Başbakan Davutoğlu: 'Kılıçdaroğlu'nun açıklamasını dinleyince...'

Başbakan Davutoğlu, Kobani'nin düşmesini istemeyiz. Kobani'nin düşmemesi için ne gerekirse yaparız" dedi.

Başbakan Davutoğlu, A Haber-ATV ortak canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Davutoğlu bir gazetecinin, "Güvenlik zirvesinde ne kararlar alındı?" şeklindeki sorusu üzerine, Suriye ve Irak sınırında Türkiye’deki şartlardan bağımsız olarak gelişen dinamik bir durum olduğunu söyledi.

Irak’taki bu dinamizmin 1991 Körfez Savaşıyla başladığını ve değişik aşamalardan geçerek bugüne kadar geldiğini anlatan Davutoğlu, "Yani 2003 müdahalesi, Amerikan işgali, arkasından ortaya çıkan hükümetin istikrarı sağlamak ve içselleştirici bir politika yerine mezhepçi bir temayülü, ona doğan tepkiler ortaya çıktı ve bunun getirdiği bir güvensizlik ortamı sınırımızda yaklaşık 20 senedir, aslında 20 seneyi aşkın 24 senedir, Irak sınırımızda bir belirsizlik hali var" diye konuştu.

Reklam
Reklam

Suriye sınırının daha istikrarlı olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Ancak Suriye rejiminin baskılarıyla, 250 bin insanın ölmesi, 4 milyona yakın insanın mülteci, 10 milyona yakın insanın da içeride yerinden edilmesiyle üzerimize gelen göç dalgası ve bu otorite boşluğundan doğan radikal gruplaşmalar, IŞİD gibi bir terör örgütü için uygun zemin oluştu. Şimdi Suriye sınırımızda da büyük bir istikrarsızlık var. Biz bunları Türkiye’nin iç huzurunu etkilemeden, demokratik sürecimizi ki bu arada biz iki seçim, hatta üç seçim, 2011 Haziranında da seçim yaparken Suriye’den göçler geliyordu, demokrasimizi de siyasi istikrarımızı da sürdürerek bu güven boşluğuyla ciddi şekilde mücadele yürütüyoruz" dedi.

"Bugün geldiğimiz noktada böyle bir tezkereye ihtiyaç vardı" ifadesini kullanan Başbakan Davutoğlu, "2007’den beri Irak tezkeresi çıkartıyoruz, Dağlıca baskını, terör saldırısı sonrasında 2012’den beri de Suriye ile ilgili Akçakale’ye dönük saldırılarla başlayan ve oradan beri de bir Suriye tezkeremiz vardı. Biz bu iki tezkereyi birleştirdik. Çünkü bir çok açıdan yeni bir durum söz konusu ve bu iki tezkereyi birleştirmek suretiyle daha entegre bir strateji, hem Irak, hem Suriye sınırlarını gözeten bir strateji geliştirme ihtiyacını da ortaya koymuş olduk. Başta ‘acaba hukuk tekniği itibarıyla ayrı mı düzenlesek’ diye de düşündük" diye konuştu.

Reklam
Reklam

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in Bakanlar Kurulu'na katıldığını ve bu durumun cumhuriyet tarihinde 2 kere olduğunu, daha önce İlker Başbuğ'un da bir bilgilendirme yaptığını hatırlatan Davutoğlu, bundan sonraki dönemde ihtiyaç doğdukça Genelkurmay Başkanının bilgilendirme yapacağını söyledi.

"Yepyeni bir konjonktürle karşı karşıya kalıyor değiliz"

Davutoğlu, "Şimdi bu tezkere, bu çerçevede bizim olaya bakışımızı netleştiren, netleştirmenin ötesinde herhangi bir tehdit ve risk karşısında hükümetimizin ve silahlı kuvvetlerimizin çabuk, etkin ve ulusal güvenliğimizi koruyan tedbir alma kapasitesini yasal zemine kavuşturan bir durum oluştu. Zaten var olan tezkerelerdi bunlar yani olağanüstü bir durumla hemen bugü,n yepyeni bir konjonktürle karşı karşıya kalıyor değiliz, var olan tezkereler bugünkü konjonktüre uygun hale getirildi" ifadesini kullandı.

