Deride kırmızı döküntülerden hışıltılı solunum ve öksürüğe, kusma, kabızlık ve ishalden dudaklarda morarmaya dek birçok soruna yol açan hatta ani ölüme neden olabilen besin alerjileri kimi zaman da kendini grip veya nezleye benzer belirtilerle gösteriyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Banu Küçükkırım, ailesinde en azından bir ebeveyni veya bir kardeşinde alerjik rinit, astım, besin alerjisi veya egzama gibi alerji öyküsü olan bebeklerin yaşamlarının ilk 5-7 yılı içinde besin alerjisi ortaya çıkma riskinin yüzde 20 daha yüksek olduğunu belirtiyor. Dr. Banu Küçükkırım Mynet.com okurları için A’dan Z’ye besin alerjilerini anlattı; anne babalara yol gösterecek çok önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.
Hazır gıdalardaki katkı maddelerine dikkat!
Anne-babaların çocuk hekimlerinin kapısını en fazla çaldığı, bebeğinde ya da çocuğunda yol açtığı olumsuzluklardan en fazla muzdarip olduğu konular arasında besin alerjileri geliyor.
Bu besinler alerjiye neden olabiliyor
Bebeklerde en sık inek sütü alerjisi görüldüğünü ancak bu alerjinin genellikle 2-3 yaşlarında ortadan kalktığını belirten Dr. Banu Küçükkırım, yumurta alerjisinin de özellikle bebeklikte ve erken çocukluk döneminde yaygın olarak görüldüğünü, yıllar geçtikçe etkisi azaldığını ve yetişkinlik döneminde tamamen kaybolduğunu söylüyor. Yumurta alerjisinde egzama veya kaşıntı, deri ve göz lezyonları görülme sıklığı diğer besin alerjenlerine kıyasla daha fazla oluyor. Yumurta alerjisi, yumurtanın kendisinin veya yumurta içeren yiyeceklerin alınmasından sonra, dakikalar veya saatler içinde ortaya çıkıyor, yaygın kızarıklık, hırıltılı solunum, kusma ve ishal ile kendini belli ediyor. Yumurta alerjisinin özellikle bebeklerde egzamanın en önemli nedeni olarak da kabul edildiğini belirten Dr. Banu Küçükkırım “Yumurtanın beyazı, soya, yerfıstığı, deniz ürünleri, buğday ve diğer hububatların yanı sıra tahin, susam, domates, kakao, çilek, muz, portakal, yulaf, arpa, çavdar gibi yiyecekler de besin alerjisine yol açabiliyor. Çilek ve domates gibi besinler ise doğrudan kendi içlerinde bulunan histamin isimli kimyasal maddeden dolayı alerji benzeri tepkilere yol açabiliyor” diyor.
Öksürükten döküntüye pek çok soruna yol açıyor
Belirtiler alerjen alındıktan sonraki ilk dakikalarda ya da 1-2 saat sonra ortaya çıkabildiği gibi 72 saat sonra da görülebiliyor. Besin alerjilerinin deri döküntüleri, makat bölgesinde kızarıklık, dudaklarda morarma, solunum, astım tarzında hışıltı veya mide bağırsak belirtileri ile kendini gösterebildiğine dikkat çeken Dr. Banu Küçükkırım “Alerjenle karşılaşan mide bağırsak sistemi alerjene kusma, ishal, kanlı kaka veya kabızlık şeklinde belirtilerle cevap verebildiği gibi özellikle bebeklerde reflüye neden olabiliyor. Çok gazlı bebekleri geriye yönelik incelediğimizde besin alerjisine bağlı sıkıntılar yaşadığını görebiliyoruz. Kilo alım yetersizlikleri ve büyüme gelişme bozukluklarına da besin alerjisinde sık rastlıyoruz” diyor. Dr. Banu Küçükkırım anaflaksi denilen çok ciddi ve ani reaksiyonların da solunumu bozarak hayati riske yol açabildiği uyarısında bulunuyor.
Annenin yedikleri de etkileyebiliyor!
Besin alerjileri anne sütüyle beslenen bebeklerde genellikle ek gıdanın başlandığı 6’ncı aydan sonra görülse de annenin yoğun olarak alerjenle beslenmesi ya da katkı maddeli beslenmesi halinde anne sütünden de bebeğe geçebiliyor! Sadece anne sütü alan yeni doğan bebeklerde bile kanlı ve sümüksü kaka, şiddetli kolik sancıları, reflü semptomları, tekrarlayan pişikler ve kilo almada azalmaya neden olabiliyor. İnek sütü alerjisi olan bebekte anne bebeğini emzirirken inek sütünün yanı sıra; tereyağı, tereyağı aromalı yağlar, kazein, peynir çeşitleri, yoğurt, yarı hidrolize edilmiş ürünler, laktoz, puding, helva, aroma katıcı maddeler, içerisinde laktoz olan süt artırıcı çaylar, krema ve muhallebi gibi ürünlerden de kaçınmalı. Dr. Banu Küçükkırım diyeti azaltılan ve kısıtlanan annelerin kalsiyum, D vitamini ve demir desteğinin eksik edilmemesi gerektiğini vurguluyor.
