Baykal'dan Başbakana suçlama

Hürriyet yazarı Yalçın Doğan'a konuşan Deniz Baykal çok ciddi iddialarda bulundu.

Gizli kayıt skandalında doğrudan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı suçladığını ve onun bilgisi dahilinde bu işin yapılığını vurgulayan Baykal, Erdoğon'ın ise suçluyu bulmak için harekete geçmek yerine "dedikodu" yapmakla suçladı.
[** **](https://www.mynet.com/baykal-o-bilgileri-vermem-110100511021)
**Baykal’dan Erdoğan’a: Kasedi senin bilgin dahilinde yaptılar**

Döner mi, dönmez mi, sorusunun çok ötesinde, bunlara yol açan asıl meseleye geliyoruz dün Deniz Baykal’la telefon sohbeti sırasında. Asıl mesele, kaset meselesi.
Baykal istifasını açıklarken, kasetten hükümeti sorumlu tutuyor ve olayı komplo olarak niteliyor.
Aynı gün Başbakan Erdoğan benzer sert üslupla Baykal’ı eleştiriyor, “altını çizerek söylüyorum, kasetin içeriği ile ilgili hiçbir şey söylemedi” diyerek, kasete gönderme yapıyor.
Baykal’ın bir kaç gündür çeşitli gazetelerdeki açıklamalarında, konu CHP Genel Başkanlığına dönüp dönmeyeceği noktasında odaklanıyor. Başbakanın eleştirisine ilişkin soru, dolayısıyla Baykal’ın da buna dönük bir yanıtı yok.
Ben dün kaseti ve Başbakanın eleştirilerini soruyorum.
**‘KANITLAYACAĞIZ’**
Baykal hükümete yönelik suçlamalarını müthiş sert ifadelerle netleştiriyor: “Ben, Başbakan’a, bu işin içinde sen varsın, diyorum, o bana hala dedikodu yapıyor. Benim vatandaş olarak kişilik haklarımı korumak, senin görevin, diyorum, o dedikodu ile meşgul. Senin bilgin dahilinde yaptılar, senin onayın var, senin bilgin var, diyorum, bana üzüldüğünü anlatıyor. Bırak üzüntüyü filan, sen görevini yap, bu skandalı aydınlat. Ana muhalefet liderine bu kadar büyük ahlaksızlık yapılmışsa, senin görevin bunu en kısa sürede açıklığa kavuşturmak. Ben bu kadar net itham ediyorum, buna cevap vermiyor.”
Bu ağır suçlama karşısında, ben, “nasıl bu kadar emin olabilirsiniz” diye sorunca, Baykal: “Bu bir suçlama değil, sağlam tespittir. Bilerek söylüyorum, bunu günü gelince kanıtlayacağız.”
Kendinden bu kadar emin. Söylediklerinin arkasında.
**SUİKAST MESELESİ**
Baykal aramızdaki sohbeti kendisine yönelik suikast iddiasına geliyor. Orada da, hükümete hücumlarını sürdürüyor: “Bize emniyetten duyuru yaptılar, ben de teşekkür ettim. Suikast ihbarını yapan kişi her şeyi anlatıyor, isim veriyor, kimin, ne kadar para aldığını söylüyor. Koruma önlemlerini artırdılar, ama bir aya yakın hiç bir şey yapmadılar. Biz üstüne gittik, ortada iddia var, sen o iddianın gereğini yaptın mı, hayır yapmadın.
Bülent Arınç’a suikast iddiası vardı, ortalık yıkıldı. Ne kozmik odada arama kaldı, ne başka bir şey. Bir de, bana yönelik iddiaya bakın. Hükümet laubali, bizim takibimiz sonucunda, bazı göz altılar oldu.”
Konuştukça, ateş püskürüyor: “Hepimiz devletin güvencesi altında yaşadığımızı düşünürüz. Hayır, biz o güvence altında değiliz. CHP olarak biz, iktidarın tehdidi altında yaşıyoruz. Kaset, suikast, Van’daki saldırı bunun örnekleridir.”
**Gülerek ekliyor**: “Bir de, CHP devlet partisidir, derler. Oysa, CHP mağdur ve tehdit altındadır”.
**VAN’DAKİ SALDIRI**
Hükümetin kendisine yönelik komplo iddiasını kasetle sınırlamıyor, konuyu Van’da uğradığı saldırıya getiriyor. Okların hedefinde yine hükümet var: “Van’daki saldırıda AKP vardı, emniyet vardı. Van’daki saldırı örgütlü, mevzilenmiş, planlı bir saldırıdır. Bu resmi raporlarla tespit edilmiştir”.
Sonra şu kritik soruyu soruyor: “Samsun’da ve Kayseri’de başkalarına saldırılar oluyor, oradaki emniyet müdürleri acele görevlerinden alınıyor, Van’daki emniyet müdürü neden yerinde duruyor, neden onu almıyor? Çünkü, saldırı CHP’ye yapılmıştır. Bu, CHP’nin iktidarın tehdidi altında yaşadığının açık örneğidir.”
Baykal’ın ağzından çıkan her cümle birbirinden önemli ve iddialı. Gerek ses tonu, gerek üslubu kendinden çok emin bir profil çiziyor.
Kaset, Van, suikast, hepsi birden, suçlamaları doğrudan Başbakan Erdoğan’ın üzerine yıkıyor. Bakalım Erdoğan bunu nasıl karşılayacak?
İşin boyutu farklı bir mecraya sürükleniyor.