Mynet Yemek Facebook Sayfasını Beğenin!
Sürprizlerle dolu bir ülke olduğumuzu karnımız acıktığında daha iyi anlıyoruz. Canımız yarım ekmek döner çektiğinde başımıza gelmeyen kalmıyor. Ama o kadar alışmışız ki bazen bu absürdlüğün farkına bile varamıyoruz.
Türkiye'de kebapçıların değişmez kuralı yemeğin fotoğrafını olduğu gibi duvarlara basmak, karta basmak, afişini dağıtmak... Değişmeyen tek kural tabak içerisinde gördüğümüz kebabın fotoğrafı. Fotoğrafı çekilmeyen kebap, adeta hiç var olmamış gibidir. Şaşalı efektler, uçuşan kalplerle başlıyor maceramız. Sonrası ise restoranın içerisinde yaşadıklarımız....
Asıl macera içeride başlıyor. Dışarıdan bakınca köpürtülmüş ayranın ferahlığına doğru ilerleyip, Anadolu'nun bağrından kopmuş porsiyon kebabı sipariş etmek için heyecan duyuyorsunuz. Ama içeride aniden Beatles'ın 'hey jude' şarkısı çalmaya başlıyor. 'Nereye geldik biz kardeşim?' sorusu kafalarda yankılanıyor. Aslında Beatles da sevmiyor değilsiniz ama alt tarafı sumaklı soğanlı bir kebap göemecektiniz, nereden çıktı bu romantizm şimdi?
Ertesi gün oluyor, ''off bir kelle paça olsa ne harika olur'' diye içinizden geçiriyorsunuz. Yola çıkıp, merkezi bir restoranın kapısından içeri giriveriyorsunuz. İnsan aç olunca odaklanması da düştüğünden etrafa pek göz gezdirmiyorsunuz. Kelle paçanın ilk yudumundan sonra bir aydınlanma geliyor. Çalan şarkı kulaklarınıza yapışıveriyor: ''Kalbimin orta yerinde bu nasıl bir cumhuriyeeeet, seninki nasıl bir hakimiyeeet, ben anlamadım...'' Evet evet doğru Yalın çalıyor, dünyanın en yumuşak şarkılarından birini dinlerken boğazınızdan sarımsağın acısı geçiyor. Bu ülkeye bir türlü ayak uyduramadığınızı hissediyorsunuz.
Tam kafayı rahatlattınız, neyse kebap pop / kebap rock uyumu falan düşünmeyi bıraktınız. Evinize doğru yol alırken aniden korkunç ötesi bir mizah denemesi ile karşılaşıyorsunuz. Yeni açılan dönercinin tabelasına gözünüz takılıyor: Gün olur devran DÖNER.
Mizah denemesi hoşunuza gitse de ''şimdi yaprak et dönerle bu espri neden yan yana geldi?'' diye düşünmeden de edemiyorsunuz.
Bütün bunları unutup hayatınıza devam ederken yine absürdlüğü ile tansiyon düşüren yeni bir şey karşınıza çıkıyor. GIT GIT CHICKEN HORON KOFTE...
İnsan bu kelimelerin nasıl bir araya geleceğini algılayamıyor. Gıt gıt tamam, tavuk falan... Chicken geldi ardından, o da tamam. Peki ya horon? Karadeniz'in tavuğu mu meşhurdu? Hiç sanmıyorsunuz. Köfte ne peki, o da nereden çıktı? Karadeniz'in köftesi mi meşhurdu? Tüm bu tabelanın horonla ne ilgisi var? Sorular sorular.... İnsanı delirtecek kadar çok soru var.
Her şey hafızanızdan yavaş yavaş silinmişken otobüs durağının yanındaki afiş alanı, başınıza 10 kilo beton düşmüş duruma uğratıyor sizi. Evet işte karşınızda: ''HİÇ BİZİMKİNİ YEDİNİZ Mİ?''
Aman yarabbi dediğinizi duyar gibiyiz. Bu son noktaydı gerçekten. Gülseniz mi ağlasanız mı bilemiyorsunuz. Karnımız doysun, ağzımız tatlansın diye çıktığınız basit bir yemek arayışı bile size neler yaşattı böyle. Yaratıcı insanların ülkesi Türkiye'de yemek yiyebilmek de en az yemeğin kendisi kadar şatafatlı ve şok edici br lezzette. Başka yerde yaşayamayız, herkese afiyet olsun.