Testler ve anne-babanın gözlemi yol gösterici
İlk altı ayda henüz bağışıklık sisteminin gelişmemesinden dolayı laboratuvar testleriyle teşhis mümkün olamayabildiğinden klinik tanı daha önemli. Daha büyük bebeklerde ise laboratuvar testleri yol gösterici oluyor. Cilt prik testi, RAST ile spesifik IgE, besin uyarı testleri gibi testler ile tanıya gidilebiliyor. Besin alerjileri ıgE ve non ıgE bağımlı tip olmak üzere iki türden oluşuyor. IgE’ye bağlı olan besin alerjilerinde kanda hangi besine karşı alerjisi olduğu tespit edilebiliyor. Dr. Banu Küçükkırım “Bu çocuklar genellikle döküntülerle karşımıza gelmektedir. Anne sütüyle beslenen bebeklerde bazen annenin aldığı alerjen gıdalar çocuğa geçebilmekte ve anne sütüyle beslenen bebeklerde bu tür alerjiler görülebilmektedir” diyor. Non IgE tipi besin alerjilerinin ise; besin proteinine bağlı enterokolitler, proktokolitler ve besin proteinine bağlı enteropatiler olarak ayrıldığını belirten Dr. Banu Küçükkırım “Bu tipte tetkiklerin tanısal değeri yoktur. Klinik ve öykü ile tanı konur. Enterokolit dediğimiz vakalar; süt proteinleri, soya, tahıllar (mısır, buğday, arpa, çavdar) pirinç, hindi, tavuk, yumurta, et, mercimek, çeşitli sebze- meyve ve deniz ürünlerine karşı gelişebilmektedir. Besin alındıktan yaklaşık iki saat sonra başlayan kusma ve ishal, sıvı kaybı, bazen şok durumu olabilir. Bulgular başladıktan sonra şüpheli besin diyetten çıkarılır, bir süre sonra semptomların düzelip tekrar verilmesi ile bulguların yinelemesi tanı koydurucudur. Büyüme ve gelişme geriliğine neden olur. Proktokolit vakaları ise yaşamın ilk 6 ayında, inek sütü proteinine karşı gelişmektedir. İlk bulgu genellikle mukusla karışık kanlı dışkılamadır. Bu hastalarda besin proteinine bağlı enteropatili hastaların aksine genellikle büyüme ve gelişme geriliği yoktur” diyor.
Yaşam boyu devam edebiliyor
Besin alerjisi olan çocuklarda 12 ve 18 aya kadar diyet önerilirken, inek sütü alerjisi 3 yaşına kadar kayboluyor. Dr. Banu Küçükkırım “İnek sütü alerjisi 1 yaşında yüzde 55, 2 yaşında yüzde 77, 3 yaşında yüzde 87 hastada düzelmektedir. En alerjik besinlerden fıstık ve kabuklu deniz ürünleri alerjileri ise hayat boyu sürebilir” diyor. Peki besin alerjisi tedavisinde ilaçların yeri var mı? Dr. Banu Küçükkırım akut dönemde antihistaminikler veya başka alerjiyi baskılayabilen ilaçların kullanılabileceğini belirtirken, buna rağmen besin alerjisini geçiren bir ilaç olmadığını söylüyor.
Ek gıdaya geçişte her besini 3 gün tek başına deneyin!
Bebeğin bir besine alerjisi olup olmadığını anlamak için annelere düşen çok basit ama çok önemli görevler var. Ek gıdaya başlarken çok dikkatli olunmalı! Yeni başlanan besinler az verilmeli ve mutlaka reaksiyonlar gözlenmeli. Her bir gıda en az 3 gün tek başına denenmeli ve her gün kaşık kaşık artırılmalı. Yeni denenecek ek gıdanın ilk olarak bebeğin yanağında da denenebileceğini belirten Dr. Banu Küçükkırım, ek gıdaya başlarken önce sebze çorbası ve tahılların az az denenerek verilmesini öneriyor. Yumurta akına bir yaşından önce başlanmamalı. Peynir, yoğurt ve daha sonra da yumurta dikkatlice, yavaş yavaş artırılarak verilmeli. Alerjisi yüksek olan bebeklerde doktor gözetiminde yükleme yaparak sorumlu gıdaya başlanabileceğini vurgulayan Dr. Banu Küçükkırım alerjisi daha az olan besinin yine doktor bilgisinde azar azar başlanarak vücudun bu besini tolere etmesinin sağlanabileceğini söylüyor. Yoğurt, peynir gibi ürünlerin ise ilk defa deneniyorsa fırınlanarak ya da pişirilerek küçük parçalar halinde verilmesi alerjen özelliği azaltıyor.
