Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, açlık grevleriyle ilgili olarak, "Her an Türkiye'de açlık grevlerinin bittiğini, bitirildiğini duyabilecek bir noktadayız. Bu çok kesin bir bilgi olmamakla beraber, ben olayın gidişatına bakarak ve yaptığımız temasların olumlu sonuç vereceğini tahmin ederek bunu söylüyorum" dedi.
Bursa AS TV'de Ankara'dan canlı yayınlanan "Objektif" adlı programa konuk olan Arınç, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Arınç, İsrail'in Gazze'ye olan saldırısının, günün en üzüntü verici konusu olduğunu ifade ederek, geçtiğimiz yıllarda da yine bombalamaların yapıldığını, masum insanların öldüğünü, 3-4 yıllık bir sükunet döneminin ardından, birkaç günden bu yana İsrail'in önce Hamas'ın önde gelen liderlerinden birisini uçaktan atılan bombayla imha ettiğini, bunun çok kötü bir suikast olduğunu, arkadan da belli hedefleri bombalayarak sivil insanların hayatına son verdiğini anlattı.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun, sözlerine bakılırsa bunların devam edeceğini, bu saldırıların ardı arkasının gelmeyeceğini ifade eden Arınç, "Tabii, Gazze tarafından da ateş oldu, haberlerde okuduğumuza göre 3 sivil de İsrail tarafında hayatını kaybetti. İsrail saldırgan tutumundan hiç vazgeçmiyor. Esasen yıllardan beri hangi hükümet iş başına gelirse gelsin hem yeni yapılaşmalar, şehirleşmeler içinde hem saldırılar içinde. Esasen Gazze yıllardan beri bir abluka altında, günlük hayatını bile devam ettirmekte zorlanıyor" diye konuştu.
Arınç, İsrail'in "Mavi Marmara" diye bilinen, herkesin çok yakından takip ettiği, dünyanın pek çok ülkesinden aktivistlerin bir araya gelerek insani yardım götürdüğü bir gemiye açık sularda baskın düzenlediğini ve 9 yurttaşımızın hayatına son verdiğini hatırlatarak, bununla ilgili de Türkiye'de bir yargı sürecinin başladığını belirtti.
İsrail'in saldırısının çok üzüntü verici bir olay olduğunu dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
"Bu bir saldırganlıktır, bu bir vahşettir, bu bir faciadır. Dışişleri Bakanımız, Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız bu konu üzerinde hissiyatlarını ifade ettiler. Dün de ben akşam bir resepsiyondaydım, orada gazeteciler sorunca, yine bunun insanlık dışı bir olay olduğunu ve saldırıların mutlaka durması, kesilmesi gerektiğini söyledim. Sanıyorum bazı girişimler var. Esasen yarın Mısır gezisi başlıyor sayın Başbakanımızın, iki gün devam edecek ve 10 bakan arkadaşımızın katılacağı bir toplantı olacak. Dün ve bugün Mısır Başbakanı Gazze'deydi, hatta sokağa çıktı, yürüyüş yaptı, kendisine ikaz edilmesine rağmen, ancak o sırada bir bombalama olmadı. Dolayısıyla Mısır Başbakanı ile de görüşme yaparak, oradaki gerçek durumu sayın Başbakanımız birinci ağızdan belki almış olacak. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantıya çağrılabilir, oradan belki bir karar çıkartılabilir. Yine İsrail üzerinde geçmişten bu yana nüfuzu olan başta ABD olmak üzere, belki diğer bazı ülkeler, onların harekete geçmesi suretiyle, bu saldırıların daha fazla insan ölmeden sonlandırılması amaçlanıyor. Biz de telin ediyoruz, kınıyoruz ve saldırıların artık son bulması gerektiğini ifade ediyoruz."
-"Belli yerlerden gelen talimatla bu işe başladılar"-
Cezaevlerindeki açlık grevlerine de değinen Arınç, açlık grevlerine katılanların sayısının yeteri kadar arttığını, Adalet Bakanlığı'nın şu andaki gerçek sayıyı mutlaka bildiğini, ancak başladığı güne göre biraz daha arttığını kendisinin de bildiğini söyledi.
