Bu dönemde, faiz oranı riski ve kur riski için sermaye yükümlülüğü ise bir önceki döneme göre sırasıyla yüzde 2.9 ve yüzde 11.4 oranında artış gösterdi. Bu durum özellikle kur riskinin belirgin bir şekilde arttığına işaret etti.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu(BDDK), 2010 yılı Eylül ayı Finansal Piyasalar Raporu’nu yayımladı. Buna göre 2010 yılının üçüncü çeyreğinde bankacılık sektörünün piyasa riskine esas tutarı, 2010 yılı ikinci çeyreğine göre yüzde 4.14?lük artışla, 29.7 milyar TL’ye ulaştı. Bankacılık sektöründe 7’inci ve 8’inci aylar itibarıyla düşüş gösteren piyasa riskine esas tutarın 9’uncu ay itibarıyla yeniden yükseldiği görüldü. Piyasa riskinin bileşenlerine ilişkin sermaye yükümlülüğü değerleri incelendiğinde, bu dönemde kur riski ve faiz oranı riski için sermaye yükümlülüğünün bir önceki döneme göre sırasıyla yüzde 11.3 ve yüzde 2.9 oranında arttığı görüldü. Bu gelişme, söz konusu dönemde sektörün maruz kaldığı kur riski ve faiz oranı riskinin, bir önceki döneme göre yükseldiğini gösterdi. Hisse senedi pozisyon riski sermaye yükümlülüğünde ise bir önceki döneme göre yüzde 4.9’luk bir düşüş gerçekleşti.
ARTAN SERMAYE HAREKETLERİ, KUR DENGESİZLİĞİNE KATKIDA BULUNDU
Rapor’da küresel ekonomik gelişmelere yönelik tespitlerde de bulunuldu. Buna göre küresel ekonomik gelişmeleri son dönemde şekillendiren ana hususlardan ilki, küresel toparlanmanın gelişmiş ekonomilerden kaynaklanan nedenlerle yavaşlamış olması ve finansal piyasalarda kırılganlıkların devam etmesi oldu. Küresel ekonomik aktivitedeki mevcut dengesizlik, gelişmiş ekonomilerin gevşek para politikası uygulamalarını sürdürmelerine yol açtı. Küresel sermaye akımlarının güçlü bir biçimde yükselen piyasalara yönelmesinde bu husus etkili oldu. Artan sermaye hareketlerinin global ölçekteki kur dengesizliklerine katkısı olduğu görüldü. Gelişmekte olan ülkelerdeki artan varlık fiyatları yeni bir balon oluşması riskine işaret etti. Krizden çıkış stratejisi olarak kullanılan maliye politikasının yeniden sıkılaştırılmasının büyüme üzerindeki etkileri, önümüzdeki döneme ilişkin belirsizlik unsurlarının başında geldi.
CARİ AÇIK HIZI İVMELENDİ
Türkiye’de iktisadi toparlanmanın öngörülenden iyi seyretmesi, mali disiplinin kararlılıkla sürdürülmesi ve ülke notunun iyileşmesiyle, Türkiye’ye olan güven arttı ve bollaşan küresel likidite, sermaye girişlerini artırdı. Türkiye, yükselen piyasa ekonomileri içerisindeki portföy yatırımı girişi bakımından baş aktör ülkelerden biri oldu. Söz konusu portföy yatırımcılarının risk iştahının yüksek olduğu ve kısa vadeli bakış açısına sahip oldukları umulmamakla birlikte, spekülatif amaçlı davranışların takibi açısından yakın izleme yapılmasında yarar görüldü. Bu gelişmelere paralel olarak, piyasa faizlerinde düşüş, hisse fiyatlarında yükseliş ve Türk Lirasında değerlenme görüldü. Bu koşullar altında, artan kredi hacmi ve iç talepteki toparlanma, zayıf seyreden dış taleple birleşince, cari açık hızı ivmelendi.