Çimen polenine alerji olanda maydanoz alerjisi görülebiliyor
Süt ve yumurtaya alerjik reaksiyonu olan çocuklarda bir yaşından önce çapraz antijenik özelliğinden dolayı tavuk ve sığır etine karşı besin alerjisi olabileceğini belirten Dr. Banu Küçükkırım, 6-7. ayda kuzu eti ile et grubuna başlamak gerektiğini söylüyor. Meyve ve sebze alerjisi olan bebekler ve çocuklarda polen alerjisi görülme sıklığı artıyor. Çimen polenine alerjisi olan kişilerde de maydanoz alerjisi görülebiliyor. Meyve ve sebze proteinleri genelde ısıya dayanıksız olduklarından pişirildiklerinde alerjik kişiler tarafından da tüketilebilir. Soya proteininin ve keçi sütünün inek sütü ile çoğu kez çapraz reaksiyon gösterdiğini belirten Dr. Banu Küçükkırım “Tedavide ağır olgularda amino asit bazlı formula mamalar kullanılmalıdır. Daha hafif vakalarda yoğun hidrolize mamalar kullanılabilir ancak bu mamalara karşı da alerjik reaksiyonlar gelişebilmektedir” diyor. Bebek anne sütünü almaya devam etmeli; anne sütünün yeterli olmadığı durumlarda ise bebek inek sütü proteini içermeyen mamalarla beslenmeli.
Besin alerjilerini önlemenin yolları!
Peki besin alerjisini önlemek için neler yapılabilir? Dr. Banu Küçükkırım, ailesinde alerjisi olan bebeklerin ilk 6 ay kesinlikle sadece anne sütü ile beslenilmesi, katı gıdalara 6 aydan önce başlanılmaması gerektiğini vurguluyor. Risk olan ailelerde anne aşırı kuru yemiş yememeli, kabuklu deniz ürünlerini fazla tüketmemeli, bebeğin diyetine 2-3 yaşından önce balık eklenmemeli. Besin alerjisi olan bebeklerde inek sütü proteini içermeyen özel mamalar kullanılması gerektiğini belirten Dr. Banu Küçükkırım, inek sütü alerjisinin erken tanınmasının hastalığın sinsice ilerlemesini önleyeceğine dikkat çekerek “İnek sütü ve inek sütü içeren besinlerin bebeğin diyetinden, bebek sadece anne sütüyle besleniyorsa da annenin diyetinden çıkarılması tedavi için yeterli olacaktır” diyor. Çok aşırı gazlı olan, yüzlerinde devamlı aşırı kızarıklık, pullanma ve kafasında konak olan bebeklerde besin alerjilerinin araştırılması gerekiyor. Yine sık ağlayan, bazen sebebi açıklanamayan inatçı bir burun tıkanıklığı ya da bir besini aldıktan sonra burun akıntısı, kaşıntısı ve gözde yaşarma sorunu ortaya çıkan bebekler de besin alerjisi yönünden dikkatlice incelenmeli.
Besin alerjisinin tedavisinde probiyotiklerin rolü
Son yıllarda probiyotiklerin besin alerjisi tedavisindeki rolü sıkça gündeme gelirken Dr. Banu Küçükkırım, probiyotiklerin besin alerjisine karşı fayda sağlayabildiğini belirterek “Bağırsaklarda mikrobik dengeyi sağlayan canlı organizmalara probiyotik denir. Probiyotiklerin alerjik hastalıklar üzerine etkisi tam olarak bilinmese de, kalıtsal immün sistemin oluşmasında fekal mukozaya etki ederek yardımcı olduğu konusunda kanıtlar vardır. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, istenilir miktarda bulunan bakterilerin, alerjinin gelişmesine neden olan immün duyarlanmayı azaltabileceğini göstermiştir” diyor. Finlandiya’ da yapılan bir araştırmada probiyotik kültür olarak “Lactobacillus GG” kullanıldığını ve sonuç olarak da bu kültürün yüksek risk altında bulunan çocuklarda erken atopik hastalıkları önlemede etkili olduğunun saptandığını belirten Dr. Banu Küçükkırım; probiyotiklerin ve doğal immün sistem elemanlarının, bağırsak mikro-florasındaki atopik hastalıkları önlemede önemli bir rolü olduğunu söylüyor.