Bilim insanları araştırmalarını devam ettirdikçe müziğin hayatımızda ne kadar önemli bir yeri olduğunu, zihinsel benliğimize ne kadar yararlı geldiğini ve beyin hücrelerimizi nasıl olumlu etkilediğini öğreniyoruz. Eskiler, bir nevi sevimli hayalet Casper gibi içimizde yaşadığını düşündükleri, vücudumuzdan ve maddesel yapımızdan ayrı, üstün, öte olduklarına inandıkları "ruh"un gıdasının müzik olduğunu söylerken pek de yanılmıyorlardı diyebiliriz. Bugün elbette maddesel yapımızda ayrı, üstün ya da öte bir diğer yapının var olmadığını biliyoruz. Benliğimiz, kişiliğimiz, algımız, düşüncelerimiz, duygularımız, hislerimiz... Bunların hepsinin tamamen maddeci bir şekilde, beynimizi oluşturan sinirlerde ve sinir öbeklerinde meydana gelen biyokimyasal faaliyetlerin bir sonucu olduğunu biliyoruz. Fakat bilimin gelişmediği antik zamanlarda inanıldığı gibi bir ruhun olmaması, atalarımızın söyleyegeldiği sözün anlamını pek de değiştirmiyor: az önce sözünü ettiğimiz mekanik, fiziksel, bilimsel olarak çalışılıp anlaşılabilir biyokimyasal tepkimeler bütününe "ruh" adını vermek isterseniz ve illa bu kelimeyi literatürde tutmak isterseniz, sizi engelleyen bir şey yok. Zira bu durumda da, gerçekten de müziğin bu sisteme fayda sağlayan, çok ilginç bir olgu olduğu karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla dediğimiz gibi, sözün anlamı pek de değişmiyor.
Belli türdeki müziklerin beynimizdeki dalgaları yavaşlatıp hızlandırabildiği gözlemlenebilir. Buna bağlı olarak kişi gevşeyip rahatlayabileceği gibi, uyarılmış hale geçerek dikkatini arttırabilir. Araştırmalar gösteriyor ki müzik, büyük oranda beynin sağ yarım küresine etki eder. Bu yarım küremiz, genel olarak sezgisel ve duygusal aktivitelerle ilişkilidir. Bu sebeple uzmanlar, örneğin yoğun bir şekilde mantık, hesaplama, analiz gerektiren konularda çalışıp yorulduktan sonra, 10-15 dakika kadar daha sakin ve dinlendirici müzikler dinlediğiniz takdirde, beynin sol yarımküresine binen yükün azalarak, kendinizi daha dinç hissedebileceğinizi ileri sürüyor. Tabii herkeste, her tür müzik aynı etkileri ortaya çıkarmayabilir; dolayısıyla sizi rahatlatan türleri kendiniz keşfetmek durumundasınız.
Müziğin beynimiz üzerinde bundan farklı birçok etkisi olduğu da tespit edildi. Örneğin müzik görsel algımızı değiştirebilir! Kısa bir müzik parçası dinletilen insanlara nötral (ifadesiz) yüzler gösterildiğinde, onları mutlu ya da üzgün olarak değerlendirme biçimleri değişir. İnsanlar, dinletilen müzik hüzünlüyse, nötral yüzü üzgün; neşeli bir müzikse aynı nötral yüzü mutlu olarak algılar.
Bir diğer çalışmada, müzik şiddetinin beyin üzerindeki etkileri araştırıldı. Yapılan çalışma sonucunda, tamamen sessiz bir ortam ile gürültülü bir müziğin çaldığı ortamın, yani iki uç noktanın yaratıcılığı en olumsuz etkileyen durumlar olduğu gözlemlendi. Eğer ki yaratıcılığı tetiklemek istiyorsanız, orta şiddette bir müziği tercih etmelisiniz. Böyle ortamlarda tutulan insanlarda, diğer iki uçta bulunan insanlara göre soyut veri işleme kapasitesinin arttığı görüldü. Buna bağlı olarak yaratıcılıklarında da geliştiği anlaşıldı. Çok yüksek gürültülü müziklerin olduğu ortamlarda beynimiz müziğin sesini işlemeye o kadar fazla kaynak ayırır ki, yaratıcı süreçler bundan olumsuz etkilenir. Keza çok sessiz ortamda da, dikkat dağıtıcı unsurların etkisi beynimizi daha fazla etkileyerek, yine yaratıcılığı olumsuz etkiler. Bu tıpkı ısı ve ışık gibidir: bu ikisi hiç olmadığı durum da kötüdür, abartılı fazla olduğu durum da...
Bir diğer ilginç çalışmada, bir grup genç yetişkin alınmış ve birbirlerinin en sevdikleri 10 müziğin olduğu listelere bakarak, kişilik tahmininde bulunmaları istenildi. Araştırma sonucunda bu kişilerin sadece müzik zevklerinden yola çıkarak bireylerin kişiliksel özelliklerini yüksek bir yüzdeyle doğru tahmin edebildikleri gözlemlendi. Bu özellikler arasında yeni deneyimlere açık olma miktarı, dışa dönüklük ve duygusal dengelilik hali gibi birçok parametre bulunuyordu. Dolayısıyla müzik tercihlerimiz, bizim kim olduğumuzu ele veren unsurlar gibi gözüküyor.
Müzikle ilgili şaşırtıcı ve genel kanıya ters düşen bir araştırma ise, araba sürerken müzik dinleme konusunda. Yine genç yetişkinlerde yapılan bir araştırma, kişilerin kendi hoşlarına giden müzikleri dinledikleri takdirde, dikkatlerinin azaldığını gösteriyor. Eh, genellikle yolculuklarda başkalarının sevdiklerini değil, kendi tercihlerimiz olan müzikleri dinlediğimiz için, çoğu zaman kaza yapma riskini arttırdığımızı söyleyebiliriz. Ancak araştırmanın daha ilginç bir boyutu daha var: araştırmacılar, kendi zevklerine göre seçtikleri müzikleri şoförlere dinlettiğinde, dikkatleri hiç müzik olmayan duruma göre artmıştır. Dolayısıyla uzun yola çıkarken kendi sevdiğiniz müzikleri değil, sizin zevklerinizle uyuşmayan birinin müziklerini tercih etmenizi tavsiye ederiz. Ya da size tanıdık olmayan, ilginizi çekmeyen müzikleri dinlemeye çalışabilirsiniz.
Bunlar gibi daha birçok ilginç araştırma, akademik literatürde yerini aldı. Bu araştırmalar arasında müziğin motor ve öğrenme yeteneklerimizi arttırdığını gösteren, klasik müzik dinlemenin görsel dikkatimizi arttırdığını gösteren, tek kulağımıza dayayarak yaptığımız telefon konuşmalarının normal diyaloglardan çok daha dikkat dağıtıcı olduğunu gösteren ve fiziksel antremanlar yaparken dinlenen müziğin kaslarımıza katkı sağladığını gösteren ilginç çalışmalar bulunuyor. Sporda müzik dinlemeyle ilgili ilginç bir bilgiyle noktalayalım: müzik dinleyerek bisiklete binen sporcular, müzik dinlemeyenlerle kıyaslandığında, birebir aynı işi %7 daha az oksijene ihtiyaç duyarak yapıyorlar!
Orijinal Makale: http://www.evrimagaci.org/fotograf/73/6985