"Bize dokunan da bir yılan var"

"Önümüzde 4 opsiyon var tabiri caizse, 4 senaryo veya 4 tavır alış söz konusu olabilir" şeklinde konuşan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

Reklam
Reklam

"Bütün bu gelişmeler yaşanırken ve bir de uluslararası bir koalisyon ilk defa Suriye ve Irak bağlamında oluşmuşken birincisi şunu diyebiliriz ‘Ne biz müdahale edelim veya ne biz bu konuya müdahil olalım ne de uluslararası toplum. Bırakalım doğal seyrinde devam etsin.' Bunu dememiz çok büyük bir risk içerir. Bunu dediğiniz anda bundan sonra IŞİD’in bütün sınır kapılarını kontrol etmesi ya da rejimin hava saldırıları sonrasında Halep başta olmak üzere çok daha büyük göç dalgalarıyla uğraşmamız anlamına gelir. Dolayısıyla var olan statükoyu seyretmek, izlemek 'kendi doğal seyrine bırakalım, bize dokunmayan yılan bin yaşasın' mantığı ki burada bize dokunan da bir yılan var, bu söz konusu değil."

İkinci olarak, "Biz karışmayalım uluslararası koalisyon ne yapıyorsa yapsın" şeklinde bir senaryonun düşünülebileceğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Böyle dediğimiz anda da uluslararası koalisyon içinde bulunan hiçbir ülke, buna Amerika Birleşik Devletleri de dahil, bu olaydan bizim kadar etkilenmiyor ve hiçbir ülkede bu olayı Suriye’deki gelişmeleri, Irak’taki gelişmeleri bizim kadar etkileyebilecek, özellikle Suriye bağlamında, kapasiteye sahip değil. En çok etkilenen de biziz, en çok etkileyebilecek durumda olan da. Böyle bir şeyi Suriye gibi dost ve komşu ülkenin kaderini, Irak gibi dost ve komşu ülkenin kaderini ve hepsi akraba olan toplulukların kaderini uluslararası koalisyonun bizim olmadığımız karar mekanizmalarına bırakamayız. Üçüncü senaryo ‘uluslararası koalisyon madem var, tezkere çıkardık, uluslararası koalisyon bizden ne talep ederse biz değerlendirelim uygun görürsek yapalım, uygun görmezsek yapmayalım', bu da çok edilgen bir tavırdır. Yani karar bir yerde alınacak, Suriye’nin kaderi bir yerde belirlenecek, Irak’ın kaderi bir yerde belirlenecek ve Türkiye’ye denecek ki mesela ‘Bize şu destek ver’ biz de 'evet' veya 'hayır' diyeceğiz. Biz bunu da kabul etmeyiz.

Reklam
Reklam

Dördüncü senaryo, tezkereyi, onun için açık söyleyeyim, kelime kelime, bazı yerlerde bizzat ben kaleme aldım, kelime kelime, virgül virgül titizlikle yazdık. Tehditleri açık tanımladık. Alınacak tedbirlerin, muhtemel bütün çerçevesini net olarak belirledik ve şunu demiş oluyoruz biz bu tezkereyle; bizim Suriye ve Irak ile ilgili komşu ülkeler olarak, bölgemizle ilgili bizim bölgemizle olarak, başkalarının değil bizim bölgemiz olarak, Türkiye’nin sınırlarıyla ilgili, bizim ülkemiz ve ulusal çıkarlarımız olarak, milli bir stratejimiz vardır. Bunun esaslarını da daha eskiden beri devam eden, ben Dışişleri Bakanıyken, Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanken 3 yıllık müktesebat var, Suriye konusunda. Bugün oturan heyet, bilmiyorum kaçıncı toplantısını yaptı, yani son üç dört sene içinde 20-30."

Başbakanlık görevine geldikten sonra da, iki ayrı karar alarak, "çözüm süreci" ve "ulusal güvenlik" mekanizmalarını kurduklarını, bu mekanizmaların her hafta düzenli olarak toplandığını anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

Reklam
Reklam

"Birinde çözüm süreci, birinde ulusal güvenlik. Birbirleriyle irtibatlı olduğunda da birlikte topluyoruz. Sonuncusunu, Bakanlar Kurulunun arasında yaptık, çıktık tekrar yaptık, Bakanlar Kuruluna girdik. Hiç aksatmadan yaptık. İhtiyaç olduğunda da Cumhurbaşkanımız başkanlığında, biraz önce bir araya geldiğimiz gibi bir araya geliyoruz."

