Hürriyet gazetesi yazarı Murat Yetkin'in, 'Putin Ankara’dayken Barzani’ye kuşatma başlıyor' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
BARZANİ’NİN KÜRT BAĞIMSIZLIK REFERANDUMU BU DEFA DA ORTAK AÇIKLAMAYI KURTARDI
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün Ankara’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşme sonrasındaki açıklamada da, tıpkı bir hafta önce Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile olduğu gibi Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğü dışında bir şey yoktu.
Mesud Barzani’nin Kürt bağımsızlık referandumu bu defa da ortak açıklamayı kurtardı. Ama bu durum Barzani’yi bugünden itibaren modern zamanlarda eşine az görülür bir kuşatmaya bugünden itibaren maruz kalmaktan kurtaramayacak gibi.
Erdoğan ve Putin basın toplantısı değil, basın açıklaması yaptılar; soru alınmayınca basın toplantısı denilemiyor, malum.
İşin turizm ve saire kısmını bir kenara bırakabiliriz. Çünkü uçak düşürüldükten sonra dibe vuran turizmin Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev ve Cavit Çağlar’ın devreye girmesiyle eski düzeyine dönmesini 10 kattan fazla artış diye sunmak da tabii mümkün ama ancak teselli kabilinden mümkün.
S-400 FÜZELERİ ALIMI KONUSUNDA DAHİ AÇIKLAMA YAPILMADI
Erdoğan ve Putin’in içeride baş başa Irak ve Suriye dışında başka ne konuştukları, tıpkı Erdoğan-Trump görüşmesinde olduğu gibi açıklanmış değil. Hatta o kadar köpürtülen S-400 füzeleri alımı konusunda dahi açıklama yapılmadı.
Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki referandum konusunda ise toprak bütünlüğüne vurgu dışında bir ayrıntı yok, bir tek Rusya Dışişlerinin dün Irak’ın bütünlüğü içinde kalmak şartıyla Kürtlere daha fazla özerkliğe göz kırpan açıklamasına atıf var.
BARZANİ LİDERLİĞİNDEKİ KÜRT ÖZERK BÖLGESİNİN DENİZE ÇIKIŞI YOK
Ama Putin’in ziyaretinin bugün, 29 Eylül itibarıyla Kürt bölgesine onu çevreleyen üç hükümet tarafından başlatılacak bir tür kuşatmayı nasıl etkileyeceğine dair bir işaret yok.
Irak’ta Barzani liderliğindeki Kürt özerk bölgesinin denize çıkışı yok; dolayısıyla etrafındaki üç devletin egemenlik alanlarıyla çevrili vaziyette: Türkiye, İran ve Irak.
HABUR SADECE KÜRT BÖLGESİNE AÇILMIYOR AMA...
Her üç ülke de bugünden itibaren Kürt bölgesine sivil havacılık uçuşlarının durdurulacağını ilan etti; belli başlı bütün havayolu şirketleri de buna uyacağını açıkladı. İran zaten ilk günden hava sahası ve kara sınırlarını Kürt bölgesine yapılacak seyahatlere kapamıştı. Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, Başbakan Binali Yıldırım ile dün itibarıyla bütün petrol anlaşmalarının Erbil üzerinden Bağdat üzerine alınması konusunda anlaştıklarını açıkladı. Rusya’nın Gazneft şirketi güvenlik koşulları nedeniyle Halepçe civarındaki kuyularda faaliyeti durdurduğunu duyurdu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan (“Yiyecek bulamayacaklar” gibi çok uygun düşmeyen bir öfke belirtisiyle beraber) Habur sınır kapısının da her an kapatılabileceğini açıkladı. Gerçi Habur sadece Kürt bölgesine açılmıyor ama oraya giden bütün ihraç ürünleri oradan geçiyor. Irak özel kuvvetleri Türk ordusunun bir haftadır Habur civarında yaptığı tatbikata katıldı, ortak güç gösterisi kabilinden. Dışişleri dün Türk vatandaşlarını en kısa zamanda Irak Kürt bölgesini terk etmeye çağırdı.
Özetle, modern çağlarda eşi az görülmüş bir kuşatma başlıyor gibi.
Gerçi bu hamlelerin karşı ağırlıkları da yok değil. Örneğin Barzani, IŞİD’e karşı savaş devam ederken Amerikalıların Irak ordusunun (örneğin Kerkük petrol pompa istasyonlarını geri almak için dahi olsa) peşmergelere karşı harekete geçmeyeceğine güveniyor. Nitekim dün ABD’den gelen açıklamada peşmergelerin IŞİD’e karşı yürüttüğü harekâtta aksaklık meydana gelmemesi, olumlu bir durum olarak anıldı ve sözcü “Erbil’in Bağdat’la görüşmesini isteyecek misiniz?” sorusuna “Hayır” yanıtı verdi.
ABD’DEN BİR DESTEK HENÜZ GELMİŞ DEĞİL
Yine de bütün işaretler, mevcut durum devam ettiği müddetçe Barzani’nin bağımsızlık referandumu yaptığı Kürt özerk bölgesini çevreleyen üç hükümetin üzerindeki baskısının artacağını, çemberin daralacağını gösteriyor.
Az önce söz ettiğimiz IŞİD-Peşmerge vurgusuna karşın, Barzani’nin zafer ilan ettiği bağımsızlık referandumuna ABD’den bir destek henüz gelmiş değil. Rusya, az önce söz ettiğimiz gibi Barzani’yi Bağdat ile Irak’ın birlik ve bütünlüğü içinde özerkliğini güçlendirmeye çalışmaya zorluyor. Referandum öncesi “Fırsat bu fırsattır” diyerek Barzani’ye açık siyasi destek ve cesaret veren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun sesi referandumdan bu yana duyulmadı. Barzani’ye tek referandum desteği, kendisi de İspanya hükümetiyle ciddi sorunlar yaşayan Katalonya özerk bölgesi hükümetinden geldi.
Öyle görünüyor ki, Kürt bağımsızlığının kurucu kahramanı olmak isteyen Barzani’nin işi, bu gerilim devam ettikçe kolay olmayacak.
Denebilir ki, bağımsızlık zaten öyle kolay kazanılabilir bir şey değildir.
Doğrudur, ama bir halkın bağımsızlığını kazanmasının üç temel yolu olduğu ve Barzani ailesinin son yüz küsur yıldır süren Kürt bağımsızlığı için mücadelesinin bunlardan hiç birine uymadığı da söylenebilir.
Bir halkın bağımsızlığını kazanmasının bir yolu, onun için başka kimsenin desteğini var saymadan savaşmayı göze almaktır. Örneğin Amerikalıların George Washington önderliğinde İngiliz İmparatorluğuna karşı verdiği bağımsızlık savaşı, ya da Türklerin Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde işgal orduları ve onunla işbirliği yapan son Osmanlı padişahı Vahdettin’e bağlı güçlere karşı verdiği İstiklal Savaşı böyledir.
Bir başka yol, anlaşmalı boşanma şeklinde olabilir. Buna en yakın örnek Çekoslovakya’nın Çekya ve Slovakya olarak barış içinde ayrı ülkelere çekilmeleridir.
Üçüncü bir yol, halkları bir arada tutan bağların çözülmesi sonucu yeni devletlerin ortaya çıkmasıdır. Bunun kanlı veya kansız yolları olabilir. Kanlı örnekleri Osmanlı Hanedanının çöküşüyle Türk İmparatorluğu bünyesinden bugünkü hali ortada olan Suriye ve Irak dâhil ülkelerin kurulması, ya da kurdurulması, ya da Yugoslavya’nın dağılması sonrasında kanlı bir süreçte ortaya çıkan devletlerdir. Kansız örnek olarak ise Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan cumhuriyetler gösterilebilir.
Mesud Barzani’nin yolu bunlardan hiçbiri değildir. Ne Bağdat ile anlaşmalı bir ayrılık peşinde, ne ona karşı kendi gücüne dayanarak savaşma niyetindedir. Irak devletinin kendisini ABD ve İran yardımıyla ayakta tutabiliyor olmasından yararlanarak, nasıl olsa 2003 işgalinde işbirliği yaptığı ve özerklik hakları için ona destek olan ABD’nin bağımsızlığı için de destek vereceği var sayımıyla fırsatçılık yapmaktadır. Bu yöntem dedesi Abdüsselam Barzani’nin Osmanlı’nın zor durumundan yararlanarak İngilizler kanalıyla, babası Molla Mustafa Barzani’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında önce Sovyetler, sonra İran, sonra İsrail ve nihayet ABD’nin desteğinden medet umarak bağımsızlık kazanma yöntemine benziyor.
Sadece İkinci Dünya Savaşı sonrası Barzani ailesinin ABD ile işbirliğinin daimi olacağını varsayarak Kürt milliyetçilerine yaşattığı -daha öncekiler hep hüsran olmak üzere- dördüncü girişimdir tanık olduğumuz. Üstelik bu defa ABD ile benzeri bir ilişkiye Suriye’de PKK da girmiş vaziyettedir.
Bu tabloyu elbette Irak hükümeti de, İran hükümeti de, Türk hükümeti de benzeri şekillerde okumaktadır.
Barzani’nin bağımsızlık iddiasında bulunduğu bölgeyi çevreleyen Türk, İran ve Irak hükümetlerinin öfkesine bakarak, duruma müdahale edecek küresel güçlerin işinin de çok kolay olmayacağını söylemek mümkün.