Arınç, bunun çok üzüntü verici bir hadise olduğunu, çünkü bir insanın hayatının söz konusu olduğunu vurgulayarak, yaşam hakkının kutsal olduğunu, yaşam hakkına herkesin saygı duyması gerektiğini ve hiçbir şeyin yaşam hakkına son vermek için geçerli olamayacağını belirtti.
Açlık grevlerinin Türkiye'de ilk defa olmadığını, geçmişte de ölüm oruçları, açlık grevlerinin yapıldığını hatırlatan Arınç, şöyle konuştu:
"Siyasi amaçla veya bireysel amaçlarla, geçmişte mesela 'cezaevi şartları çok kötü, bunlar düzeltilsin, şöyle şöyle olsun' denildi, daha çok kişiseldi, talepler. Bu sefer eskiden beri söylenen bilinen bazı talepleri dile getirerek açlık grevlerine başladıklarını ifade ettiler. Şimdi cezaevinde hürriyeti kısıtlanmış bir insanın özgürlüğünü rahatlıkla kullanamayan bir insanın daha çok etki altında kaldığını düşünebiliriz. Çünkü dışardayız biz, bize birisi 'açlık grevine başla' dese biz bunu reddedebiliriz veya bundan kaçabiliriz. Ama örgütün talimatıyla, baskısıyla, tehdidiyle, şantajıyla, 'sen bunu yapacaksın' denildiği zaman içeridekilerin çok fazla şansı yok, başlamama noktasında, biz de görüyor ve biliyoruz ki açlık grevine başlayanlar, bireysel düşünceleri belki vardır, ama daha çok belli yerlerden gelen talimatla bu işe başladılar. Ne yaparlarsa yapsınlar, bizim için onların hayatı önemli. Dolayısıyla açlık grevlerini bitirmek, hayat bütünlüklerine zarar gelmemesini temin etmek, hükümet olarak da vatandaş, yurttaş olarak da bizim görevimiz. Bizim çağrımız direkt onlara oldu, 'sizin taleplerinizi zaten biliyoruz, bunların demokratik talepler olduğunu, zaman zaman tartışıldığını, onu da biliyoruz ve bugüne kadar en azından 10 yıllık hükümetimiz döneminde temel haklar, siyasi haklar konusunda, anayasamıza göre uygun olanların, kanunlarımızda yaptığımız değişikliklerle de uygun hale getirdiklerimizin neler olduğunu biliyorsunuz. Hayatınıza son verecek bir eylemi esasen, konuştuğumuz, görüştüğümüz, tartıştığımız bir konu için yapmanıza gerek yok. Siz bizim için önemlisiniz. 75 milyon insanın hayatı ne kadar önemliyse, sizin de bu kadar önemli, buna son verin.' Öncelikle iyi yankı bulduğunu söylemeliyim."
-"Açlık grevlerinin bittiğini, bitirildiğini de duyabilecek bir noktadayız"-
Geçtiğimiz pazartesi günü yaptığı konuşmanın, cezaevlerinde de açlık grevine girenlerin yakınları tarafından da takip edildiğini, bunun arkasından "sanki bir yumuşama olacak ve bu geriye çekilecek, açlık grevleri bitecek" gibi geldiğini anlatan Arınç, fakat yine belli bir merkezin bunu hala canlı tutmak istediğini söyledi.