"Genel çerçeve stratejik plan hazırladık"

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan son Güvenlik Zirvesi'nde, Suriye ilgili 4. senaryonun mu ele alındığının sorulması üzerine de şöyle konuştu:

"Sayın Cumhurbaşkanımız daha New York'a gitmeden zaten benim başkanlığımda yapılan ulusal güvenlik mekanizmasında, biz Suriye'deki gelişmeler karşısında, IŞİD’in de karşı tutumu, PYD, Suriye rejimi, Özgür Suriye Ordusu, bütün bunları çerçeveleyip içerideki güvenlik tedbirleri, Suriye'de ve Irak'ta alınması gereken tedbirlerle ilgili bir genel çerçeve stratejik plan hazırladık. Cumhurbaşkanımız, New York'a gitmeden bazı şeyleri istişare ettik. O zaman rehine sorumuz da vardı. New York'ta BM Güvenlik Konseyi toplantıları devam ederken, Cumhurbaşkanımız Obama ile Biden ile görüşürken biz de Ankara'da Kobani'den gelen göç dalgası üzerine yine bir toplantı yaptık. Bu sefer Kobani de dahil olmak üzere neler yapabileceğimizi, içeride ve dışarıda ne yapabileceğimizi bir eylem planı üzerine oturttuk. Evvelsi gün Bakanlar kurulu içinde bunu daha da netleştirdik yani. O netleşmeye göre de tezkeremizin çerçevesini belirledik."

Reklam
Reklam

"Kılıçdaroğlu bugün, 'IŞİD'e de razı olalım' dedi"

Davutoğlu, muhalefetin kamuoyunda, tezkerenin IŞİD'e değil rejime karşı hazırlanmış gibi sunduğuna işaret ederek, şunları söyledi:

"Yani dün Kılıçdaroğlu'nun açıklamasını dinleyince gerçekten hayretler içinde kaldım. Aylarca bizi IŞİD'e karşı hareket etmemekle, hatta IŞİD'i terör örgütü olarak tanımlamamakla suçladı. Rehinelerimizin orada olmasına rağmen. Şimdi IŞİD tehdidini açıkça ifade eden bir tezkereye 'hayır' dediler. Niçin hayır dediler? Rejime karşıymış, tezkere. Yani açık bir şekilde 'Esad'ı Şam'da muhafaza edebilmek için IŞİD'e de razı olalım' dedi bugün Kılıçdaroğlu. Sırf Esad'ı korumak için. Hani milletvekilleri oraya kadar gittiler, Esad'ın ayağına. Bombalar atılırken, büyük bir zulüm işlenirken, şimdi bugün de tezkereye 'hayır' diyerek, 'aslında Esad kalabilecekse bu şekliyle, bu baskıcı, zulümle, kimyasal silah kullanan bir lider olarak biz de IŞİD'e razı oluruz' dedi, CHP bugün. Bu tarihe geçecek bir kayıttır. Bu öngörüsüzlük çok açık bir şekilde."

Reklam
Reklam

HDP'nin de TBMM'deki oylamada, tezkereye "hayır" dediğine dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, "Günlerdir bize diyorlar ki, Kobani'ye destek olun. Peki biz hukuk devletiyiz. Nasıl destek olacağız? Elimizde bir tezkere olması lazım, bir araç, yasal zemin olması lazım. Bunu çıkartıyoruz, dün Demirtaş'a da söyledim" diye konuştu.

PYD’ye geçen sene, Özgür Suriye Ordusu ile birlikte hareket etmeleri gerektiğini söylediklerini dile getiren Davutoğlu, şöyle dedi:

"Bütün kuzey hattı birlikte tek bir çatı altında koruyun, dedik. Çözüm süreci de devam ettiği için, 'biz sizi düşman görmüyoruz', dedik. Fakat onlar ikircikli bir politikayla rejimle işbirliği yaptılar ve Özgür Suriye Ordusu'na rejimle birlikte saldırdılar. Bir taraftan da IŞİD saldırdı ılımlı muhalefete. Ilımlı muhalefet sıkışınca bu sefer IŞİD, PYD'ye yürüdü, Kobani'ye yürüdü, sınıra kadar."

"Kobani'nin düşmemesi için ne gerekiyorsa yaparız"

Bir gazetecinin ''Kobani düşerse ne olur?'' sorusunu Davutoğlu, ''Kobani'nin düşmesini istemeyiz. Kobani'den gelen kardeşlerimize kucağımızı açtık. Kobani'nin düşmemesi için ne gerekiyorsa da elimizden geleni yaparız'' diyerek yanıtladı.

Reklam
Reklam

Daha düne kadar oradan Araplar, Türkmenler gelirken, "Niye bu Özgür Suriye Ordusu'na yardım ediyorsunuz, niye bu gelenlere yardım ediyorsunuz'' diye CHP'nin kendisine gensoru verdiğini anımsatan Davutoğlu, o zamanki BDP'nin de aynı tutumu takındığını söyledi.

Davutoğlu, ''Bunun Türkiye ilişkisi ne? Saldıran IŞİD, düşen Kobani. Bizimle ilgisi şu; biz oradaki Kürt kardeşlerimize sahip çıkarız. Ama bunun çözüm süreci ile doğrudan irtibatını kurmanın hiçbir mantığı yok. Kim böyle bir irtibat kurarsa bu gayet anlamsız bir şey'' değerlendirmesinde bulundu.

Bu irtibatı kim kuruyorsa yanlış olduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

''İster şu, ister bu. Tamamıyla yanlış. Suriye'deki Kürt halkına da yardım etmez bu tutum. Suriye'deki Kürt halkının da, Arap halkının da, Türkmen halkının da dönüp sığınabileceği tek yer Türkiye. Türkiye'yi kaybederek kim, neyi yapabilir bölgede? Başka bir yere mi gidilebilecekti. Kobani halkı nereye gitti? 186 bin kişi oldu, biraz önce rakamı aldık. 186 bin kişi, yaklaşık 10 gün içinde girdi. Nereye gidecekti Türkiye Cumhuriyeti olmasaydı. Türkiye Cumhuriyeti'nde düzen olmasaydı gelirler miydi? Çözüm sürecinin sağladığı Türkiye'de barış ortamı olmasa Kobanili Kürtler Türkiye'ye rahatlıkla gelebilirler miydi? Rahat edebilirler miydi, bir çatışma ortamı Türkiye'de olsaydı. Herkesin aklını başına alması lazım. Çözüm sürecinde biz muhatap görülüyorsak ki, biz muhatabız, esas asli olarak biz belirleyiciyiz. Herkes bilsin ki Türkiye çözüm sürecinin sürdürme iradesini dün tezkereyle birlikte, biz çözüm sürecinin bütün mekanizmasını Bakanlar Kurulu ile benim imzamla esasa bağladık. Yani çıkan yasayı uygulama planına oturttuk.''

"Vebali bu kararı alanlar üzerine olur''

Bir taraftan da ciddi bir yol haritası üzerinde çerçeve müzakereler yürüttüklerini ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

''Bu kadar gelinmiş bir yolda, eğer Kobani düştü diye, Türkiye'nin hiçbir dahli, hiçbir vebalinin olmadığı, aksine PYD'nin vebalinin olduğu şekilde Kobani düşerse, bunu dönüp çözüm sürecine mal etmek istenirse bu yapılabilecek en büyük hata olur. Böyle bir hatanın vebali de bu kararı alanlar üzerine olur. Ama bizim yanımızda durulursa, Türkiye, Suriye'deki Kürtlerin de hamisidir, Türkmenlerin, Arapların olduğu gibi Suriyeli Kürtler de bizim kardeşimizdir. Yemen Türküsü'ne mesnet teşkil eden birliklerin gittiği yerler bugün bizim güneydoğu sınırımızda, Suriye'deki Kürt aşiretleridir. Bakın 186 bin kişi geldi, hemen akrabalarını buldu. Çünkü hepsi akraba. Her zaman söyledim Sayın Demirtaş'a da, sizin sadece Kürtler için yüreğiniz yanıyor olabilir, sadece onlar için eyleme geçiyor olabilirsiniz. Ama biz Türkiye Cumhuriyeti devletiyiz. Nasıl Kürtlerin akrabaları varsa, Bayır Bucak Türkmenlerinin de akrabaları var. İdlib'deki Arapların da Reyhanlı'da akrabaları var.''

Davutoğlu, ''Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi vatandaşlarına ve vatandaşlarının dışarıdaki akrabalarına bakarken bir etnik grubu esas almaz. Bizim için hiç fark etmez, Kobani'deki, Haseki'deki Kürtler de bizim kardeşimizdir. Ne yardım gerekiyorsa yapacağız'' değerlendirmesinde bulundu.

Eğer orada bir yanlış şey varsa bunun temel sorumlusunun PYD olduğunu belirten Davutoğlu, ''Onlar maalesef rejim ile işbirliğine girdiler. 'Rejim bize dokunmadıkça Araplar ve Türkmenleri ne kadar katlederse katletsin sesimiz çıkmaz' dediler. HDP'den veya BDP'den bu Suriye zulmü sürerken bir tek ses duydunuz mu? 'Türkmenlere niye zulmediyorsunuz?' diye bir ses çıktı mı? 'Araplara niye zulmediyorsunuz?' diye bir ses çıktı mı? Bizim için hepsi insan ve hepsine elimizi uzatacağız'' diye konuştu.

