Bana parmak lazım baba...

Bazı çocuklar okumak için milyonlarca gencin yapmadığı şeyleri yapar, tırnaklarıyla tırmanır okur, "adam" olur. Bu da öyle bir öykü.

Hep vardır ya, "okuma azmi" denir. Bazı çocuklar okumak için milyonlarca gencin yapmadığı şeyleri yapar, tırnaklarıyla tırmanır okur, "adam" olur. Bu da öyle bir öykü. Bir farkla! O, okuduktan sonra adam olmadı. O zaten adam doğmuş. İşte Bingöllü Ümit'in belleklere kazınacak öyküsü.

Yer Bingöl Karlıova. Ortalık kar bora. Hava buz gibi. Tarih 12 Mart 2005. Saatler 09:36. Önce bir gürültü, ardından gelen sarsıntı. Şaşkınlık, panik, feryatlar... Deprem! Şiddeti 5.7.

Ve bir kaç dakika sonra. Zayıf yapılar çökmüş, evler yıkılmış. Çoktan unuttuğumuz Bingöl depremi. Ergörmüş Ailesi ise şanslı. Baba, anne ve üç çocukları yıkıntılar arasından sağ salim kurtuldular.

Reklam
Reklam

Birbirlerine sarılıp yaşadıklarına şükrederek ağlaştılar. Devlet koştu Bingöllüler'in yardımına hemen. Açıkta kalanlara çadırlar, kış yüzünden sobalar verildi. Onlar da bir çadır, çadıra da bir soba kurup, kurtardıkları eşyalarıyla sığındılar. Ümit henüz 5 yaşındaydı. Oyun gibiydi evlerinin yıkılması, çadır günleri. Ama bir gün o oyun cayır cayır yandı. Sobadan bir eşya, eşyadan çadır alev topuna döndü. Annesi ve iki kardeşi yanarak öldü. O, feci şekilde yanmış halde kurtarıldı.

Kurtarıldı!

Ne yazık, öylesine kötü yanmıştı ki, artık iki elini kullanamıyordu. Bedenindeki, yüzündeki yanıklar yıllardır tedavi edilmeye çalışılıyor. Haberdeki fotoğraflarda Ümit'in yüzünü onu rencide etmemek için buzluyoruz. Ancak Ümit'in kalbi, azmi o kadar güzel ki. Fotoğrafa bile gerek yok aslında.

Acılarını, yaşadığı büyük travmayı sırtına alıp yaşıtlarıyla birlikte bir yıl önce başladığı okula geri dönüyor Ümit Ergörmüş. Nasıl seviyor okumayı. Öğretmenleri ona hayran. Ümit çırpınıyor ders çalışırken, yaparken. Düşünün; ellerini kullanamayan minicik bir çocuk eline kalem almak, yazmak istiyor, kitabın, defterin sayfalarını çevirmek istiyor. Ama...

Reklam
Reklam

Babası Mustafa Ergörmüş'e yalvarıyor Ümit, bıktırana kadar istiyor. Diyor ki: Baba bana parmak lazım, parmak...

Baba çaresiz ağlıyor, ne desin elinde kalan tek yavrusuna?

Düşünüyor sonra ve karar veriyor. Diyor ki: Yanık tedavisi buralarda zor. İstanbul'a gitmeli.

Öyle de yapıyor. Alıyor Ümit'i, İstanbul'a göçüyor. Bir iş buluyor, sonra da çocuğunu tedavi edecek bir hastane. İstanbul'da bir yandan tedavi gören bir yandan okula devam eden Ümit 5. sınıfa kadar uçuyor adeta. O denli başarılı yani.

"Ah bir de parmaklarım olsa" demeyi hiç bırakmıyor. Baba oğul "ne yapılabilir" diye hep araştırıyor. Sonunda Bedensel Engelliler Vakfı'na ulaşıyorlar. Dertleri parmak. Vakfın girişimleri sonuç veriyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Plastik Cerrahi Anabilim Dalı ile temasa geçiliyor. Bölümde görevli Prof. Dr. Murat Topalan, Ümit'e diyor ki: Biz sana kalem tutacak parmak vereceğiz!

Planlar, hazırlıklar tamamlanıyor. Ümit'in ayağından 3 parmak alınıyor ve eline dikiliyor. Mucize gibi ama gerçek. Üstelik ilk ameliyat çok başarılı geçti. Doktorlar, "Şimdi diğer parmakların nakli için gerekli süreyi bekleyeceğiz" diyor. Yani diyor ki doktorlar: Ümit artık kalem tutacak, sayfaları çevirecek, saçlarını düzeltebilecek, gömleğinin, ceketinin düğmesini bile ilikleyebilecek. Yanık yüzü? Onu çok sorun etmiyor pek. Ama doktorlar o konuda da ümit veriyor: Yüzün de düzelecek...

Reklam
Reklam