Başbuğ istedi, Oktay Ekşi'den açıklama geldi

İSTANBUL (İHA) - Dünya Basın Konseyleri Birliği (World Association of Press Councils) Başkanı ve Türkiye Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, basında yayımlanan bir yalan haber nedeniyle işlem yapılması ve Dağlıca olayında PKK'nın eline düşen askerlerin soruşturma sırasında verdikleri ifadelerin Basın Yasasının 19'uncu maddesine aykırı şekilde medyada yer alması karşısında Basın Konseyi'nin görüşlerini açıklamasını istemesi üzerine yazılı bir açıklamada bulundu.

Reklam
Reklam

Açıklamasında, Orgeneral İlker Başbuğ'un Dağlıca olayında PKK'nın eline düşen askerlerin ifadelerinin yayınlanması sonucu, "hazırlık soruşturmasının gizliliği" ilkesinin ihlal edildiği yolundaki eleştirisinin çok yerinde olduğunu ifade eden Ekşi, "Ancak konuya sadece bu çerçevede bakmak yani olayı sırf soruşturmanın gizliliği meselesi veya yalan haber yazan gazetecinin yanlışı ile sınırlamak gerçeğin dörtte birini görüp, dörtte üçüne göz kapamak olur" dedi.
Gözlemlerine göre, karşılaşılan sorunları maddeler halinde sıralayan Ekşi, şöyle devam etti:

"Bizim gözlemimize göre karşılaştığımız sorunlar; yargının görevini tam veya gereğine göre yapmamasından, medyanın sorumluluk duygusunu bir kenara atmasından, silahlı kuvvetlerimizin medya ilişkilerini yanlış bir anlayış üzerine oturtmasından kaynaklanmaktadır. Dediklerimizi açıklamak gerekirse; yargı görevini tam olarak yapmadığı için başka örneklerde de gördüğümüz gibi, Dağlıca olayına ilişkin -yasal yetki dışı- yayın yasağı konulabilmektedir. Hazırlık soruşturmasının gizliliğini ihlal eden yayınlar karşısında Cumhuriyet Savcıları görevlerini yapmamaktadır. Bu yanlışlar, hazırlık soruşturmasının gizli kalması gerektiğini bile bile, buna ilişkin resmi belgeleri medyaya veren/sızdıran yetkililer hakkında hiçbir işlem yapılmamak suretiyle beslenmekte hatta desteklenmektedir. O nedenle burada medyanın değil, onun dışındakilerin yanlışlarının üzerine gitmek öncelikli bir husustur.

Reklam
Reklam

Yargı bağlantılı bir başka yanlışın örneği, Van'daki Jandarma Asayiş Kolordusu Mahkemesi'nin Dağlıca olayı hakkında koyduğu yayın yasağıdır. Nitekim bu yasağın yanlışlığı -veya fiilen geçersizliği- Sayın İlker Başbuğ'un Dağlıca olayı hakkında söylediklerinin tüm medya tarafından yayınlanmasıyla sabittir. Son zamanlarda sayıca az olsa da, bir kısım medya organlarında Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma amacıyla sistemli bir yayın kampanyası yürütülmektedir. Bunun iki kesimden kaynaklandığı görülmektedir. Birinci kesim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tabiatı ve misyonu gereği "ulusalcı" olmasına karşıdır. Öteki de Cumhuriyetimizin temel değeri olan "laikliği" korumakta kararlılık göstermesini kabul edememektedir.

Her iki kesim de, bağımsızlığımızın ve bütünlüğümüzün güvencesi Silahlı Kuvvetlerimizi hedef (hatta düşman) görmenin aslında bu vatana ihanet boyutunda bir yanlış olduğunu ya idrak edememekte veya bu ulusun çıkarlarına aykırı bir misyon üstlenmiş bulunmaktadır. Buna ek olarak, yalan yazan muhabirinden hesap sormayan gazete yöneticileri ile medya organı sahipleri içinde bulunduğumuz tablonun öteki sorumlularıdır.

Reklam
Reklam

Basın Konseyi yalan yazan, etik değerleri çiğneyen medya organları ve gazeteciler hakkında birkaç istisna dışında usulüne uygun başvuru yapılmadıkça harekete geçme hakkına sahip değildir. Nitekim böyle bir istisna sayesinde Sayın İlker'in konuşmasında sözünü ettiği gazete hakkında Genel Sekreterliğimiz işlem başlatmış bulunmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin medyadan "doğru" ve "sorumluluk anlayışı ile" yapılmış haber bekleyebilmesi için önce kendine düşenleri tam olarak yapması gerekir.

Oysa, Genel Kurmay Başkanlığımız -ve genel olarak Silahlı Kuvvetlerimiz- hala: medya dünyasında kabul gören -objektif kriterlere dayalı- bir akreditasyon düzenlemesi yapmış veya yapabilmiş değildir. Bu bağlamda başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere tüm "akreditasyon" uygulaması yapan kurumlara 29 Haziran 2007 tarihinde tavsiye niteliğinde önerdiğimiz kurallar dikkate alınmış değildir. Hala medyaya düzenli bir şekilde bilgi verecek bir "sözcülük" kurumu oluşturulmuş değildir. Bunun kaçınılmaz sonucu, kamuoyunu bilgilendirmek zorunda olan gazetecinin, kişisel ilişkileriyle aldığı (çoğukez onu kendi amacı yönünde kullanmaya çalışan kişinin verdiği) haberlerin yayınlanmasıdır. Başkalarındaki yanlışları gören gözlerimiz arada bir kendimize de bakarsa, sanırız doğruyu kolay buluruz.

Reklam
Reklam