YABANCI PARA NET GENEL POZİSYONU 3.47 MİLYAR TL
Haziran 2010 itibarıyla 1.14 milyar TL olan sektörün yabancı para net genel pozisyonu (YPNG) Eylül 2010 itibariyle 3.47 milyar TL olarak gerçekleşti. Bu dönemde sektörün YPNG/özkaynak oranı ise yüzde 0.9’dan yüzde 2.7’ye yükseldi. Yapısal faiz oranına ilişkin analizlere göre, 2010 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre, 1 aylık Türk parası açık faiz pozisyonunda azalış ve 1 aylık yabancı para açık faiz pozisyonunda artış görüldü. 1-3 aylık Türk parası fazla faiz pozisyonu ise azaldı ve açık pozisyona döndü. Yabancı Para açık faiz pozisyonu ise azaldı. Eylül 2010 itibariyle, 1 aylık Türk parasında 120.1 milyar TL, 1 aylık yabancı parada 61.8 milyar TL, 1-3 aylık Türk parasında 1.1 milyar TL ve 1-3 aylık yabancı parada 10.2 milyar TL açık gerçekleşti.
TOPLAM LİKİDİTE YETERLİLİK ORANLARI ARTTI
2010 yılının üçüncü çeyreğinde, bankacılık sisteminde birinci vade dilimine ilişkin yabancı para ve toplam likidite yeterlilik oranları bir önceki çeyreğe kıyasla arttı. Söz konusu dönemde katılım bankalarının likiditesindeki artış diğer banka gruplarına göre daha belirgin oldu. İkinci vade dilimine ilişkin likidite yeterlilik oranlarında da benzer şekilde iyileşme meydana gelmiş olup, likidite bileşenlerinden türev işlemlerin hacmi son dönemlerdeki en yüksek seviyesine ulaştı. Bankaların varlıkları ve yükümlülükleri arasındaki likidite dengesinin izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla hesaplanan ve yasal alt sınırı yüzde 7 olan stok değer likidite oranı, yüzde 10 civarındaki yatay seyrini sürdürdü.
Kredi yoğunlaşması analizi, Eylül 2010 itibarıyla bankaların özkaynaklarının yüzde 10’undan büyük kredilerin toplamının özkaynaklara oranının, 2010 yılı ikinci çeyreğine göre 4.1 puanlık azalışla yüzde 30.8’e, kredilere oranının ise 0.9 puanlık azalışla yüzde 7.4’e gerilediğini gösterdi. Halihazırda kredilerin yüzde 47.7’si 1 milyon TL’den büyük tutarlı olduğu belirlendi. Bununla birlikte kredi müşterilerinin yüzde 98’i 51 bin TL’den az tutarda kredi kullandı. Kredi yoğunlaşması sektörel bazda incelendiğinde ise toplam kredilerin yüzde 31.9’unun, konut, ihtiyaç ve diğer tüketici kredileri ile kredi kartlarından oluştuğu görüldü. Söz konusu kredi türlerinin müşteri sayısının yüksek olması sektörün yoğunlaşma riskini azaltan bir unsur olarak olumlu değerlendirildi.
TÜRKİYE EKONOMİSİNE GÜVEN PERÇİNLENDİ
İşgücü piyasasında ılımlı bir düzelme görülürken, tarımsal fiyatların baskısına rağmen enflasyonist riskler öngörülmedi. Avrupa ülkelerine göre daha istikrarlı borçlanma ve maliye politikasının uygulanması, Türkiye ekonomisine olan güveni perçinledi. Küresel krizin derinleşmesine neden olan hususlardan biri olan hanehalkı borç yükünün GSYH oranının Türkiye’deki seyri, gelişmiş ekonomilere göre çok düşük olup, bu alandaki riskler yönetilebilir düzeyde gerçekleşti Türkiye’deki reel kesim şirketlerinin toplam borç özkaynak oranı ise muadil ekonomilere göre düşük olduğundan, şirketler kesiminden kaynaklanabilecek riskler sınırlı oldu. Söz konusu göstergeler, küresel krize rağmen hanehalkı ve şirketler kesiminde hala güçlü bir finansal derinleşme fırsatının varlığına işaret etti. Türk finansal sisteminin bu göreli sağlamlılığının korunacağı beklentisiyle, ulusal ve küresel yatırımcıların söz konusu potansiyelin farkında olarak yatırımlarına yön vermeleri, Türkiye’nin güçlü konumuna katkı yapacağı öngörüldü.
SEKTÖRÜN AKTİF BÜYÜKLÜĞÜ SINIRLI BÜYÜME GÖSTERDİ
Finansal sektörün aktif büyüklüğü, bir önceki üç aylık döneme göre sınırlı bir büyüme gösterdi ve sektörün toplam aktifleri Eylül ayı itibarıyla 1 trilyon 152.8 milyar TL’ye ulaştı. Finansal sektörün ekonomik büyüme sürecine etkisi dikkate alınarak sektörün büyüme trendini devam ettirmesi önemli bir gelişme oldu. Finansal sektör içinde faktoring ve tüketici finansman şirketleri görece yüksek büyüme performansı gösterirken menkul kıymet yatırım fonları ve gayrimenkul yatırım ortaklıklarının aktif büyüklüğü küçüldü. Finansal sistemde büyümenin sürdürülmesi, risk yönetiminin geliştirilmesi ve bütünleşik bir yapının oluşturulması için özellikle sigortacılık sektörünün katkısı önemli görüldü.
KLASİK ŞUBE KANALI VE PERSONEL BİLEŞENİNDEKİ GELİŞME YAVAŞLADI
Bankacılık sektörü, 2010 yılının üçüncü çeyreğinde büyümesini devam ettirmiştir. Ancak, büyüme sürecinde alternatif kanallara ve etkinliğe olan yönelimin artması, klasik şube kanalının, özellikle personel bileşenindeki gelişmenin yavaşlamasına yol açmaktadır. Sektör için maliyet, etkinlik ve rekabet anlamında olumlu olan bu yönelim, mevcut makroekonomik yapıda, istihdam ve yurtiçi istihdama dayalı olarak katma değer yaratma anlamında uzun vadede olumsuz olarak değerlendirilebilmektedir. Sektörün önümüzdeki dönemde erişim kanalları, müşteri kitlesi ve ürün çeşitliliğini artırarak yurt içi ve yurt dışındaki potansiyel büyüme olanaklarını kullanması bekleniyor.
SERMAYE YETERLİLİĞİ RASYOSU YASAL SINIRIN ÜZERİNDEKİ SEYRİNİ SÜRDÜRDÜ
Sektör genelinde sermaye yeterliliği rasyosu, yasal sınırı ve hedef oranı epeyce aşan seviyelerdeki seyrini devam ettirdi. Likidite göstergesi, 2009 yılından mevcut döneme kadar yüzde 40’ın üzerinde bir oran izlerken, yabancı para net genel pozisyonu, kapalı pozisyonda gerçekleşti. Bilanço dışı işlemlerde son dönemlerde gözlenen büyüme eğilimi, ikinci çeyrekte ivme kazandı ve bilanço dışı işlemlerin bilançoya oranı üçüncü çeyrekte yüzde 100’ü geçti. Söz konusu eğilimin sektör üzerinde risk arz eder boyutlara ulaşması halinde, koruyucu önlemler gecikmeksizin alınacak ve gerekli politikalar uygulamaya konulacak.
BANKACILIK SAĞLAMLIK ENDEKSİNİN DALGALANMA ARALIĞI GENİŞLEDİ
Mayıs 2007-Ekim 2010 dönemi ortalaması 100 olarak hesaplanan yeni bankacılık sektörü sağlamlık endeksi, en yüksek değerlerini 2007 yılının ikinci döneminde alırken, 2007 yılının dördüncü çeyreğinde girdiği negatif yönlü eğilimini, 2008 sonuna kadar sürdürdü. Endeks 2009 ikinci çeyreğe kadar toparlanma eğilimi gösterdikten sonra, bir yıllık bir dönem için dar bir bantta dalgalanma sürecine girdi. Ancak, 2010 yılı Nisan ayından sonra endeksin dalgalanma aralığı genişledi ve sadece negatif yöndeki alanla sınırlı kaldı.
SENDİKASYON VE SEKÜRİTİZASYON KREDİLERİ YENİDEN ARTMA EĞİLİMİNE GİRDİ
Bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü Eylül ayı itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16.2 büyüdü. Sektördeki kredi genişlemesi mevcut dönem için, işletme kredilerinin 2010 yılının ikinci çeyreğinde ortaya koyduğu bir dönemlik “patlama” dışında herhangi bir kredi patlamasına işaret etmedi. Bankacılık sektörünün yabancı kaynaklarında mevduatın ağırlıklı olması borçlanma yapısının güçlülüğü ve riskin yönetilebilir düzeyde olduğunu ortaya koydu. Mevduatın ortalama vadesindeki kısalığa rağmen istikrarlı artış eğilimi sektöre güveni teyit etti. Diğer yabancı kaynaklardan olan yurt dışından sağlanan sendikasyon ve seküritizasyon kredilerinin yeniden artma eğilimine girmesi ve banka tahvil veya bono ihraç girişimlerinin başlaması sektörün kaynak yapısının çeşitlenmesine olumlu etkilerde bulunacağı öngörüldü.
BANKACILIK DIŞI FİNANSAL KESİMİN GENEL GÖRÜNÜMÜ OLUMLU GERÇEKLEŞTİ
Yılın üçüncü çeyreğinde bankacılık dışı finansal kesimin genel görünümü olumlu gerçekleşti. Özellikle faktoring şirketlerinin yüksek büyüme performansını sürdürdükleri görüldü. Finansal kiralama şirketlerinin büyümesindeki duraklama banka dışı finansal kesim içindeki payının azalmasına neden oldu. Söz konusu yapı, finansal kiralama yoluyla yatırım yapan sektörlerin büyümesini olumsuz etkileyen unsurlardan biri olarak dikkat çekti. Sektörün finansal sağlamlık göstergeleri genel olarak olumlu bulunmakla birlikte sektörde zarar eden şirket sayısının arttığı görüldü. Tüketici finansman şirketleri ve varlık yönetim şirketleri büyüme eğiliminde olup, sektör içindeki paylarını korudu, karlılıklarını devam ettirdi.
TAKİBE DÖNÜŞÜM ORANI GERİLEMEYİ SÜRDÜRDÜ
Bankacılık sektörü kredi riskine ilişkin en önemli gösterge olma niteliği taşıyan takibe dönüşüm oranında (TDO) 2010 yılı itibarıyla gözlenen düşüş eğilimi devam etti. Haziran 2010 döneminde yüzde 4.4 olan TDO, Eylül 2010 dönemi itibarıyla yüzde 4.3’e geriledi. Söz konusu düşüşte aynı dönemde tahsili gecikmiş alacak tutarındaki artışın yüzde 0.6 ile sınırlı kalmasının etkili olduğu görüldü. Kredilerin takip sürecinin iyileştirilmesinin sektörün TDO’sunu düşüreceği, aktif kalitesini yükselteceği ve bu yolla mikro ve makro çerçevede ülke ekonomisine olumlu yönde katkı sağlayacağı düşünülüyor. Sektörün geneli paralelinde, bireysel kredilerin ve KOBİ kredilerinin takibe dönüşüm oranları da düşmeye devam etti. Söz konusu oranlar sırasıyla yüzde 4.8 ve yüzde 5.5’e geriledi. Ticari ve bireysel konut kredilerinin toplam içindeki payının düşüklüğü ve konut kredilerinin takibe dönüşüm oranının diğer kredilere göre düşük seviyelerde olması dikkate alındığında bankacılık sektörünün konut kredileri bağlamında büyüme potansiyeline sahip olduğu öngörüldü. Söz konusu gelişmelerin bankacılık sisteminin maruz kaldığı kredi riski bağlamında olumlu olduğu değerlendirmesi yapıldı.
KALKINMA VE YATIRIM BANKALARININ SERMAYE YETERLİLİK ORANI 1.5 PUAN AZALDI
Bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu (SYR), bir önceki çeyreğe göre 0.1 puanlık bir artış göstererek Eylül 2010 itibarıyla yüzde 19.3 düzeyinde gerçekleşti. Yılın üçüncü çeyreğinde risk ağırlıklı varlıklar ile özkaynaklardaki artış paralellik arz etti. Özkaynaklar yüzde 4.8 artarken, risk ağırlıklı varlıklar yüzde 4 düzeyinde artış gösterdi. Söz konusu dönemde mevduat ve katılım bankalarının SYR’leri sırasıyla 0.2 ve 0.7 puan artarken; kalkınma ve yatırım bankalarının SYR’sinin 1.5 puan azaldığı görüldü. Sermaye yeterlilik oranlarının gelişimi diğer ülkelerin göstergeleri de göz önünde bulundurulduğunda Türk bankacılık sektörünün ihtiyatlı yaklaşımının devam ettiği, olası şoklara karşı güçlü bir sermaye yapısı ve dayanıklılığı sürdürme iradesini yeniledikleri görüldü. Ana sermayenin toplam sermaye içindeki payının yüksekliği, küresel bazda bakıldığında Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısının kalitesine işaret etti.
KARLILIKTAKİ ARTIŞ FAİZ DIŞI GELİRLERLERDEKİ ARTIŞTAN KAYNAKLANDI
Bankacılık sektörünün dönem net karı, 2010 yılı üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7.3 oranında artarak 16.9 milyar TL düzeyine ulaştı. Karlılıktaki artış, temel olarak faiz dışı gelirlerdeki artıştan ve takipteki alacaklar özel provizyonundaki düşmeden kaynaklandı. Söz konusu dönemde net faiz gelirlerinde 2.5 milyar TL azalış görüldü. 2010 yılı ilk çeyreğine kadar kredilerden alınan faiz gelirlerindeki düşme hızının, mevduata ödenen faiz giderlerindeki düşme hızının oldukça gerisinde olduğunu gösterdi. 2010 yılı ilk çeyreğinden itibaren kredilerden alınan faiz gelirleri, mevduata ödenen faiz giderlerinden daha yüksek bir hızla azaldı ve gelir-gider marjı, belirtilen dönemden itibaren düşüş gösterdi. Ülkeler bazında aktif karlılığı (ROA) ve özkaynak karlılığının (ROE) gelişimi incelendiğinde Türk bankacılık sektörünün karlılığının birçok ülkeye göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Kriz döneminde bankaların elde ettikleri kârları bünyelerinde bulundurmaları sektörün sermaye yapısının güçlenmesini sağlamış, risklere karşı dayanıklılığı arttırdı.
OLASI ŞOKLARDA SEKTÖRÜN SERMAYE YETERLİLİĞİ GÜÇLÜ KALDI
Stres testi çalışması kapsamında uygulanan duyarlılık ve senaryo analizleri sonuçları, risk faktörlerine uygulanan olası şoklarda sektörün sermaye yeterliliğinin güçlü kaldığını gösterdi. Duyarlılık analizi sonuçlarına göre, bankaların toplam ticari porföyünün değerinin faiz oranı değişimlerine olan duyarlılığı bir önceki döneme göre arttı, hisse senedi fiyatı değişimlerine olan duyarlılığı ise bir önceki döneme göre azaldı. Ayrıca bilanço içi pozisyonlardan kaynaklanan kur riskine olan duyarlılığın da arttığı gözlemlendi. Ekonometrik model kullanılarak hazırlanan senaryo testlerinde ise, tahmini toplam zararın en yüksek olduğu senaryonun, yüksek faiz artısı senaryosu olduğu gözlendi. İMKB’de düşüşe iliskin senaryolarda, tahmini zarar kısıtlı kaldı.(ANKA)