Arınç, BDP'li milletvekillerinin kendisine de geldiğini, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile de konuştuklarını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"(Onlar bizim talimatımızla greve başlamadılar, biz de bundan şikayetçiyiz ve bunun sona erdirilmesi için çalışmak istiyoruz) dediler, 'çalışın' dedik. Yani biz ancak memnun oluruz. Onlar da işte bazı konularda bu isteklerin karşılanması gerektiğini söyledi. Esasen o gün de söylemiştim ki; mesela yargılanmakta olan insanların, savunmalarını istedikleri dilde yapma konusu, gerçekleşecek. Bu bizim ta belki bir yıl önce konuştuğumuz bir konu ve hemen gecikmeksizin de onu meclise gönderdik. İnsan Hakları Komisyonu'ndan da geçti. Ama Abdullah Öcalan ile ilgili tecrit konusu ve ana dilde eğitim konusu, bugün için karşılanacak konular olmayabilir. Ancak zaman içinde Adalet Bakanlığımız, avukatlarıyla görüşmesini, makul ve haklı bulduğu ölçüde mutlaka karşılar. Biz bugün seçmeli Kürtçe dersini koymakla esasen her şeyi yapmış oluyoruz. Çünkü bugün ilkokulların 5'inci, 6'ncı, 7'nci sınıflarında haftada iki olmak üzere Kürtçe dersine başlattık, öğretmenlerini tayin ettik ve alfabeleriyle birlikte bu dersi veriyoruz. Şu anda 19 bin civarında öğrenci, tercih ettiği seçmeli ders olarak bunu görüyor. Bir anayasa konusudur, yeni anayasa yapım çalışmaları var, bir de imkansızlık konusudur. Dolayısıyla 'aşırı taleplerden ziyade yapılabilir veya makul taleplerle bize gelirseniz biz demokratik haklar konusunda hiçbir hükümetin yapmadığını yapıyoruz, bize güvenin' dedik. Onlar, içeridekileri vazgeçirmek amacıyla kendilerinin başlayacağını söylediler, gerçekten bunu deklare de ettiler. Mesela dediler ki; '60 güne yaklaşıyoruz, siz bundan vazgeçin, biz buna devam edelim' yani onları bir ölçüde hayati tehlike içine atmak istemediler. Ben kısmen takviye aldıklarını, kısmen de her an hazır tutulan sağlık ekipleriyle gerektiği zaman gerekli müdahalenin yapılacağını biliyorum. Ama milletvekillerinin de başlamasıyla yine malum yerin talimatıyla, sayının arttığını da biliyorum. Ama her an Türkiye'de açlık grevlerinin bittiğini, bitirildiğini de duyabilecek bir noktadayız. Bu çok kesin bir bilgi olmamakla beraber, ben olayın gidişatına bakarak ve yaptığımız temasların olumlu sonuç vereceğini tahmin ederek bunu söylüyorum."
-"Başbakan niye öyle konuşuyor-"-
Bütün dileklerinin, bu açlık grevlerinin bitirilmesi olduğunu vurgulayan Arınç, "Peki 'ben böyle konuşuyorum da sayın Başbakan niye öyle konuşuyor-' diyenlere, onu da geçtiğimiz günlerde açıkladım. Sayın Başbakanımız kendisine hedef olarak BDP'nin siyasetini ve BDP'li milletvekillerini koyuyor, onları samimi bulmuyor. Onların yaptıklarının, Türkiye'deki bu hem terör eylemlerinin bitirilmesi konusunda hem de grevde olanların, grevden vazgeçmeleri konusunda, samimi davranmadıklarını söylüyor, yoksa içeride grev yapanlara veya 'açlık grevini sürdürüyorum' diyenlere, 'ne haliniz varsa görün mesajı vermiyor. Onun da amacı grevlerden bir an önce vazgeçilmesi" değerlendirmesinde bulundu.
Arınç, Abdullah Öcalan'ın ağabeyinin, "bir yıl sonra Abdullah Öcalan Serbest kalacak" şeklindeki açıklamasının hatırlatılması üzerine, "Bu onun ağabeyinin öngörüsü değil ki Oktay Vural'a da sorarsanız, o da aynı şeyi söylüyor. Bunlar siyasi tartışma veya olayları tırmandırma, alevlendirme işidir. Mesela bunun bir örneğini Selahattin Demirtaş daha dün yaptı, 'Öcalan'ın heykelini dikeceğiz' dedi. Ondan sonra da 'kızdığım için böyle söyledim, yoksa biz heykel meraklısı değiliz' dedi. Bir, üç, beş sene sonrası için bunların konuşulması saçmalık başka bir şey değil" dedi.
(Sürecek)
Muhabir: Haluk Yüksel
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz