25 yıllık şarkıcılık kariyerinden sonra Levent’te açtığı “My Pavyon by Cenk Eren” ile işletmeciliğe soyunan Cenk Eren’in mekânına konuk olduk. Eski pavyonları günümüze taşıyan Eren, “Ben pavyonlardan bugünlere gelmiş bir sanatçıyım, belki de o yıllara vefa borcumu ödüyorum” diyor. ışte ünlü sanatçının pavyon hikâyesi...
My Pavyon, meslek hayatının final mekânı diyebilir miyiz?
- Final gibi gözüküyor Semacığım. Çünkü ben, sekiz yıl aradan sonra sahneye çıkıyorum. Hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamıştım.
Ben seni sekiz yıl önce kuliste ağlarken bırakmıştım. Ağlıyordun, çünkü mutsuzdun, ne yapacağını bilemez bir haldeydin, tıkanmış durumdaydın...
- Evet, gerçekten öyleydim. Tıkanmıştım. Artık kendi mekânımda şarkı söylemek istiyordum. Ve bu kadar samimi bir yer bulmak, bu konsepti yaratmak istiyordum. Çünkü benim hayatımda pavyonun önemli bir yeri var. Ben Ankara’da yıllarca pavyonda çalıştım.
Şarkıcılığa pavyonda çalışarak mı başladın?
- Aynen... ılk olarak 1983 yılında, içinde konsomatrislerin olduğu bir pavyonda şarkı söyledim. Pavyondu ama son yıllarda gördüğümüz bu barlardan, gece kulüplerinden daha kaliteliydi. Eğer pavyonda kadınların masalarda oturup içki içmeleri kalitesizlikse, şu an daha beteri var. O kadınlar o masalarda oturup, sadece içki içebilirdi. Öyle müşteriyle falan kalkıp gitmezlerdi. Bu mümkün değildi yani...
- Çok güzeldi Sema... Ve bütün kadınların hayat hikâyeleri çok enteresandı. Ben o yıllarda hiç bilinmedik bir şarkıcıydım ve çok zor iş bulurdum. O dönemin çok önemli bir solisti vardı, bütün pavyonlar onu kapışırdı. Adı Afet’ti. Afet, muhteşem bir ses, olağanüstü güzel bir kadındı. Nedendir bilinmez, bana kol kanat gererdi. Çalıştığı yerlerde beni kadroya aldırırdı. Yeni bir şarkıcı olduğum için beni hiç kimse istemezdi. Afet, yıllarca beni yanından hiç ayırmadı. Onun sayesinde ekmek parası kazandım. Aklımda son üç yıldır bu proje vardı. Bu yıl bu düşüncemi hayata geçireceğim zaman, Afet’i aramaya başladım. Ve izini uzun araştırmalar sonucu buldum.
Nerede buldun?
- Afet, Anadolu’da bir kasabada yaşıyordu. Her şeyi bırakmış, orada terzilik yapıyordu. Yanına gittim, beni görünce çok şaşırdı. 54 yaşına gelmiş ama hâlâ çok güzel. “Afet ben pavyon açıyorum” dedim, “Aman ben o işleri bıraktım, istemem” dedi. Tabii durumu anlattım. İstanbul’da bir kulüp açtığımdan, kendisinin de orada şarkı söylemesini istediğimden falan söz ettim. Bir şekilde ikna ettim ve tuttum kolundan, buraya getirdim. şimdi benden önce sahneye çıkıyor. Burası açılalı yaklaşık bir ay oldu, bu sürede bin kişi gelmiştir sanırım. O bin kişinin bini de Afet için “Bu ne muhteşem ses! Bu ne hanımefendi şarkıcı!” diye iltifatlar yağdırıyor. Afet, bir anda İstanbul’un sevgilisi oldu. ışte baktığınız zaman, pavyonlardan böyle şarkıcılar çıkıyor. Onun elinden zamanında birileri tutsaydı, inanın bugün üstüne kimse geçemezdi. şimdi biz onunla çok keyifli bir şey yapıyoruz. Benden önce çıkıyor, şarkı söylüyor, eğleniyor. Gittiği yere kadar böyle gideceğiz. Daha sürprizlerim var. 4-5 kişiyi daha İstanbul’a getireceğim, onları da müşterilerime seyrettireceğim.
Biraz önce dedin ki, şimdiki gece kulüpleri o dönemin pavyonlarından daha fena, daha kalitesiz... Biraz açalım mı bunu, eğlence hayatında neler değişti Cenk?
- 1950’li, 60’lı yıllarda pavyonlara insanlar aileleriyle birlikte gidermiş. Canlı müziklerin olduğu eğlence mekânlarıymış pavyonlar. 1960’tan sonra işin içine böyle konsomatrisler falan girince, adı kötüye çıkmış. Sadece erkeklerin gittiği, kadınlarla oturup içki içtiği bir mekân haline gelmiş. Ne olmuş yani? Erkek gitmiş, kadınlarla içki içmiş. Olay orada bitiyor zaten. şimdiki zamana gelelim... Erkekler gece kulübüne gidiyor, kadınlarla beraber içki içiyor, sonra geceye devam ediyorlar. Pavyonda böyle bir şey asla olmaz. Geceye devam edilmez... O zaman pavyon kötüyse, tamam kötü. Ben o kötü pavyonu tekrar burada açtım. Bir de pavyonlarda asla kavga gürültü olmaz. ınanılmaz bir saygı vardır. Kimse kimseye yanlış bir şey yapmaz.
Ankara’daki pavyon hikâyelerini merak ediyorum aslında...
- Çok hikâyem var. Mesela benim çalıştığım dönemlerde pavyonlarda çok önemli isimler vardı; Bedia Akartürk, Müslüm Gürses... Çok kaliteli yerlerdi pavyonlar. Neden biliyor musunuz, pavyonda sahne alabilmeniz için çok iyi şarkı söylemeniz gerekirdi çünkü. Kötü sesli kimse pavyonda sahne alamazdı.
Seni en çok ne etkilemişti peki?
- Bir Asuman Abla vardı. Çok iyi Türk sanat müziği sanatçısıydı ve beni çok kollardı. Bundan sekiz yıl önce bir arkadaşım kanser olmuştu ve tedavi görüyordu. Onu ziyaret etmek için hastaneye gittiğimde, yan tarafında yatan hasta dikkatimi çekti. “Bu hanımı nereden tanıyorum” diye düşünürken, Asuman Abla olduğunu fark ettim. Hemen gidip kendimi tanıttım. O kadar şık, o kadar güzel bir hanımdı ki, sana anlatamam. Oturup sohbet ettik ve bana, “Sende vardır, bana eski resimlerimden bulabilir misin?” dedi. Ankara’da annemin evinde aradım ve resimlerini buldum, İstanbul’a getirdim. Resimdeki hali çok güzeldi. Üzerinde göğüs dekoltesi olan çok şık bir tuvalet vardı. “Asuman Abla bu resimleri neden istedin?” diye sorduğumda, “Ah Cenkciğim, benim artık göğüslerim yok” dedi. Bir süre sonra da vefat etti zaten. O anı hiçbir zaman unutamam. Çalışma şartları tabii ki zordu. Belli bir saatten sabahın körüne kadar oturup, dert dinliyorlar, sohbet ediyorlardı. Hepsinde gördüğüm tek bir şey vardı, çocuklarını bu alemden uzak tutuyorlardı. Çoğunun çocukları zaten annelerinin pavyonda çalıştığını bilmezdi. Ve inan Semacığım, hepsi çocuklarını en iyi okullarda, yurtdışında falan okuturdu. Kimse, pavyonda çalışan insanlara namussuz diyemez. ıçlerinde tabii ki çürük elmalar vardır ama genelinde hepsi çok namusluydu.
Bir anlamda pavyon, senin de hayatın...
- Kesinlikle! O yüzden açtığım mekânın adı bilmem ne kulüp değil de pavyon. Neden pavyon? Belki de geçmişle yüzleşmek, hesaplaşmak istedim, bilemiyorum... Ben hiçbir zaman pavyondan geldiğimi söylemeye utanmadım. Çünkü önemli olan, nereden geldiğiniz değil, nerede olduğunuzdur. Ben burada bir samimiyet gördüm. Bir kere kadınlar pavyonu çok merak ediyor ama gidemiyorlardı. Ben de “ışte merak ettiğiniz pavyon bu” dedim ve bildiğiniz pavyonu açtım. ıçinde bir tek konsomatrisler eksik, o kadar. Var da, onlar cansız mankenler. (Gülüyor) Dekorundan mönüsüne kadar bildiğiniz pavyon burası. Yanar dönerli meyveleri geliyor, alevli çam fıstıkları geliyor, şampanyalar açılıyor vs...
Burası pahalı bir pavyon mu?
- My Pavyon, pahalı bir mekân değil. Burada fiyatlar 125 ile 150 TL arasıdır. Onun üzerinde bir fiyat gelirse, buradan söylüyorum gelip beni bulsunlar.
Pavyon kapatma raconu vardır ya, burası da kapatılabilir mi?
- (Gülüyor) Kapatılabilir ama gruplar kapatabilir. Öyle bir kişi, iki kişi kapatamaz. şimdi 80 kadın toplanıp, “pavyon kapattık” diyerek, burayı kapatıyor. Çünkü gelip, rahat rahat eğlenebiliyorlar.
Sen uzun yıllar ızzet Çapa ile çalıştın. İzzet senin mekânına geldi mi?
- Beni ilk arayıp, tebrik edenlerdendir ızzet. Geçtiğimiz haftalarda geldi, rezervasyonsuz olduğu için yer bulamadı, sinirlendi. “Yer yok işte” dedik. ızzet benim kadim dostumdur. Hatta ondan fikirler de alırım. O, İstanbul’un eğlence hayatının nabzını tutar. Gece hayatının dahi çocuğudur. Benim öncelikli işim, şarkıcılık. ızzet, işletmecidir. Ben burada hem şarkıcılık hem de işletmecilik yapıyorum ama İstanbul çok büyük, herkese yeter.
Şubeler açmayı hedefliyorum. My Pavyon’u yazın Çeşme ve Bodrum’a götürmeyi düşünüyorum. Ama İstanbul’da farklı isimlerle değişik yerlerde pavyon açacağım. şimdi, önümüzdeki yıl için başka bir projem var. Başka bir eğlence tarzı olacak ama o da çok ses getirecek. ınsanların “aa biz nasıl gideceğiz” diyecekleri bir mekânı İstanbul’un göbeğinde açacağım. Ben sevdim bu işletmeciliği. Tabii yanımda Ali Sayar ile Sabi Totah var. Onların desteği de çok büyüktür. Ben hep sahne üzerinde geliştim ve büyüdüm. Hayatta yapabildiğim en güzel şey, şarkı söylemek ve eğlendirmek. Ara sıra kızıp bırakmak istiyorum ama sahne üzerinde ölmek istiyorum. Öyle de olacak galiba. (Gülüyor) Her şeyi bir kenara bırakın, ben burada 100-150 kişiye ekmek parası kazandırıyorum. Bu çok büyük bir hazmış. Burada benimle birlikte çalışan personel gözümün içine bakıyor ve o kadar mutlular ki. Çünkü ailelerine ekmek götürebiliyorlar. Ben şimdi daha çok mekân açıp, daha çok insana iş kapısı olmak istiyorum.
ANNEM PAVYONA DÜŞTÜM DİYE ÜZÜLDÜ
Basında pavyon haberleri falan çıkmaya başlayınca annem aradı, “Oğlum Ankara’ya gelir misin?” dedi. Ben de telaşlandım tabii, bir şey oldu zannettim. Neyse, eve vardım, annem karşısına aldı beni, bir zarf uzattı. Zarfı açtım, baktım içinde para var. “Bu ne anne?” dedim. Bir iç geçirip, “Oğlum, baban çok üzüldü. Yine pavyonda çalışmaya başlamışsın. Paran yok galiba, al bununla idare et, biz sana yine yardım ederiz” dedi. (Gülüyor)
Sema EREN