AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, 'Çıkış Protokolü' olarak gazetelerde yer alan konunun bir protokol olmadığını söyleyerek, "EMASYA Protokolü ortadan kalktıktan sonra bu alanda bir boşluğun varlığı hissedildi ki bu süreçte üzerine vazife düşen, iş düşen, bu sürecin olmazsa olmazları konumundaki İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı bu anlamda bazı esasların belirlenmesiyle ilgili olarak bir çalışma yürütüyor. İşin özü budur" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ege Bölgesi'ndeki milletvekilleriyle yaptığı toplantı sona erdi. Yaklaşık 5 saat süren toplantının ardından ise AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik bir basın toplantısı düzenledi. Çelik, toplantıda çözüm süreci başta olmak üzere ülke gündemine ilişkin konuların gündeme geldiğini söyledi. Başbakan Erdoğan'ın toplantıya katılan milletvekillerinin illerindeki oy oranlarına ilişkin anketin sonuçlarını da paylaştığını belirten Çelik, "AK Parti 2011 seçimlerindeki oyunu koruyor. AK Parti en kötü olduğu ilde 2011'deki oy oranındadır. Üzerinde olduğu il var, ama altında olduğu il yok" dedi.
"'ÇIKIŞ PROTOKOLÜ' DENEN ŞEY BİR PROTOKOL DEĞİLDİR"
Çelik, 'Çıkış Protokolü' olarak gazetelerde yer alan ve PKK'nın çekilme sürecini ilgilendiren konuyla ilgili de açıklamalarda bulundu. İçişleri Bakanı Muammer Güler'in böyle bir protokol bulunmadığını yalanladığını hatırlatan Çelik, gazetelerde yer alan protokol haberinin ne anlama geldiğiyle ilgili olarak şunları kaydetti:
"'Böyle bir protokol yoksa ya bu nedir?' sorusu akıllara gelebilir. Ben ona cevap vereyim. Yapılan şey şudur; 1996 yılında çıkan 5442 sayılı İl İdaresi Kanunun 10. maddesinin (d) bendine göre yapılan bir çalışma var şu anda. Daha önce EMASYA Protokolü de bu kanunun sözünü ettiğimiz ilgili maddesine dayandırılarak çıkarılmıştı. Hükümetimiz döneminde EMESYA Protokolü iptal edildi. Yapılan işin mahiyetini bu okuyacağım bölüm ifade eder. Orada ne yazıyorsa o yönde bir çalışma yapılıyor. İlgili bölüm şu; 'Birden fazla ili içine alan olaylarda ilgili valilerin isteği üzerine aynı veya farklı askeri birlik komutanlarından kuvvet tahsis edilmesi durumunda, iller veya kuvvetler arası işbirliği koordinasyon, kuvvet kaydırılması, emir komuta ilişkileri ve gerekli görülen diğer hususlar, yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslara görü yürütülür'.
Bugün gazetelerde yer alan ve adına 'çıkış protokolü' denen şey bir protokol değildir. Bu kanuna göre İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı arasında sözünü ettiğimiz hususlarla ilgili olarak esasların belirlenmesinden ibarettir. Bununla ilgili yapılan bir çalışma medya tarafından ele geçirilmiş, neticede yapılan bir çalışmadır. Belki daha ham haldeyken, çalışma devam ederken elde edilmiş haberdir, bu bir protokol değildir. Sözü edilen esasların belirlenmesidir. EMASYA Protokolü ortadan kalktıktan sonra bu alanda bir boşluğun varlığı hissedildi ki bu süreçte üzerine vazife düşen, iş düşen bu sürecin olmazsa olmazları konumundaki İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı bu anlamda bazı esasların belirlenmesiyle ilgili olarak bir çalışma yürütüyor, işin özü budur."
"BURADA BELİRLENECEK ESASLAR, KOORDİNASYONUN DÜZENLİ YÜRÜMESİ İÇİN"
Çelik, açıklamalarının ardından ise gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin "İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığının yaptığı çalışmadan terör örgütü mensuplarının Türkiye'den çıkması sırasında yürütecek esasları anlasak doğru olur mu?" sorusu üzerine şunları söyledi:
"İlgili kanunun (d) maddesi bu kadar da değil, bu oradan alınmış birkaç cümle. Hepsini okursanız, orada bu esasların ne olabileceğini de çok rahatlılıkla görebilirsiniz. Burada yapılan şudur; kimin ne yapacağıyla ilgilidir. İçişleri Bakanlığı dendiği zaman polis teşkilatı, korucular, jandarma teşkilatımız İçişleri Bakanlığına; kara, hava ve diğer unsunlar Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlıdır. Burada belirlenecek esaslar koordinasyonun düzenli yürümesi için, herhangi bir sıkıntıya meydan verilmemesi için ortaya konacak esaslardır."
"İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE SPOR'UN İSMİNİN DİYARBAKIR SPOR OLMASI OLABİLECEK BİR ŞEY DEĞİL"
Hüseyin Çelik, Başbakan Erdoğan'ın İstanbul milletvekilleriyle dün gerçekleştirdiği toplantıda AK Parti Milletvekili Hakan Şükür'ün İstanbul Büyükşehir Belediye Spor'un adının Diyarbakırspor olarak değiştirilmesi yönünde bir teklifi olup olmadığı sorusu üzerine şunları kaydetti:
"Hakan Şükür, sevdiğimiz, değerli arkadaşımızdır. Çok iyi niyetli bir istekte talepte bulunmuş ama bunun gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait olan ve Süper Lig'de mücadele eden bir futbol takımı var, bunun adını Diyarbakır koymanızın pratikte bir faydası yoktur. Bunun adını Diyarbakır koyalım, Diyarbakır'a taşıyalım, o zaman yükünün İstanbul tarafından taşınması gerekiyor. Netice itibariyle çok olabilecek bir şey gibi görünmüyor. Hakan Bey'in iyi niyetinden şüphemiz yok, ama bu duaya çok fazla amin şahsen diyemeyeceğim."
"EGE VE KARADENİZ'DEKİ İNSANIMIZA SÜRECİ DOĞRU ANLATMA BOYNUMUZUN BORCUDUR"
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, başka bir gazetecinin "Ege ve Karadeniz için özel bir önlem, programlar yapılması gündeme geldi mi?" şeklindeki soru üzerine şu açıklamayı yaptı:
"Ege ve Karadeniz'de süreçte daha fazla kafa karışıklığı olduğu, sürece diğer bölgelere göre daha az destek olduğunu paylaşmıştık. Her halükarda yüzde 40'ın üzerindeydi. O anketlerden sonra Karadeniz ve Ege Bölgelerine bakanlarımızı, genel başkan yardımcılarımızı gönderdik. Hem Karadeniz Bölgesi, Doğu ve Batı Karadeniz dahil olmak üzere hem Ege Bölgesi'nde arkadaşlarımız gittiler, araziye indiler, il başkanlıklarımızın düzenlediği toplantılar yaptılar. STK'larla, medya mensuplarıyla bir araya geldiler. Kanaat önderlerini ziyaret ettiler, esnaf ziyaretleri yapıldı. Dolu dolu programlar gerçekleştirildi. Kamuoyu algısını yönetmek çok kolay değil. Biz, bizim üzerimize düşeni yapıyoruz. Ben önümüzdeki süreçte de taşlar yerine oturduktan sonra da bu bölgelerimizde bir endişe olmayacağına inanıyorum. Türkiye'deki genel desteğin yüzde 70'lere vardığını ifade etmiştim. Türkiye'nin her vilayetinde, her konuda aynı oranlarda bir destek veya aynı oranlarda karşı duruşun olması tabii ki söz konusu değil. Bunu da saygıyla normal karşılıyoruz. Ama Ege Bölgesi'ndeki insanımızı, Karadeniz Bölgesi'ndeki insanımızı da ikna etmek, süreci daha iyi anlatmak bizim boynumuzun borcudur. Onların böyle bir algısı varsa bana göre eksiklik onlarda değil bizim daha çok çalışma ve gayret içinde olmamız gerekiyor. Bunu da yaptık ve yapıyoruz."
"ULUSALCI EKİP KELLE İSTEDİ, KILIÇDAROĞLU DA BU KELLEYİ VERDİ"
Bir gazetecinin CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç'ın "CHP tabanının yüzde 65'i çözüm sürecini destekliyor" şeklindeki açıklamasının ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından istifa ettirildiğine dair açıklamasını hatırlatması üzerine Çelik, bunun CHP'nin bir iç meselesi olduğunu belirterek, "Bir parti yöneticisinin bir gerçeği vurgulamış olması veya 'bugün hava güneşlidir' demiş olmasında dolayı, 'sen nasıl hava güneşlidir' dersin diye bir istifaya zorlanmış olmasını aklım almıyor. Veya yağmurluysa, 'yağmurlu' diyecek, karlıysa 'karlı' diyecek bulutluysa, 'bulutlu' diyecek. Gülseren hanım Genel Başkan Yardımcısıydı ve sivil toplumdan gelen birisidir. Ezbere böyle bir açıklama yapmayacağını da tahmin ediyorum. Fakat böyle bir açıklama yapmasından dolayı anladığım kadarıyla Ulusalcı ekip bir kelle istediler ve Sayın Kılıçdaroğlu da bu kelleyi verdi" diye konuştu.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun da önerge noktasında TBMM'de kendi arkadaşları tarafından zor duruma düşürüldüğünü anlatan Hüseyin Çelik, "Ben şahsen Sezgin beyin yerinde olmak istemezdim" dedi. Türkiye'nin anamuhalefet partisinin darmadağınık görüntü sergilemesinden dolayı kendilerinin üzüldüğünü ifade eden Çelik, "Elbette ki biz muhalif olan partinin çok daha güçlü olmasını, bizden çok oy almasını istemeyiz. Bizim zaten olmaması yönünde gayretimiz var. Ama daha tutarlı, daha derli toplu politikalar üreten ve bir ağızdan hiç olmazsa konuşan, muhatabımızın kim olduğunu bilmemiz gerekiyor" diye konuştu.
Çelik, CHP içinde sürekli farklı açıklamalar olduğunu belirterek şunları kaydetti:
"Hiç bir konuda CHP bütün ve tutarlı bir tavır sergilemiyor, sergileyemiyor. Ve CHP Türkiye'nin anamuhalefet partisi maalesef acınacak bir durumdadır. Umarım en kısa zamanda şifa bulurlar, sağlıklarına kavuşurlar ve biz de dostları olarak bundan memnuniyet duyarız."
"İÇİŞLERİ BAKANLIĞI GENELKURMAY BAŞKANLIĞI İLE ÇALIŞMA YAPIYOR"
MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin terörist başı Öcalan'ın İmralı'dan kaçırılacağına yönelik iddialarının hatırlatılması üzerine Çelik, "Değerlendirmeye değer bulmuyorum açıkçası. Orada her şey 24 saat kontrol altındadır. Çok da ciddiye alınacak bir endişe değil bu" dedi.
Çelik, Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasındaki düzenlemenin, PKK'lıların sınır dışına çekilişi sırasında polisin ve askerin çekincelerini giderecek bir düzenleme olup olmadığı yönündeki soru üzerine şunları söyledi:
"Bu onunla ilgili değil arkadaşlar. Tekrar söylüyorum. Dahilde doğrudan valiliklere bağlı olan İçişleri Bakanlığı'nın emrinde bulunan güvenlik güçlerinin bazı olaylara müdahalede yetersiz kalması halinde, silahlı kuvvetlerden takviye birlikler istemeleri halinde uyulması gereken usul ve esaslar olmalıdır. Kanun bunu belirlemiştir. Bu kanuna bağlı olarak bu bir yönetmelik halinde olabilir, yani bir genel esaslar olarak ortaya konabilir. İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı'yla böyle bir çalışma yapıyor. Bu son derece açık ve Türkçe bir cümledir."
"PKK TÜRKİYE'Yİ TERK ETSE DE, TERK ETMESE DE TERÖR ÖRGÜTÜDÜR"
Çelik, bir gazetecinin "BDP'li Ahmet Türk, terör örgütü PKK'nın terör örgütü listesinden çıkarılmasını istedi. Değerlendirmeniz ne olacak?" şeklindeki sorusu üzerine, "Bu Sayın Ahmet Türk'ün meselesidir. PKK terör örgütüdür, Türkiye'yi terk etse de terör örgütüdür, terk etmese de terör örgütüdür. Birisi eline silah alıp şiddetle, terörle, kaba kuvvetle bir amacı gerçekleştirmeye çalıştığı sürece terör örgütüdür. Onun için Sayın Ahmet Türk'ün böyle bir gayreti varsa onun kendi problemidir ama bizim gözümüzde bu mesele böyledir" diye konuştu.
Çelik, AK Parti'nin Doğu ve Güneydoğu'da oy oranlarında bir artış olup olmadığı sorusu üzerine o bölgeyle ilgili yapılan kamuoyu araştırmasının henüz yayınlanmadığını hatırlattı. Çözüm süreci öncesinde yapılan çalışmalarda AK Parti'nin Doğu ve Güneydoğu'daki 23 ilde açık ara önde olduğunu hatırlatan Çelik, geçmişteki oy durumundan bahsetti. BDP'nin Diyarbakır, Batman, Mardin ve Şırnak'ta önde olduğunu, CHP'nin ise Tunceli'de önde olduğunu ifade eden Çelik, bunların dışındaki illerde ise AK Parti'nin açık ara önde olduğunu kaydetti. Çelik, "O günkü durum buydu. Ama bundan sonraki süreçte nasıl bir değişim olur, bunu da yapılacak anketler ortaya koyar. Böyle bir anket sonucu geldiği zaman da bunu sizlerle paylaşırız" şeklinde konuştu.
"İZMİR'DE KAFA KAFAYA BİR DURUM VAR"
Hüseyin Çelik, bir gazetecinin AK Parti'nin İzmir'deki oy oranını sorarak "Çözüm sürecini İzmir'e daha iyi anlatmak için nasıl bir adım atılacak?" sorusu üzerine şunları kaydetti:
"Daha iyi anlatmak için iletişim uzmanları 'daha iyi anlatımın yolu nedir' diyorsa onların hepsi bizde var, onları yerine getireceğiz. İzmir'de de aşağı-yukarı arkadaşlar il genelinde kafa kafaya bir durum var. Biliyorsunuz şuanda İzmir'in 31 ilçesi var, 30'unda CHP'li belediyeler var, büyükşehirde de CHP'li belediye var. Ama İl Genel Meclisi oylarına göre biz zaten CHP'ye çok yaklaşmıştık. Aramızda CHP şuanda yine birinci parti görülür ama aradaki makas kapanmış durumda. İzmir'de böyle çok büyük bir fark söz konusu değil."
"ERDOĞAN BAYRAKTAR'IN LİNÇ EDİLMEYE ÇALIŞILMASINI AYIPLIYORUM"
Çelik, açıklamalarının ardından ise Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın Edirne'de kanser hastası bir kızla yaşadıklarına değindi. Bakan Bayraktar'ın Dilek Özçelik isimli öğrenciyle yaşadıklarını anlatan Bakan Çelik, Dilek Özçelik'in hastaneye yatırıldığını ve kendisine acil şifalar dilediğini söyledi. Özçelik için "Anladığım kadarıyla hastalıktan kaynaklanan sıkıntıları var, ruh halinin de iyi olmadığı anlaşılıyor. Bu da çok normal" diyen Çelik, Bakan Bayraktar'ın olay esnasında yaşananlarla ilgili kendisine verdiği bilgileri paylaşmak istediğini söyledi. Bakan Bayraktar'ın cami girişinde cebindeki bütün parayı Dilek Özçelik'e verdiğini, bu rakamında 2 bin TL olduğunu söylediğini belirten Çelik, "Sayın Bakan verdiği paranın kaç para olduğunu çok iyi biliyor" dedi.
Dilek Özçelik'in ise Erdoğan Bayraktar'ın kendisine 200-300 TL verdiği şeklinde açıklamalarda bulunduğunu belirten Çelik, "Sayın Bakan kesinlikle 2 bin lira verdiğini söylüyor. Bu da önemli değil arkadaşlar. Sayın Bakan eğer vicdanı sızlayan bir insan olmasa, diğergam bir insan olmasa, bu genç kızımızın derdiyle dertlenmese, haşa buna dilenci muamelesi yapsa, siz bu güne kadar dilencilere 2 bin lira verildiğine hiç şahit oldunuz mu? Böyle bir şey olabilir mi?" diye sordu.
"Siz bunun yöntemini falan tartışabilirsiniz ama günlerden beri sayın bakan linç edilmeye çalışılıyor" diyen Çelik, "Bu çok ayıp bir şey. Sonuçta mühim olan bu hasta öğrencimizin, evladımızın iyileşmesidir. Ama bunun üzerinden birileri mal görmüş mağribi gibi 'buradan da acaba sayın bakana vurabilir miyim? Buradan da acaba hükümete vurabilir miyim'... Buradan hareketle 'Türkiye'nin sağlık sistemi çöktü' falan deniliyor. Ben dün yaptığım basın toplantısında size manzarayı anlattım. İşin özü budur arkadaşlar" diye konuştu.
Her insanın sağlığının kendileri için önemli olduğunu belirten Çelik, "Fakat sayın bakanın bu insani tavrının bu şekilde bir linçe konu yapılmış olmasını tekrar ifade ediyorum; son derece ayıp buluyorum, ayıplıyorum" dedi.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz