CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "TBMM'nin, milletimizin şerefini ve onurunu temsil ettiğini hiç bir zaman unutmamalıyız, unutulmasına da izin vermemeliyiz" dedi.
Baykal, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulunda bir konuşma yaptı.
TBMM'nin açılışının 89. yılını kutladıklarını anımsatan Baykal, parlamentonun arkasında bıraktığı bu 89 yılın, dünya tarihinde en büyük değişimlerin, dönüşümlerin gerçekleştiği bir dönem olduğunu kaydetti.
CHP Lideri Baykal, TBMM'nin, bir askeri zaferin eseri değil; tam tersine askeri zaferin, TBMM'nin eseri olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu niteliğiyle de TBMM belki dünyanın tek gazi parlamentosudur. TBMM'den önce ne bir devlet ne bir Cumhuriyet ne de bir ordu vardı. Devleti de Cumhuriyeti de orduyu da TBMM kurmuştur. TBMM, işgal kuvvetlerinin anavatandaki varlığına son veren askeri harekatı, Gazi Mustafa Kemal'in şahsında yokluklar ve zorluklar içinde başarı ile yönetmiş ve zaferle sonuçlandırmıştır. Savaşı kazanan TBMM, Lozan Anlaşması'nı da gerçekleştirerek barışı, istikrarı ve uluslararası düzeyde tanınmayı da güvence altına almıştır. Böylece milletimizin Anadolu'daki siyasi varlığına son vermeyi amaçlayan Sevr komplosu yırtılıp atılmıştır. Lozan Anlaşması, içeriden, dışarıdan sistemli tüm yıpratma çabalarına rağmen ulusal devletimizin temel dayanağı olmaya devam ediyor."
-"TBMM'nin şeref defteri"-
Baykal, bütün bu atılımların, reformların TBMM'nin, Türkiye'yi ileriye götürme, modernleşme mücadelesinin şeref sayfaları olduğunu dile getirerek, "Bu çerçevede iki önemli konuyu daha belirtmezsek TBMM'nin şeref defterinin eksik kalacağını düşünürüm" dedi.
Bunlardan birinin, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı olduğunu vurgulayan Baykal, TBMM'nin, Kıbrıs'taki Türk toplumunun varlığını, haklarını güvence altına almak için, kimseden icazet arayışına girmeksizin, uluslararası hukuka uygun olarak Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda tarihi bir müdahale kararı aldığını, başarıyla uyguladığını kaydetti. Baykal, bu konunun, TBMM tarihinin en şerefli sayfalarından birisini oluşturduğunu belirtti.
TBMM'nin bir diğer tarihi kararının ise 1 Mart 2003'deki Hükümet tezkeresinin reddedilmesi kararı olduğunu ifade eden Baykal, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu karar, Türkiye'yi Irak'a yönelik bir askeri harekatın karargahı ve cephesi olmaktan, topraklarını bir yabancı ülke silahlı kuvvetlerinin işgali altına sokma tehlikesinden kurtarmıştır. Türkiye'yi yüz binlerce Müslümanın ölümünden sorumlu bir ülke olmaktan kurtarmıştır. Bugün ABD'nin de geldiği bu noktada, TBMM'nin, Hükümete rağmen nasıl bir ileri görüşlülükle Türkiye'nin ve bölgenin barışına, istikrarına ve uzun dönemli çıkarlarına uygun davrandığı çok daha iyi anlaşılmaktadır. TBMM'nin 1 Mart 2003'de Irak savaşı konusunda aldığı Hükümet tezkeresini reddetme kararı, şüphesiz TBMM şeref defterinin seçkin bir sayfasını oluşturmaktadır."
-"Din temelinde ayrışmaların, eğitimi, hukuku, yargıyı ve yönlendirmesine göz yumulamaz"
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "din temelinde ayrışmaların ve cemaatleşmelerin, eğitimi, hukuku, yargıyı ve emniyeti yönlendirmeye başlamasının, böyle bir sürece göz yumulmasının ve seyirci kalınmasının tarihi bir gaflet" olacağını ifade ederek, "Demokrasimizin sağladığı olanakları, Cumhuriyet'in ve devletin milli ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için kullanmak eğer bir ihanet projesi değilse tam bir aymazlıktır" dedi.
Baykal, Türkiye'nin, örnek ve model olarak bütün dünyada ilgiyle izlenen modernleşme tarihinin temelinde iki temel siyasal ilke bulunduğunu söyledi. CHP Genel Başkanı Baykal, şunları söyledi:
"Birincisi, ırk, kan, kafatası ölçülerini reddeden ve etnik kimlikleri, yerel, yöresel bağımlılıkları aşan bir ulusal kimlik anlayışı. Etnik ve sosyolojik kimliği inkar etmeden ama onun tutsağı da olmadan daha yüksek bir ulusal kimliğe geçiş. Etnik kimlik, herkesin kendi şerefidir ama etnik kimliğimiz ne olursa olsun, hepimiz Türk milLetinin eşit birer parçasıyız. Bizim modernleşme deneyimimizin temelinde böyle bir uluslaşma anlayışı vardır.
İkinci temel ilke, din, siyaset ve laiklik anlayışı ile ilgilidir. Müslüman bir toplumda en geniş din ve ibadet özgürlüğü ile laik bir devlet düzeninin birlikte sürdürülebilmesi pek çok kişinin gözünde Türkiye'yi örnek bir ülke haline getirmektedir. Aslında İslamiyet ile laikliğin beraberliği Türkiye'nin modernleşme başarısının temel dayanağıdır.
Etnik kimliğimiz ne olursa olsun, hepimiz Türk milletinin birer parçası olarak eşitlik ve kardeşlik içinde beraber yaşayacağız. Dini inancımız, mezhebimiz ne olursa olsun, hepimiz laik Türkiye Cumhuriyeti'nin birer parçası olarak eşitlik ve kardeşlik içinde yine beraber yaşayacağız. Bunu başarabilirsek, Türkiye istikrar içinde, demokrasi içinde ilerler. Böyle bir parlak geleceği etnik ayrımcılık ve terör tehdidinin gölgelemesine izin vermemeliyiz.
Aynı şekilde din temelinde ayrışmaların, cemaatleşmelerin, eğitimi, hukuku, yargıyı, emniyeti yönlendirmeye başlaması, böyle bir sürece gözyumulması, seyirci kalınması tarihi bir gaflet olacaktır. Demokrasimizin sağladığı olanakları, Cumhuriyet'in ve devletin milli ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için kullanmak eğer bir ihanet projesi değilse, tam bir aymazlıktır. Milli irade bir bütündür. İktidar da muhalefet de milli iradenin bir parçasıdır. Türk halkının milli iradesini de Kuzey Kıbrıs halkının milli iradesini de aynı saygı ile karşılayamıyorsanız, milli irade konusunda samimi değilsiniz demektir."
-"...Sabaha karşı evleri basılıp neyle suçlandıklarını bilmeden..."-
Milli irade ya da milli egemenliğin, tek başına demokrasi demek olmadığını ifade eden Baykal, şöyle devam etti:
"Milli egemenliğin, demokrasiye dönüşebilmesi için gerçekten bağımsız, güçlü bir yargıya ve hukukun üstünlüğü anlayışına ihtiyaç vardır. İnsan hak ve özgürlüklerinin kağıt üstünde kalmamasına, güçlü ve etkin bir basın ve medya denetimine gereklilik vardır. Yoksa milli egemenlik ve milli irade anlayışı kolayca bir parlamento egemenliğine, parlamento egemenliği de bir parti çoğunluğunun diktasına, parti çoğunluğu da bir liderin keyfi hegemonyasına dönüşebilir. Duvarlarda 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözlerinin yazılı olması, gerçekte bir lider hegemonyasının yaşanmakta olduğu gerçeğini maskelemeye yetmez.
Böyle bir durumda da memleketin dürüst, namuslu insanları, vatansever aydınları, sabaha karşı evleri basılıp, neyle suçlandıklarını bile bilmeden aylarca tutuklanabilirler. Herkesin telefonları, bilgisayarları izlenebilir.
İnsanlar dizi film senaryoları gibi ucu açık iddianamelerle gizli tanık ifadeleriyle işkence altında sağlanan suçlamalarla sahte haham ifşaatlarıyla emniyette ya da savcılıkta sanıklarla pazarlık yapılarak oluşturulan delillerle yargılanabilirler. Muhalefet eden gazete ve televizyonları susturmak için ekonomik ve mali baskı ve yıldırma yöntemleri acımasızca uygulanabilir."
-"Gerçek demokrasilerde yargıdan kaçan Başbakan, bakan..."-
Baykal, iktidarların seçimden çıkmış olmasının, demokrasiyi güvence altına almaya yetmeyeceğini savunarak, şöyle konuştu:
"Demokrasilerde iktidarlar denetlenebilir olmalıdır. Denetimi hem siyaset hem yargı yapacaktır. Yargıyı ve basın, medya kuruluşları gibi siyasal denetim kurumlarını, devlet gücünü kullanarak etkisiz kılmak, yargıyı siyasallaştırmak, yargıda kadrolaşmak, medyayı sindirmek demokratik meşruiyete değil, lider hegemonyasına hizmet eder. Gerçek demokrasilerde yargıdan kaçan, dokunulmazlık zırhının arkasına saklanan başbakanlara, bakanlara, milletvekillerine yer yoktur. Yine kendi suçları için af çıkaran bakanlara, milletvekillerine demokrasilerde yer yoktur. İktidar olanakları ile kendi yakınlarına ihale ayarlamak demokrasilerde yoktur. İktidar olanakları ile devlet bankalarını kullanarak yakınlarına yandaş medya satın almak demokrasilerde yoktur. Devletin en önemli yönetim birimlerini tarikat, cemaat örgütlenmelerine teslim etmek demokrasilerde yoktur. Polisi, emniyet güçlerini kendi siyasi amaçları için bir yıldırma ve intikam mangası gibi kullanmaya demokrasilerde yer yoktur. Devletin mali yetkilerini şirketlere karşı bir tehdit ve şantaj silahı gibi kullanmaya demokrasilerde yer yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 89 yıl önce 'milli irade' ve 'milli egemenlik' kavramlarıyla çıktığı yolculuğunu, gerçek bir demokrasi hedefine ulaştırabilmek için öyle anlaşılıyor ki siyaseti etkin bir hukuk ve kamuoyu denetimine sokacak düzenlemelere ihtiyaç vardır. Hukuku siyasetin emrine girmekten çıkarıp, siyaseti denetleyebilecek bir noktaya taşımak işin özüdür.
Gerçek demokrasi, siyaset hukuku kullanırsa değil, hukuk siyaseti denetlerse sağlanır. 23 Nisan'ı sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin geçmiş başarılarını saygıyla hatırlayarak değil, aynı zamanda geleceğe yönelik görevlerimizi, sorumluluklarımızı umutla sahiplenerek selamlıyorum."
-Önce alkış, sonra protesto-
Baykal'ın, "1960 ve 1980'de TBMM'nin askıya alınmış olması, bunu gerçekleştirenlerin en büyük utancı olarak tarihteki yerini almıştır" ve "Etnik kimliğimiz, ne olursa olsun, hepimiz Türk milletinin eşit birer parçasıyız" sözleri, bazı AK Parti'li milletvekillerinden de alkış aldı.
AA