"Devletin olmadığı yerde, şahısların hukuku başlar. Yasalar işlemez, kanunlar uygulanamaz olur. Mahkeme kararı devletin çıkarlarını değil, iktidarda bulunan kişinin çıkarlarını gözetir. Ahmet Maranki gibilerinin söylediklerini uygulayanlar ortalığa saçılır. Çünkü zaten benzerini yapan mafyalar, sözde iş adamları ve sözde gazeteciler var" ifadelerini kullanan Yeniçağ gazetesi yazarı Batuhan Çolak, 24 Haziran seçimleri öncesinde ses getirecek bir yazı kaleme aldı.
İşte Çolak'ın 'Erdoğan düşerse...' başlıklı o yazısı;
"Son yıllarda bir seçim klasiği haline gelen "AK Parti giderse, Türkiye yönetilemez, kaos olur, ekonomi çöker, terör patlar" sözleri, 15 Temmuz sonrasında güncellendi.
Yeni söylemde, "Erdoğan devrilmek isteniyor" üzerine inşa edilen bir dil hâkim oldu.
Bu dilin oluşmasında, devletten ziyade Erdoğan isminin öne çıkarılması etkili.
Bunun en başında 7 Haziran seçimleri geliyor.
Erdoğan'ın yüzde yüz performansını sahaya yansıtamadığı 7 Haziran seçimlerinde, çözüm sürecinin de etkisiyle AK Parti oyları bir anda eridi.Havuz medyası devreye girip kaos senaryoları üzerinden seçmeni korkuttu.
Sonrasında 1 Kasım'da Erdoğan'ın liderliği ve teşkilatlanma gücünü ortaya koyduğu bir seçim sonucu elde edildi.
15 Temmuz darbe girişimi her ne kadar Türkiye'yi demokrasi yönünden 20 yıl geriye götürdüyse de, Erdoğan'ın liderlik sınırlarını ve meşruluğunu bir o kadar daha genişletti.
Erdoğan'ın yanında kümelenenler yeni bir dil oluşturdular, bu dil "devlet"in yerine "Erdoğan"ın konulması anlamına geliyordu.
Günden güne bu dil kontrol edilemez bir boyuta ulaştı.
Devletin gücü ve devamlılığı tamamen Erdoğan'ın başarısına ve iktidarda kalmasına bağlanır oldu.
Hükümete yakın televizyon ve gazeteleri açın. Elle tutulan tek bir haber bulamazsınız. Şehit ailelerinin haberini verirken bile Erdoğan'sız cümle kurgulanmıyor. Daha da kötüsü şehit ailelerinin ağzından muhalefet partileri "hainlikle" suçlanıyor.
Bu yöntemlerle belirli bir kitle üzerinden algı operasyonu yapılabilir.
Seçimlerde başarı da sağlanabilir.
Ancak olan devlete olur.
Devletin olmadığı yerde, şahısların hukuku başlar.
Yasalar işlemez, kanunlar uygulanamaz olur. Mahkeme kararı devletin çıkarlarını değil, iktidarda bulunan kişinin çıkarlarını gözetir.
Ahmet Maranki gibilerinin söylediklerini uygulayanlar ortalığa saçılır. Çünkü zaten benzerini yapan mafyalar, sözde iş adamları ve sözde gazeteciler var.
Tıpkı Atatürk'e hakaret edenlerin, AK Parti sermayesi tarafından beslenmesi gibi.
Dahası bu kitle bu söylemlerini sürdürdükçe, insanları kutuplaştırdıkça buradan ekmek yiyorlar.
Bu tablo Türkiye'ye güvenmeyenlerin, devlete inancı olmayanların tablosu.
Erdoğan ya da bir başkası; kim giderse gitsin ya da kim gelirse gelsin devlete inanmak durumundayız.
Erdoğan'ın devrilmesi demek, yeniden iktidara gelemeyeceği anlamına gelmiyor.
Erdoğan'ın kazanması demek, Türkiye'nin kurtuluşa ereceği anlamına da gelmiyor.
Erdoğan'ın devrilmesi demek, terör örgütlerinin ülkeyi ele geçireceği anlamına gelmiyor.
Erdoğan'ın iktidarda kalması demek, terörün biteceği anlamına da gelmiyor.Mesele devletin ayakta tutulması, hukukun işlemesi, kurumların güçlendirilmesi meselesi.
Dalkavukların, şaklabanların, cebindeki paradan başka gücü olmayan, güce tapanların dedikleri gibi bir devlet değildir Türkiye!
Türkiye, 5 bin yıllık Türk boylarının geleneklerini ve tecrübelerini taşıyan büyük bir devlettir.Öyle siyasi parti liderlerinin değişmesiyle düşmez, düşürülemez."