Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) Samsun Şubesi Başkanı Av. Cihat Başerli, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Can Dündar ve Ekrem Gül hakkında verdiği kararın hukuka uygun olmadığını söyledi.HUDER Samsun Şubesi Başkanı Av. Cihat Başerli, AYM’nin Can Dündar ve Ekrem Gül kararına ilişkin açıklamada bulundu. Başkan Başerli, "1961 anayasası ile kurulan, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İç Tüzüğü’nün şekil ve esas yönünden anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli yüksek mahkemenin, olumlu denetim kararları yanında, yasa koyucu gibi hareket ederek anayasayı çiğneyen kararlar verdiği bilinmektedir. Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından denetlemekle görevli olmasına, esasa ilişkin denetim yetkisi bulunmamasına rağmen uygulamada esastan denetim yaparak anayasanın yetki vermediği alanda kararlar vermiştir. AYM’nin bu tavrı, siyasal gelişmelerden bağımsız hukuk penceresinden bakarak objektif değerlendirenleri hayretler içinde bıraksa da AYM’nin darbe sonucu getirilmesindeki gizli ve gerçek amacına uymaktadır. 1950-1960 arası üç seçim dönemi Demokrat Parti’nin üst üste seçim zaferi kazanması ve vesayet makamlarının bundan duyduğu rahatsızlık, milli iradenin önüne diledikleri zamanda, diledikleri gibi kullanabilecekleri bir fren mekanizması koymalarına yol açmıştı. Bu fren mekanizmalarından en önemlisi Anayasa Mahkemesi’ydi. Egemenlik yetkisinin ’yetkili organlar eliyle kullanılacağı’ değişikliğiyle birlikte düşünüldüğünde AYM’nin gerektiğinde kanun koyucu gibi hareketle yasama organını etkisiz hale getirecek bir mekanizmaya dönüşebileceği öngörülmüştür. Söylediklerimiz sadece endişelerimiz değildir. Uygulamada AYM’nin ayıbı, anayasa ve hukukun dikkate alınmadan yetki ve görev gaspıyla verilmiş kararları mevcuttur" dedi.Başkan Av. Cihat Başerli, "Malum 367 kararı, ’411 el kaosa kalktı’ manşetiyle TBMM’de ve meclisin iradesine hakaretlerle gündeme gelen 10 ve 42. madde değişikliklerinin iptal kararı, 2010 yılında referandumla kabul edilen değişiklikte, esastan denetim yaparak bazı cümleleri iptal etmesi ilk akla gelen yetki ve görev gaspı örnekleridir. AYM’nin iki kararı vardır ki evlere şenlik. Anayasaya uygunluk denetimi yapacak AYM, 1961 anayasasının 137 ve 138. maddelerinin bazı hükümlerini bile iptal etmiştir. Dikkat çekmek gerekirse, AYM kanunu değil, anayasa maddesini bile iptal etmiştir. Bu kararlarıyla AYM, yüksek mahkeme olmanın ötesinde, TBMM’nin üstünde ’Kurucu İrade’ rolünü üstlenmeye başlamıştır. Anayasa Mahkemesi, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle yeniden yapılandırılmış, görev ve yetki sınırları daha kalın çizgilerle belirlenmiş, en önemli yenilik ve olumlu değişiklik olarak, anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabileceği ilkesi kabul edilmiştir. AYM’nin tutuklu gazetecilerle ilgili, anayasanın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının korunması açısından hak ihlali kararı vermesi, yetki ve görev alanı içindedir. Hukuka uygundur ve olumlu karşılanabilir. Ancak 26 ve 28. maddelerde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğü ihlal kararına katılmıyoruz. Anayasanın 148. maddesinde yer alan ’Bireysel başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması’ ve ’Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz’ şeklindeki Anayasa ilkeleri gerçekleşmediği halde, anayasanın 26 ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine de karar vermesi hukuka uygun değildir" diye konuştu.Av. Başerli açıklamasını söyle tamamladı:"Tutukluluk konusunda ilk derece mahkemesinde yapılan itiraz üzerine verilen karar ’kesin’ olduğundan kanun yolları tüketilmiştir. Bireysel başvuru yoluna başvurulması meşrudur ve hukuka uygundur. Ancak sanıklara isnat olunan suçun ifade ve basın özgürlüğü kapsamında olup olmadığı hususunda (26 ve 28. madde), verilmiş ve kesinleşmiş bir karar olmadığı için bireysel başvuru hakkı da doğmamıştır. ’Siyasal casusluk’ iddiasıyla açılan davada suç vasfının tayini ilk derece mahkemesinin görevi olup, yargısal denetimi temyiz başvurusu ile Yargıtay’a ait bir görevdir. Henüz kanun yolu tüketilmemiştir. Buna rağmen, Anayasanın 26 ve 28. maddeleri yönünden ihlal kararı verilmesi, Anayasanın vermediği bir yetkiyi kullanmaktır. Hukuken yetki gaspıdır, doğru kabul edilemez. Anayasanın 142. ve 148. maddelerine açıkça aykırıdır. Cumhurbaşkanının ’Saygı duymuyorum’ değerlendirmesi üzerine, kimileri ’Anayasa Mahkemesini tanımıyor’ diyerek haksız bir saldırı kampanyası başlattı. Oysa cumhurbaşkanı görev ve yetkilerini düzenleyen 104. madde cumhurbaşkanına ’Anayasanın uygulanmasını gözetme’ görevi vermektedir. AYM’nin görev ve yetki gaspıyla anayasayı ihlal etmesi karşısında, görevi gereği Cumhurbaşkanı’nın tepki vermesinden daha tabi ne olabilir? Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun açılmasına öncülük ederek, anayasa ve hukuk içinde temel hak ve özgürlüklerin korunmasına öncülük etmiş bir Cumhurbaşkanını, anayasanın uygulanmasını gözetme görevini yerine getirdiği için eleştirmek yerine, ’Anayasayı ve kanunu tanımadan görev ve yetki alanını keyfi olarak genişleten AYM nereye gidiyor?’ diye sormak ve eleştirmek gerekir."
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz