Barış ve Demokrasi kazanacak

Bazı sivil toplum kurumları adına İnönü parkında bir basın açıklaması yapan Güven Boğa şunları söyledi;Emek Partisi Adana İl Başkanı Sevil Aracı ve İHD Genel Merkez yöneticisi Tugay Bek 18 Mayıs 2011 tarihinde BDP il Binası önünde yapılan basın açıklamasına katılmaları nedeniyle Adana 8.Ağır Ceza mahkemesinde 11.12.2012 tarihinde görülen karar duruşmasında bir hakimin ceza verilmesine şer koymasına rağmen oy çokluğuyla üç yıl, bir ay, on beş gün ceza almışlardır.

Aracı ve Bek’in katılmış olduğu basın açıklaması 18 Mayıs 2011 tarihinde BDP Adana İl Binasının önünde, o dönem bağımsız milletvekili adayı olan Murat Bozlak ile siyasi parti ve kitle örgütü yöneticilerinin de katılımıyla Maya Der (Mezopotamya Yakınlarını Kaybedenler Derneği) tarafından gerçekleştirilmişti.

Yapılan basın açıklamasının içeriğinde ölümlerin herkesi üzdüğü, artık silahla, kanla bir yere varılamayacağı, barışın bir an önce tesis edilmesi gerektiği gibi düşünceler dile getirilmiş, yapılan basın açıklamasının içeriğinde herhangi bir örgütün propagandası ya da şiddet çağrısı yapılmamış, şiddetin son bulması, ülkede barışın tesis edilmesine vurgu yapılmıştır.

Ayrıca basın açıklamasının ardından Bağımsız Milletvekili Adayı Murat Bozlak da benzer düşünceleri dile getirmiş daha sonra kitle açıklamanın ardından olaysız bir şekilde dağılmıştır.

Arkadaşlarımız barış talebine destek olmak düşüncesi ile söz konusu olan bu basın açıklamasına katılmışlar ve ardından dün görülen karar duruşmasında olduğu gibi barış istemi mahkum edilmiştir.

Avukat Tugay BEK ağırlıklı olarak Kürt Sorunu eksenli siyasi davalarda, Sevil Aracı ise kadın ve kadına yönelik şiddet davalarında yoğunlaşmış hukukçulardır. Bunlarla birlikte, daha özgül yanıyla; işkence ve insan hakları ihlâllerinde sık sık emniyet güçleriyle karşı karşıya gelmiş olan bu insanlar; bu yönüyle yıllardır, devletin ve egemenlerin özel bir hassasiyetle üzerinde durduğu Adana’da hedef konumunda tutulmaktaydılar. Bu davanın bu şekilde sonuçlanmış olması bizleri şaşırtmamıştır. Bu ve benzeri davalar ile egemenler demokrasi, insan hak ve özgürlükleri mücadelesinin unsurlarını sindirmek kendilerine dikensiz gül bahçesi yaratmayı hedeflemektedirler.

İnsan hakları, sadece insan olmak nedeniyle, sahip olunan haklar olarak devlet hukukundan önce gelirler ve bağımsızdırlar. Bireyin eksiksiz gelişimi için gerekli bir koşul olarak insan hakları ancak demokratik bir düzen içerisinde kendi yerini bulur. İnsan hakları kurallarında eşitlik temeli vardır, evrenseldir ve bu nedenle yüksek ahlaki niteliğe sahiptir.

İnsan onurunu güvenceye alan bütün kurallar insan hakları kapsamına girer. İnsan onuru ise, hukuk kurallarının adalete uygunluğunu, alınan kararların doğruluğunu ölçmenin en önemli aracıdır. İnsan değerini korumayı ve insanın maddi ve manevi gelişmesini amaçlayan üstün kurallar bütünü olarak insan hakları kuralları, bütün ülkelerde devlet birey ilişkilerinin belirleyicisi, uluslararası düzlemde de dünya barışı ve adaletinin temelini oluşturur. Hiç kimse, hiç bir kuruluş ya da devlet, "özgürlükleri yok etme" özgürlüğüne sahip değildir. İnsan haklarının yok edilmesini amaçlayan hiçbir kural ya da eylem geçerlilik kazanamaz. Hakların kullanılmasında bireyin zarar görmemesi, zedelenmemesi devletin gözetimi ve sorumluluğu altındadır. İnsan haklarının korunması öncelikle bireyin korunması anlamına gelir ve bu korumanın birinci derecede sorumluluğu devlete aittir.

Temel uluslararası sözleşmelere taraf olmasına rağmen Türkiye‘de insan haklarının geliştirilmesi konusunda hiçbir ciddi çabaya girilmediği gibi arkadaşlarımızın dünkü karar duruşmasında da görüldüğü gibi her geçen gün ihlaller artmakta, yaşam alanlarımız tehdit edilmektedir.

Dün verilen cezalar bir kez daha göstermektedir ki gerek Terörle Mücadele adı altında yapılan uygulamalar gerek Türk Ceza Kanunu maddelerine göre düşünceyi ifade etme özgürlüğü yok edilmekte ve ağır suç kapsamında tutulmakta, insanlar yargılanmakta, ceza almakta ve cezaevlerine konmakta olduğu açıklandı.