''İbret dolu bir dönem yaşıyoruz''

Bir gazetecinin ''IŞİD de hiç İsrail'den, Gazze'den bahsetmiyor. Çok enteresan bir tablo'' değerlendirmesi üzerine Davutoğlu, ''Tabi, çok ilginçtir son dönemde İsrail ve Gazze'den en çok bahseden de Türkiye. Başka ülkeler şimdi zikretmeyeyim. Hani neredeyse Irak, Suriye, Lübnan hattında bütün bu mezhep çatışmasında taraf olan ülkeler, diğer konularda aynı hassasiyeti göstermiyorlar. Gerçekten çok ibret dolu bir dönem yaşıyoruz'' yorumunu yaptı.

Önemli olanın Türkiye'nin tarihe nasıl geçeceği olduğunu kaydeden Davutoğlu, ''Bu anlamda Ortadoğu halklarının hepsinin dostu, hepsinin gerektiğinde hamisi, gerektiğinde kardeşi, gerektiğinde omuz omuza yürüdüğü dostu, komşusu olarak geçeceğiz'' diye konuştu.

Bir gazetecinin, ''Kobani ile çözüm süreci arasında şöyle bir bağlantı var. Muhatap aldığınız PKK'nın bir uzantısı, biliniyor artık. Doğrudur, hata yapmıştır. Bir tarafta IŞİD aşağıda Erbil'e yöneliyor, sonra dönüyor Kobani'ye yöneliyor. İkisi de Türkiye ile ilişkili. Buraya baktığınızda ne görüyorsunuz? Çözüm sürecini baltalamak açısından bir amaç yok mu" sorusu üzerine Davutoğlu, çözüm süreci ile bunun kesinlikle bir irtibatının olmadığının altını çizdi.

''Çözüm süreci milli proje''

Çözüm sürecinin Türkiye'nin milli projesi olduğunu vurgulayan Davutoğlu, ''Dışarıdaki olaylara üzülürüz, onlar için elimizden geleni yaparız ama çözüm süreci bizim vatandaşlarımızla ilişkilerimiz ve değişik vatandaş kesimleriyle kendi aralarındaki ilişkiyi tahkim etmeye dönük bizim projemiz'' dedi.

Davutoğlu, Suriye'de ve Irak'ta yaşanan olaylar olmasa da çözüm sürecine ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

Türkiye'nin Suriye ve Irak olmamasında, o hale getirilmemesinde çözüm sürecinin önemli bir yeri bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

''Vatandaşlık bağını tahkim etmektir. Türkiye'de ulusalcı çevrelerin istediği gibi, Türkiye'de Arap Baharı'nın getirdiği bu anafora, girdaba biz çatışmacı iç siyasetle girmiş olsaydık, bugün Suriye ve Irak'taki çatışmanın bize yansıması ne kadar derin olurdu değil mi? Çözüm sürecini provoke etmeye çalışan PKK içindeki bazı unsurlar veya provoke etmeye çalışan bazı çevrelerin istediği gibi çatışmacı bir şeye gidersek bundan en fazla zararı kim görür? Bölgedeki bütün Kürt halk görür, topluluklar görür. Şu anda dikkat edin Irak Kürt Bölgesinin dönüp baktığı, başı sıkıştığında bir yardım talep ettiği ülke Türkiye'dir. Eğer Türkiye'nin, Irak Kürt Bölgesine yardımı ve desteği olmasa acaba Maliki karşısında, Sayın Barzani başını dik tutabilir miydi? IŞİD'in baskısı karşısında Kobani'den, Haseki'den Kürtler 'Başımıza bir şey gelirse nereye gideriz' diye düşünüyorlar. Türkiye. Şimdi bu ülkenin gücüdür. O bakımdan hiçbir şekilde çözüm sürecinden feragat edilmesi ya da çözüm sürecinin zaafa uğratılmasını biz zaten arzu etmeyiz.''

''Bizim için insan var''

Bir gazetecinin ''TSK'nın Kobani'yi kurtarmak için bir sınır dışı askeri harekat yapması söz konusu değil. Bugün zirvede bu konuşulmadı öyle mi?'' değerlendirmesi üzerine Davutoğlu, ''Birileri güneydoğuda diyor ki 'Kobani'deki Kürtlere niye sahip çıkılmıyor?' Peki Türk Silahlı Kuvvetleri Kobani'ye girdiğinde Bayır Bucak Türkmenleri de Yayladağ'ın karşısından haykırsalar 'Bizi niye kurtarmıyorsunuz' diye. Oraya da girelim. Reyhanlı'nın karşısından İdlib'de Arap kökenli vatandaş 'Bizi niye kurtarmıyorsunuz' dediğinde, oraya da girelim'' diye konuştu.

Bir gazetecinin, ''Tezkere sonrasında askeri harekat kararı alınmadı'' ifadesi üzerine Davutoğlu, ''Hayır, tezkerenin bize sağladığı imkan herhangi bir durum söz konusu olduğunda elimizden geleni yapmamızdı. Ama ben güneydoğudaki provoke edilmek istenen kardeşlerime sesleniyorum. Kobani'deki kardeşlerimizin gördüğü zulme karşı her türlü insani tedbiri alırız. Aynı Türkmenler ve Araplara aldığımız gibi'' yorumunu yaptı.

IŞİD'in kesinlikle Türkiye'den destek almadığını vurgulayan Davutoğlu, şunları ifade etti:

''Hiçbir zaman da IŞİD'in yaptıklarını tasvip etmedik. Ama siz üç yıldır bizim hükümetimizi, siz derken muhalefet partilerinin hepsi, CHP, MHP, BDP. 'Türkiye'yi maceraya götürüyorsunuz. Suriye'nin içine sürüklüyorsunuz' diyenler şimdi, 'Niye girmiyorsunuz' deme şeyine sahip değiller ve girdiğimizde, böyle bir duruma müdahil olmak, bütün oradaki akrabalarımız bizim için aynıdır. Hepsi için bunu yapmamız lazım. 'Rejim öldürüyorsa girmeyelim', CHP'nin dediği o. 'Rejim öldürüyorsa bırakın öldürsün.' Bakın bu çok yaralayıcı bir şey. Dün Kılıçdaroğlu'na söyledim, CHP'nin adı artık IŞİD ve Esat ile anılacaktır. Suriye halkı ile Suriye Kürtleriyle, Türkmenleriyle, Araplarıyla anılmayacaktır. Bugün CHP'nin takındığı tutumun Türkçesi özeti, şudur; 'Rejim zulmederse sessiz kalın'. Şimdi burada bu dayanışmanın arkasında ne var? Rejim ile bu dayanışmanın arkasında ne var? 'Ama IŞİD yapıyorsa onu ayırın, onunla mücadele edin'. Peki IŞİD ile mücadele ederken de şunu diyor... Kendi içinde tutarsız, Türkiye için de zaten bir tedbir almamış olsak herhalde Türkiye'deki bu huzur ortamı yanımızdaki bütün bu yangınlarla sürmezdi.

Aynı şey BDP için de geçerli. 'IŞİD'e karşı tedbir alın Kobani'yi korumak için ama rejime sesiniz çıkmasın'. Neden? Çünkü PYD ile rejim işbirliği içinde. Biz herkesi şuna davet ediyoruz; bizim için insan var, insan var, insan var. Ne Kürt var, ne Arap var, ne Türkmen var. İnsan var. Kim bu zulmü yapıyorsa ona karşı gerekli tedbiri alırız. Bugünkü tezkere bizim ulusal güvenliğimizi ve sınırlarımızı korumak için. Mülteci akınlarına karşı gerekli tedbir almak için. Uluslararası koalisyon oluştu, onunla yapılacak gerekiyorsa işbirliği ve bizim ulusal menfaatimize, stratejimize uygunsa, demin dediğim gibi, birileri karar alır da 'bize şu üs lazım, şu lazım' diyemez. Türkiye'nin istediği, belirlediği önceliklere uygun olması halinde her türlü koalisyon içinde yer alırız.''

Başbakan Davutoğlu, ''Tezkere, çözüm sürecini garanti altına alıyor. Çünkü bu yolla biz sınır ötesindeki kardeşlerimize de gerektiğinde size yardım etmeye hazırız mesajı iletiyoruz. İçeride de savaşçı bir üslup değil, içeride de zaten herhangi bir şekilde Türkiye'nin huzurunu bozacak bir teşebbüs olursa, bunun için tedbir alırız diyoruz. Nihayetinde Suriyeli kardeşlerimiz hangi kökenli olursa olsun Türkiye'ye huzur var diye geldi'' dedi.

Anahtar Kelimeler: