Bahçeli: Türk milleti, temsilcilerinden kavganın değil uzlaşmanın dilini istiyor

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk milletinin yetkisini geçici olarak emanet ettiği...

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk milletinin yetkisini geçici olarak emanet ettiği temsilcilerinden "Kavganın değil uzlaşmanın dilini, ihtilafın değil buluşmanın ruhunu, bezginliğin değil mücadelenin nefesini ve teslimiyetin değil cesaretin sesini haykırmalarını ve duyurmalarını" istediğini söyledi.
TBMM grup toplantısında konuşan Bahçeli, her güçlüğü milletten aldıkları yetkiyle aşabileceklerini, her sorunu buradan alınan tarihi ve azametli ilhamla bitirebileceklerini belirtti. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nin açık ve işler vaziyette olduğu sürece umutların canlılığını, beklentilerin iyimserliğini her daim muhafaza edeceğini vurgulayan Bahçeli, milletin bölünmez bütünlüğü, devletin kesintisiz sürekliliğinin bu mehabet yüklü millet eserinin himmeti, azmi ve desteğiyle sağlanacağını ifade etti.
Bahçeli, "TBMM korkunun yayılan tesirini kırmak için inisiyatif almalıdır. Bin yıllık kardeşlik hukukumuzu bozmaya çalışanlara karşı uyanık ve dikkatli olmalıdır. Gaflete düşen, yanlışta ısrar eden ve beyhude işlerle meşgul olan hükümet etme zihniyetini hem denetlemeli hem de uyarmalıdır. Terör maşalarının hain eylemlerine tavizsiz ve hoşgörüsüz yaklaşmalıdır. Başkent Ankara'nın gerçeklerinden, milli hedeflerden ve Cumhuriyet'in derin felsefesinden hiçbir şart altında ödün vermemelidir. Milletimizin refaha, bolluğa ve mutluluğa ulaşması için her türlü gayreti göstermelidir. Egemenliğin asıl sahibinin asırları aşan adını, şanını, anılarını, ilkelerini, ülkülerini, heyecanlarını, milli ve manevi kıymetlerini heba etmeyerek gözü gibi bakmalıdır. İnanıyorum ki geniş ölçekli, kararlılık sergileyen ve müşterek değerler etrafında tutunacak diyalog ve işbirliği, millet ve devlet hayatında özlemini çektiğimiz güzellikleri mutlaka ortaya çıkaracaktır. Parti olarak biz buna varız ve millet yararına atılacak iyi niyetli adımları ve yapılan çağrıları asla karşılıksız bırakmayız. Türkiye’yi bütünüyle kucaklayacak, meselelerini çözüm iradesiyle buluşturacak siyasi tutumlara cevapsız kalmayız, sessiz durmayız, göz ardı etmeyiz. Yeter ki siyasi muhataplarımız samimi olsunlar, yeter ki yanlışlardan ders ve sonuç çıkarsınlar. Hareket noktamız, şüphe etmeyiniz ki milletimizin biriken, katlanan ve tahammülü aşan sıkıntılarını ortadan kaldırma anlayışımızla örtüşmektedir. Meclis faaliyetlerine, yapılacak sonuca odaklı çalışmalara ve alınacak kararlara parti gurubumuzun bu hassasiyetler bağlamında yaklaşacağını buradan ifade etmek isterim. Bilinmelidir ki, biz millet iradesine uymayı her şeyin üzerinde görüyoruz. Milli vicdanın çizdiği yoldan, belirlediği güzergâhtan bedeli ne olursa olsun ayrılmama konusunda hemfikiriz. Aldığımız millet vekâletini gücümüz nispetinde muhafaza etmeye ve bu vekâletin ulviyetini yüceltmeye tüm varlığımızla devam edeceğiz. Ancak felaketlere davetiye çıkaracak, kapı aralayacak ve zemin oluşturacak her türlü siyasi maceraya, manevraya ve emele direnerek boşa çıkarma konusunda da son derece coşkulu ve hazırız." dedi.

Reklam
Reklam

"TÜRK BAYRAĞINI KANDİL'E İNMEYECEK BİR ŞEKİLDE GÖNDERE ÇEK"
Türkiye’nin ağırlaşan sorun alanlarının her geçen gün çoğaldığını ve yayıldığını ileri süren Bahçeli, kanlı terörün hain saldırıları ve masum vatandaşları da kapsamına alan cinayetlerin milletin sabrını taşırma noktasına kadar getirdiğini vurguladı. Bahçeli, artık terörün ölüm ve nifak saçan namlusunun herkese doğrulduğunu belirtti. Genç kızları, karnında yavrusunu taşıyan kadınları, küçücük çocukları, askerleri, polisleri hunharca katledildiğini anlatan Bahçeli, her düzeyde görev yapan kamu görevlilerinin ise büyük bir tehdit ve can tehlikesiyle yüz yüze olduğunu savundu.
Başbakan Erdoğan'ın sözünü ettiği güçlü ve sözü geçen ülke manzarasından ortada eser olmadığını iddia eden Bahçeli, şöyle devam etti: "Kendisi, ciğerinin yandığını iddia etse de, bu sızlanmasının, içi boş ve hamasetten ibaret bir beyanat olduğu açıktır. Başbakan’a buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum: Eğer terör saldırılarından dolayı hakikaten ciğerin yanıyorsa, yangına neden olanlara gününü göster de samimiyetini ve neler yapabileceklerini görelim ve destek olalım. Bunun için, 17 Ekim tarihinde Sınır Ötesi Tezkere kararını aldıktan sonra kara harekatını başlatacak iradeyi göster ve Türk bayrağını Kandil’e inmeyecek bir şekilde göndere çek. AKP’nin acizliğinden istifade eden caniler iyice gemi azıya almışlar ve korkusuzca insanlık dışı eylemlerini sürdürmüşlerdir."
Başbakan'ın kanlı örgütün meşum eylemlerine rağmen, teröristlerle hala görüşülebileceğini söyleyerek milletin aklını, haysiyetini ve idrakini ayaklar altına aldığını savunan Bahçeli, kendini bilmez bu müflis siyaset erbabının, Türk milletine düşmanlıkta karar kılmışlarla aynı hizada ısrarla bulunmak istemesinin ise ya bir garabet ya da iflah olmaz bölücülük tutkusundan başka bir anlama gelmediğini ileri sürdü. Başbakan'ın sözde önderlik yol haritasına bağlı kalarak bölücülere umut vermesinin dünya durdukça unutulmayacak bir alçalma olarak hafızalara kazınacağını iddia eden Bahçeli, yıkım projesini inatla devam ettiren AK Parti zihniyetinin, PKK ile gizli görüşmelerden medet umması ve Türk milletini mağlup durumuna düşürmesinin ibretlik bir teslimiyet olduğunu ileri sürdü.

Reklam
Reklam

"SÖZDE TÜRK BAHARI"
Bu defa da sözde 'Türk Baharı'nın bütün yönlerinin oluşmakta ve Türkiye'nin AK Parti eliyle tasfiye edilmekte olduğunu ileri süren Bahçeli, "Başbakan'ın bölücülerle açıkça müzakere yapmaktan bahsetmesi bunun en somut delilidir. Kürt kökenli kardeşlerimizle PKK’yı ilişkilendirerek ayrımcılığı genişleten sorumsuzluğun ve densizliğin başka bir neticeye ulaşması mümkün olmayacaktır. Terör sorunu ile Kürt kökenli kardeşlerimiz arasında kurulacak bağın, bin yıllık kardeşlik hukukunu dinamitleyeceği aşikârdır. Başbakan Erdoğan, PKK militanlarına destek vermek amacıyla tülbentlerini iki de bir yere seren bazı zavallıları muhatap kabul ederek, bundan sonra tülbentlerin nereye serileceğini sorması da teröristlerle halk arasında kurulmaya çalışılan irtibatı güncelleyecektir. Kimin nereye ne serdiği bizim umurumuzda değildir. Katilleri masumlaştırmaya çalışan güruha hatırlatmak isterim ki; anaların, gelinlerin, bacıların şühedasına yaktığı ağıtlardan dolayı sırılsıklam olmuş al yazmaları, tüm temizliği ve saflığıyla kınalı ellerde ve şerefli alınlarda yücelmektedir. Başbakan Erdoğan'ın; teröristlerin arkasından serilenleri değil, şehitlerin arkasından sallanan yazmaları hatırlaması ve hakkını teslim etmesi ahlaken ve manen bir vecibedir. Buradan bir gerçeğin altını kalın olarak çizmek istiyorum. PKK’yla yapılan müzakerelerin sonu karanlık ve yıkımdır. Terör böyle bitirilmez ve bölücülük bu şekilde sonlandırılamaz." diye konuştu.

Reklam
Reklam

YENİ ANAYASA SÜRECİ MİHENK TAŞI NİTELİĞİNDE VE ÖNEMİNDEDİR
Gazi Meclis'in yeni yasama dönemine yalnızca iyi dilek ve temenniler mührünü vurmaması gerektiğini anlatan Bahçeli, bunu icraatlarla desteklemek ve politikalarla beslemek gerektiğini ifade etti. Aksi takdirde inandırıcılık ve güvenirlik ciddi anlamda tahrip olmaktan kurtulamayacağının altını çizen Bahçeli, "Öncelikle buna dikkat etmeli ve bu sarih gerçeği akıllardan bir an olsun uzak tutmamalıyız. Geçmiş tecrübelerimiz kaygılarımızı artırsa da, önümüzdeki sürecin temel meselelerimizde kalıcı bir çözüme ortam hazırlaması vazgeçilmez bir mecburiyet halini almıştır. Bu konuda AKP hükümetini, hiçbir mazeretle geçiştiremeyeceği dürüstlük ve siyasi yeterlilik testi beklemektedir. Yaklaşık yüzde 50’lik oy oranının getirdiği rehavet ve şımarıklık eğer devam ettirilirse, milletimizin büyük bir hayal kırıklığı yaşaması kaçınılmaz olacaktır. Bu kapsamda planlanan yeni anayasa süreci mihenk taşı niteliğinde ve önemindedir. Yapılan açıklamalardan yeni anayasa konusunun hem Meclis gündemini hem de toplumu yakından ilgilendireceği anlaşılmaktadır. AKP hükümetinin özellikle seçim öncesindeki ve sonrasındaki sözlerinden yeni anayasanın hazırlanmasının öncelikle ele alınacak bir hedef olduğu ortaya çıkmıştır. Elbette parti olarak, toplumsal talepler doğrultusunda yeni bir anayasa yapımına ya da değişikliğine duyulan ihtiyacın farkındayız ve bunu da son derece meşru ve doğal görüyoruz. Bu kapsamda TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in girişimleriyle, Meclis platformunda uzlaşma iklimi oluşturulmasının istismarcı ve art niyetli olmadıktan sonra faydalı olacağını düşünüyoruz. Nihayetinde Sayın Meclis Başkanı’nın Uzlaşma Komisyonu’nu kurabilmek için partimizden üç arkadaşımızı davet ettiğine dair 3 Ekim tarihli yazısı da elimize ulaşmıştır. Sayın Çiçek’in başkanlığında Meclis’te temsil imkanı bulan siyasi partilerin eşit sayıda katılacağı bir Uzlaşma Komisyonu marifetiyle, anayasa konusundaki talepler değerlendirmeye alınabilecek ve bir neticeye ulaşılacaktır. Nitekim partimizden randevu isteyen ve geçen hafta parti temsilcilerimizle bir araya gelen AKP heyetine de benzer yorumlar yapılmıştır. Her şeyden önce anayasa hazırlığında takip edilecek şekil, usul ve üslup özelliklerinin açıklığa kavuşturulması ve arkasından da esası bütünüyle kavrayacak yaklaşımın temelinin atılması doğru ve yerinde olacaktır. Bu haliyle, Meclis’te oluşturulacak uzlaşma zeminine parti olarak katkı vermemiz ve yeni anayasa hazırlık sürecinin içinde yer almamız tabii olarak normal ve alınması gereken bir tavırdır. Biz, baştan beri, gerek anayasa değişikliklerinde gerekse de yeni anayasa hazırlığı konularında, TBMM’nin uzlaşmayı tesis eden ve sahiplenen bir yer olarak gördük ve önerilerimizi bu yönde yaptık." şeklinde konuştu.
Anayasa değişiklerinin yöntemine dair görüşlerini tekrarlayan Bahçeli, herkesin temkinli, dikkatli ve itinalı hareket etmesinin elzem olduğunu vurguladı. Katılımcılığı benimsemiş, her kesimin görüşüne değer veren, dayatmacı bir anlayıştan uzak, müzakereyi içselleştiren, şeffaflığı prensip edinmiş, gizli gündemi bulunmayan bir anayasa hazırlık süreci, başlangıç olarak meydana gelebilecek hizip ve çatışmaları etkisizleştireceğini dile getiren Bahçeli, alanlarında uzman olan değerli bilim ve fikir sahibi akademisyenlerden mutlaka yararlanılması ve bunun için de gereken girişimlerin yapıldığını memnuniyetle müşahede ettiklerini ifade etti.

Reklam
Reklam

SÜRECİ SABOTE EDECEK GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERDEN KAÇINILMALI
Başbakan Erdoğan'ın yeni anayasa için şimdiden vade biçmesi, konuyu tümüyle sahiplenen ve yönlendiren bir davranış içine girmesinin bir defa uzlaşma adap ve seyrine uygun düşmediğini savunan Bahçeli, şunları söyledi: "Uzlaşma ortamının filizlendiği bir zaman diliminde, aceleyle anayasa hazırlık çalışmalarının süresini tayin etme gayreti siyasi saygı ve nezaketi dışlayan bir davranış olmuştur. Bu hassas süreci sabote edebilecek görüş ve düşüncelerden en başta Başbakan’ın bizzat kendisi kaçınmalıdır. Bugünden, yeni anayasa hazırlık ve uzlaşma çabalarını gölgelemek ya da buna çanak tutan izharlarda bulunmak işbirliğine dönük girişimleri baltalayacaktır. Başbakan Erdoğan’ın klasik yaklaşımlarını bu kritik ve nazik dönemde bir tarafa bırakması, kriz ve sorun üreten bakış açısından uzaklaşması sürecin iyi işlemesi bakımından hayırlı olacaktır. Açıklıkla belirtmek isterim ki, bizim de niyetimiz ve hedefimiz, 12 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerinin propaganda döneminde dile getirdiğimiz gibi, yeni bir anayasanın yazılması ve milletimize kazandırılmasıdır. Bunda asla kuşkuya ya da tereddüde yer yoktur. Yeni anayasayla tazelenecek toplumsal sözleşmemiz, birlikte yaşama duygularını güçlendirerek millet varlığını kuvvetli bağlarla bir üst seviyeye taşıyacaksa, kurulacak her masanın etrafında büyük bir iftiharla sonuna kadar oturur ve sorumluluk alırız. Türk milletini esenliğe ve feraha kavuşturacak, her plana, programa siyasi rakiplerimize ait de olsa omuz vermekten gocunmayız ve herhangi bir komplekse de kapılmayız. Anayasaların kalıcı ve kapsayıcı bir toplum sözleşmesi haline gelebilmesi evvela toplumsal uzlaşmayla hazırlanmasına bağlıdır. Milletimizin hassasiyetleriyle birlikte, milli ve tarihi kabullerimizin sarsılmaması hepimizin özenle üzerinde durması gereken ilkelerdir. Parti olarak, milli duyarlılıklar haricinde, anayasaları değişmez kurallar bütünü olarak görmediğimizi ve anayasayı değiştirme konusunda menfi düşüncelere sahip olmadığımızı defaatle yineledik. Milliyetçi Hareket Partisi, 'Hukukun üstünlüğünün, insan şeref ve haysiyetinin; fikir, teşebbüs, din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olarak demokrasiyi sadece bir siyasî rejim değil, aynı zamanda bir hayat tarzı olarak görmekte; sosyal ve siyasî ilişkilerde, demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile işletilmesinin gereğine yürekten inanmaktadır.'"

Reklam
Reklam

ANAYASAYA HADDİNDEN FAZLA ANLAM YÜKLEMEK RİSK
Anayasanın her meseleyi sihirli dokunuşuyla halledecek bir özelliğe sahip olmadığının altını çizen Bahçeli, "Ya da kangren haline gelmiş siyasal ve toplumsal ilişkileri bir çırpıda düzeltebilecek süper donanımları olan esrarlı bir metin de değildir. Anayasaya haddinden fazla anlam yüklemek, üstelik karşı karşıya olduğumuz her problemin yeni bir anayasayla bitirileceğine yönelik beklenti uyandırmak büyük bir hezimete ve hüsrana meydan verme riski taşımaktadır. Anayasalar maddi ve manevi alanlarda yapılan toplumsal sözleşmenin yazılı hale getirilmesidir. Teknik ve içerik olarak; dünyanın gelmiş geçmiş en iyi anayasası yapılmış olsa da, eğer uygulama ve bağlılıkta pürüzler varsa yine bir kısır döngünün içine hapsolunacaktır. Toplumun içinde bulunduğu sosyal, siyasal, entelektüel ve ekonomik gelişmişlik seviyesi anayasanın dayandığı zeminin kalitesine ve sağlamlığına da işaret edecektir. Neresinden bakarsak bakalım, siyasi ahlakı dejenere olmuş, güven duyguları zarar görmüş ve otoriter heveslerin su üstüne çıktığı bugünkü Türkiye tablosunda, demokrasinin yazılı hukuk metinleriyle güçlendirileceğini iddia etmek ve bu yüzden dikkatleri anayasaya çevirmek hayal kırıklılıklarıyla dolu bir süreci beraberinde getirecektir. Biliyoruz ki, siyaset gerçeklerden kopmadan mesafe alıp gelişecekse, önce bunu sağlayacak zihinsel iklimin ve siyaset aktörlerinin varlığı gerekecektir. Demokratik kültürün hayat iksiri olan tahammül, hoşgörü, karşılıklı anlayış ve katılım olmadığı sürece yazılı hukuk kaidelerine bel bağlamak hiçbir sonuç ortaya çıkarmayacaktır. Kaygımız, siyaset ve düşünce hayatımızda ümit verici zihinsel değişimin ve dönüşümün emareleri görülmeden tüm olumsuzlukların müsebbibi olarak anayasanın gösterilmesinde düğümlenmektedir." dedi.

Reklam
Reklam

"CUMHURBAŞKANI GÜL'ÜN KONUŞMASI VİZYONDAN MAHRUM"
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün konuşmasını da eleştiren Bahçeli, konuşmanın vasat olduğu kadar, vizyondan da mahrum olduğunu iddia etti. Konuşmanın satır aralarının iyi okunması ve dikkatli bir şekilde tahlil edilmesini isteyen Bahçeli, "Sayın Gül; 1921 ve 1924 anayasalarından beri ilk defa millet iradesine dayanan bir anayasa yapma mesuliyetinin ve şerefinin milletin vekillerine tevdi edildiğini vurgulamıştır. Ancak bu sözlerini dile getirirken, ara dönemlerin ürünü de olsa, 1961 ve 1982 anayasalarının halk oyuyla kabul ve tasdik edildiğini nedense es geçmiş ve meseleyi gayri meşru bir durummuş gibi sunmuştur. Nitekim Sayın Gül ve içinden çıktığı AKP zihniyeti, 1982 Anayasasına göre bugünkü konumlarına ulaşmışlar ve demokrasinin işlemesi ve iktidarın doğal yollardan el değiştirmesiyle ülke yönetimine gelmişlerdir. Şurası bir gerçektir ki, anayasa demokrasinin ve millet iradesinin tam olarak karşısında olsaydı, bu şahısların oturdukları koltuklara ulaşmaları asla mümkün olmazdı. Sayın Gül, yeni anayasa yapımıyla ilgili vazife ifa edilirken, millet temsilcilerine sorumluluk ve özgüven içine hareket etmelerini tavsiye etmiştir. Hatırlatmak isterim ki, bu zamana kadar Gazi Meclis’in aziz temsilcileri her konuda sorumluluklarının şuurunda olarak özgüvenli bir şekilde görevlerini yerine getirmişlerdir. Makamı ve pozisyonu ne olursa olsun, milletvekillerine nasıl davranmaları gerektiği konusunda telkin, yönlendirme ve ikaz ancak ve ancak aziz milletimiz tarafından yapılacaktır. Bunun dışında hiç kimsenin TBMM’ne üsten bakma ve nasihat etme gibi bir hakkı ve yetkisi bulunmamaktadır. Madem demokrasi kurum ve kurallarıyla vardır ve işlemektedir, o halde millet iradesine istikamet vermeye hiç kimse cüret etmemelidir. Aziz Meclisimiz neyi nasıl yapacağını, hangi meseleler karşısında ne şekilde bir tutum takınacağını ziyadesiyle bilebilecek görgü, irfan, derin ve tarihi birikime sahiptir." diye konuştu.

Reklam
Reklam

"MİLLETVEKİLLERİNİN DÖRT DUVAR ARASINDA TUTULMASI MI ÖZGÜRLÜK?"
Bahçeli, şöyle devam etti: "Basılmamış kitapları toplatmanın neresinde özgürlük vardır? Telefon dinlemelerinin, özel hayatın gözetim altına alınmasının özgürlüklerle bağı ve bağlantısı nedir? Ses kayıtlarıyla siyaset tanzimine yönelenlerin, röntgencilikle evlere kamera yerleştiren karanlık suratların can simidi midir özgürlük? Aralarında değerli arkadaşımız İstanbul Milletvekili Sayın Engin Alan’ın da bulunduğu, milletin vekillerinin dört duvar arasında tutulması mı özgürlüktür? PKK’ya müsamaha göstermek, terörle mücadele edenlere zalimce davranmak özgürlüğün neresine sığdırılmaktadır? Uzayan mahkeme safahatları neticesinde tutuklulukları fiili mahkûmiyete dönüşenlerin içler acısı halleri özgürlüğe duyulan bağlılıktan mı kaynaklanmıştır? MHP’li belediyelere alçakça ve kalleşçe yapılan baskınların, düzmece iddiaların, parti yöneticilerimizin haksız ve mesnetsiz bir şekilde cezaevine atılmalarının nedeni bu bastırılamayan ucube özgürlük tutkusu mudur? Özel yetkili savcıların terör estirmeleri midir özgürlükten murat edilen? Devlete küfreden, millete hakaret eden, terör propagandası yapan çürümüş sözde aydınlarının, kalem sahiplerinin ve medyada yer tutmuş gazeteci müsvettelerinin itibar görmesinin ve aklanmasının adı mıdır özgürlük? ‘Kurşun adres sormalıdır’ diyerek; polise, askere yapılan terör saldırılarını haklı ve meşru göstermeye çalışan hainlerin korunması mıdır özgürlük? Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerine zarar veren küstahların alkışlandığı, ama Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’ye yönelik demokratik tepkilerin bastırılmasına siz özgürlük mü diyorsunuz? Sayın Cumhurbaşkanı her türlü özgürlükten siz neyi anlıyorsunuz?"

Reklam
Reklam

"BİZDEN KİMSE KARDEŞLİĞİN MECLİS ELİYLE BOZULMASINA GÖZ YUMMAMIZI BEKLEMESİN"
Etnik bölücülüğü meşrulaştırarak milletten ayrılma bahanesi olarak kullanılmasına MHP'nin karşı olacağını ve mücadelesinden asla geri adım atmayacağını vurgulayan Bahçeli, milletin kökeni, meşrebi, mezhebi, inancı ne olursa olsun, hiçbir ferdi dışlamaya, ötekileştirmeye ve yabancılaştırmaya tabi tutulmadığını kaydetti. Bu yalın gerçeğin aksini kim iddia ediyorsa müfterilikten ve başka maksatları gözeterek hareket eden sinsilikten muaf olamayacağını savunan Bahçeli, "Bununla birlikte Sayın Cumhurbaşkanı sözde Kürt sorununa atıf yaparak bu meselenin çözülmesi gerektiğine göndermede bulunmuştur. Çelişkiye bakınız ki, Başbakan Erdoğan bir tarafta Kürt sorunu bitmiştir derken, diğer tarafta devletin en yüksek makamı bu sözde sorunu kabul etmekte ve devam ettiğini iddia etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit haklara sahip vatandaşları arasında böyle bir ayırım ve sınıflandırma yapılmasının Türkiye’nin milli birliğini tahrip edeceği ve karşımıza etnik çatışma ve ayrışma sürecini çıkaracağı çok açıktır. Bizden hiç kimse adına ne denilirse denilsin, milli kimliğin parçalanarak yeni azınlıklar yaratılmasına izin vermemizi, bin yıllık kardeşliğin Meclis eliyle bozulmasını, ayrışma ve parçalanmaya götürecek bir çıkmaz yola göz yummamızı beklememelidir." ifadelerini kullandı.

"EKONOMİK VERİLER ALDATICI"
"Demokrasi algısını eğip bükerek, yaptıklarına meşruiyet kazandırma arayışında ve çabasında olanlara asırların emaneti olan millet hazinesini kesinlikle yağmalatmayacağımızı bildirmek bizim için namus ve vatan borcudur." diyen Bahçeli, bu büyüme oranlarının yüzeysel bir bakışla değerlendirildiğinde olumlu ve iyimser olduğunu söyledi. Ancak ekonominin makro ölçekte analizi yapıldığında işlerin hiçte sanıldığı kadar iyi gitmediğinin açıklıkla görülebileceğini ileri süren Bahçeli, rakamların aksine milletin büyük bir işsizlik ve yoksulluk sorunuyla boğuştuğunu kaydetti.
Üretmekten daha çok tüketen ve ithalata dibine kadar bağımlı olan bir ekonomik sistemin istikrarından bahsetmenin zaten mümkün olmadığını ifade eden Bahçeli, "Vatandaşlarımızın içine düştükleri borç tuzakları etkisini ve ağırlığını artmakta, gelirler azalmakta ve hayat pahalılığı hızla yükselmektedir. Özellikle enflasyonda dikkatle takip edilmesi gereken bir artış yaşanmaktadır. Kış aylarına girdiğimiz şu günlerde, haneler huzursuz, sokaklar neşesiz, anneler ve babalar üzgündür. AKP’nin seçim dönemi nedeniyle ertelediği zamları peş peşe gelmekte ve vatandaşlarımız perişan olmaktadır. Doğalgaz ve elektrikteki son zamlar bunun en açık misalidir. Vatandaşlarımızın kullandığı doğalgaza, elektriğe yapılan fahiş zamlar, hayat pahalılığını içinden çıkılmaz bir hale getirecek ve maliyetleri tetikleyerek enflasyonu daha yukarılara çekecektir." dedi.
"Başbakan Erdoğan Ortadoğu’da dünya liderliği için provalar yaparken ve Güney Afrika’ya turistik seyahatler düzenlerken, vatandaşlarımız soğuk günlerde nasıl ısınacaklarını şimdiden kara kara düşünmektedir." diyen Bahçeli, Erdoğan herkese akıl verirken, ekonomik ve sosyal sorunları sürekli hasıraltı yaptığını iddia etti. Yanlış enerji politikaları neticesinde, Türkiye'nin tam anlamıyla muhtaç ve başkalarına bağımlı hale geldiğini savunan Bahçeli, sözlerini şöyle bitirdi: "Doğu Akdeniz’de ekonomik bölge oluşturarak doğalgaz arayan küstah Rumlara, sırf inat olsun diye geri teknolojiye sahip sismik araştırma gemisi gönderen Başbakan’ın, kısas kısas yaklaşmaktan ziyade kendi enerji sahalarımızı oluşturmak için adım atması kaçınılmaz bir gerekliliktir. İddialı olmalı ve başkalarının oyunlarında rolü belli olan figüran olmaktan uzaklaşmalıdır. Beklentimiz yapılan zamların bir an önce geri alınması, bu kış aylarında vatandaşlarımızın soğuğa mahkûm edilmemesidir. Konutlarda yüzde 10’a varan ve işyerlerinde yüzde 20’ye ulaşan elektrik zamları da vatandaşlarımızın aydınlığına göz diken karanlık emellerin bir marifetidir. Enerji zamlarından dolayı Başbakan ve yandaşlarının mutlu olduğu ve bu işlerden iyi bir kazanç sağlayacakları bir gerçektir. Ne var ki milletimize bu zalimce yapılan zamların büyük bir eziyet ve külfet olacağı şüphesizdir. Doğalgaz şirketlerin umudu, elektrik dağıtım şirketlerinin kurtarıcısı ve enerji ihalelerinin yönlendiricisi Başbakan’ın, milletimize reva gördüğü zamlardan vazgeçmesi verdiği sözlerin ve vaatlerin bir gereğidir. AKP’ye oy vermiş aziz vatandaşlarım bu sefil, gaddar ve acımasız iktidarın gerçek yüzünü görmeli ve pişmanlığını mutlaka AKP’ye vuracağı şamarla ispat etmelidir.

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz