasından sonra Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Avrupa Birliği defterini yeniden aralamaya çalıştığı, düştüğü yalnızlığın tesellisini tekrar Avrupa'da aradığı görülmektedir. Özellikle uzunca bir süredir derin bir hayal kırıklığı yaşayan Avrupa sevdalılarından oluşan koronun, kapatma davasının panzehirinin sözde demokratik reformlarda olduğunu söylemesi, hükümetin yüzünü Avrupa'ya çevirmesinde en önemli etken olmuştur. Açılmış olan bir dava sürerken siyasetin müdahalesinin uygun ve ahlaki olmayacağını sonunda anlayan Adalet ve Kalkınma Partisi, bu niyetini meşrulaştıracak bir talebin Avrupa'dan yapılmasını dört gözle bekler hale gelmiştir. Aylardır dile getirip bir türlü cesaret edemediği Anayasa değişikliklerini apar topar gündeme getirmesini de bu kapsamda, dava sonuçlanmadan kendisini kurtaracak bir çare arayışının ürünü olarak görmek doğru olacaktır."
"301. MADDENİN DEĞİŞMESİ TÜRK DEMOKRASİSİNE NASIL BİR KATKI SAĞLAYACAK?"
MHP Genel Başkanı Bahçeli, hükümetin 301. maddeyle ilgili yapmayı planladığı yeni düzenlemelere sert tepki gösterdi. Avrupa treninden dışlandığı son bir yıl boyunca yaşadığı kırgınlıkla ilişkileri soğutan AK Parti'nin süreci yeniden ısıtacak, Avrupalı dostlarını mutlu edecek bir jest yapmaya hazırlandığını ileri süren Bahçeli, bu hafta Meclis gündemine gelecek olan 301. madde değişiklik teklifinin, böylesi bir basit hesabın ve muhtemel bir desteğin diyeti olarak karşılarına çıkarılmak istendiğini iddia
etti. Bu ilkesiz tavır ve gelişmenin Başbakan'ın ifadesi ile 'Türk demokrasisini daha da ileri taşıyacak bir adım' olarak yorumlandığını belirten Bahçeli, şunları söyledi:
"Buradan sormak isteriz ki, Türk demokrasinin gelişmesindeki en büyük engel Türklüğe hakareti önleyen bir yasa maddesinin varlığı mıdır? Bu yasanın değişmesi halinde Türk milletinin mukaddesatına yapılacak saldırıların önünün açılması, Türk demokrasisine nasıl bir katkı sağlayacaktır? Sayın Başbakan yaptığı bir konuşmada, değişiklik önerisine atıf yaparak 'Türklük' ile 'Türk milleti' arasındaki ince farkı nasıl anladığımızı sormuştur. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türklük ile Türk milleti
arasında kavram olarak ayırt edilemeyecek kadar ince bir çizgi var ise, o halde Sayın Başbakan'a yasanın mevcut halini korumasını öneririz. Ancak, değişiklikte ısrarını sürdürecekse Türklük ve Türk milleti arasındaki anlam farkını bizden öğrenmesini istiyoruz. Birinci husus; Türklük kavramı, bir insan ırkını değil, kucaklayıcı bir genel yaklaşımla bütün Türk milletini kapsayan, 'Türk olma halini' içeren geniş ve zengin bir tanımdır. İkinci husus; Türklük, Türk milletinin yalnızca Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içindeki varlık ve değerlerini değil, dünyanın her yöresindeki Türkleri ve ortak eserlerini içine alan kolektif bir kavramdır. Üçüncü husus ise, Türklükle anlaşılması gereken yalnızca bugünü değil, coğrafyaları ve zamanı aşan bir derinlik ve perspektifle, bu tanıma uyan, maddi, manevi, beşeri, kültürel, sosyal, ekonomik, antropolojik ve arkeolojik vb. bütün Türk varlığını, eserlerini ve geleceğini ihtiva etmektedir. Türk milletini 20. yüzyılın başlarında tesadüfen bir araya gelmiş 36 etnik
gruptan oluşan bir melez topluluk zanneden Sayın Başbakan'ın ilgi ve tefekkür sahasına hiç girmeyen bu alandaki derinliği bilmemesi elbette ki Türk milliyetçileri için şaşırtıcı değildir. Ancak ilginç olan, Türklük ve Türk milleti arasındaki ilişki ve farkı bilmeden bir yasa değişikliğine soyunması ve 'kabile' düzeni zannettiği millet mefhumu ile iptidai bir asabiyet zannettiği milliyetçilik konusundaki cehaletini bir kez daha ortaya koymuş olmasıdır. Son gelişmelerden, Başbakan Erdoğan'ın tereddütlerle geçirilen ayların ardından, bir yasa değişikliği ile 'Türklüğe' hakareti meşru sayarak, Avrupa'dan umduğu 'icazetin ve desteğin kaporasını' ödemeyi göze aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim AB Komisyon Başkanı ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi'nin ülkemize geliş tarihi ile hükümetin uluslararasında tutunacak bir dal aradığı dönem ve yasa teklifinin görüşülmesinin planlandığı gün arasındaki şaşırtıcı tesadüf kuşkularımızı haklı çıkaracak bir gelişme olarak dikkatlerimizden kaçmamıştır. Sayın Başbakan'ın şimdilik'Türklük' kavramından vazgeçmeyi göze aldığı bu yolculukta son durak neresi olacak ve önümüzdeki mola yerinde başka hangi kutlu kavram istismara ve ihanete uğrayacaktır? Onun vazgeçeceği değerler, terk edeceği mukaddesat elbette ki bizleri hiç ilgilendirmemektedir. Ancak kendisiyle birlikte elindeki siyasi gücü kullanarak Türkiye'ye yapacağı kötülüğün kabul edilmesi mümkün değildir. Buradan şunu yüksek sesle söylüyoruz ki, biz hiçbir şey uğruna ne Türklükten vazgeçeriz, ne de Müslümanlık'tan cayarız. Bunlar bizim için iç içe geçmiş mukaddes hayat pınarları olup, yeryüzünde değiştirilmesi mümkün olmayan mana yüklü değerlerdir. Yüzyıllarca çok sayıda milleti, büyük bir coğrafyada barış, huzur ve kardeşlik içinde yaşatmış bir imparatorluğun manevi mirasını taşıdığımızın bilincindeyiz."
MHP lideri Bahçeli, ırkçılıktan, ayrımcılıktan ve aşağılamadan uzak durarak her milletin ve her insanın saygın ve hürmete değer olduğuna yürekten inandıklarını ifade ederek, ancak başkalarının da bizim ecdadımıza, tarihimize, eserlerimize, inancımıza ve değerlerimize saygı göstermelerini beklemenin hem medeni bir hak talebi, hem de aziz millet varlığının kendilerine yüklediği tarihi bir sorumluluk olduğunun atını çizdi. Bahçeli, şöyle devam etti:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstiklal Savaşımızın verildiği şartlar altında aziz millet varlığının korunması, yaşatılması ve yüceltilmesi için oluşturulmuş bir kurum olarak bugün tarih ve millet karşısında bir vebal ile karşı karşıyadır. Bilinmelidir ki, kısır ve ucuz hesaplar ve dayatmalarla kendi milletine saygı göstermekten ve onun şerefini savunmaktan imtina edecek olan bir parlamentonun, başka milletler nazarındaki saygınlığını korumak ve onlardan kendisine hürmet edilmesini beklemek nafile bir
çaba olacaktır. Bu nedenle, Milliyetçi Hareket aziz milletimize yönelik böyle bir suikastın içinde asla ve asla yer almayacak, bu teklifle sonuna kadar mücadele edecektir. Buradan yanlış bir hesap için olanlar bunu asla gözden uzak tutmamalıdır. Bilinmelidir ki, Türk milliyetçileri bu gafleti ve işbirlikçi tavrı hiçbir zaman unutmayacaklar, milletimizin partimize tek başına iktidar nasip ettiği bir dönemde Türklüğün hak ettiği iltifatı yeniden yasa maddesi haline getirecek, bu dönemin sorumlularından büyük Türk milleti adına mutlaka hesap sorulacaktır."