Ve hattâ 1796'ya dönüp baktığımızda, dünyadaki ortalama insan ömrü 24 yıldı! Tıp biliminin geliştiği, çocuk ölümlerinin azaldığı, sağlığın nasıl korunacağının öğrenildiği bir 100 yılın ardından bu ortalama 48 yaşa çıktı. Aradan bir 100 küsur yıl daha geçti; insanlık salgınların önüne geçti, birçok hastalık teşhis ve tedavi edildi...
Elbette bu yaş ortalaması ülkeden ülkeye, her coğrafyada farklılık gösteriyor. Ama yine de ''Yaş 70, iş bitmiş...'' deyişimizin sonuna yaklaştığımızı da ifade edebiliriz. Hele hele Japonya bu deyişi çoktan yerle yeksan etmiş vaziyette: Ortalama 90 yıllık ömür!
Artık son derece sağlıksız şehir hayatıyla bile nasıl baş edeceğimizi biliyoruz. Sağlıklı besleniyoruz mesela, çok tuz tükettiğimizde başımıza neler geleceğinin, hangi vitaminleri mutlaka tüketmemiz gerektiğinin farkındayız. Spor yapmanın, egzersizin ömrü uzattığını biliyor, zaman zaman hatırlıyor, tüm yorgunluğumuza rağmen bir durak önce inip evimize kısa bir yürüyüşü tercih edebiliyoruz ;)
Ne kadar uğraşsak, dikkat etsek de vücut zamana yenik düşüyor. Hayatımız boyunca kanımıza karışan tüm zararlar, karbondioksitler ve egzoslar, nikotinler ve radyasyonlar, tüm o mikroplar bir zaman sonra karşımıza çıkıyor, arkamızda bıraktıklarımıza acı veren o nihai sonu sahneliyor.
Günümüz tıp teknolojisinde bu teknik epeydir mümkün zaten, sorumuzu yeniliyoruz:
''Ya kanımızı herhangi bir donöre ihtiyaç duymadan yenileyebilseydik?''
Görünen o ki önümüzdeki 2 yıl içinde bu soruya da olumlu bir yanıt verebileceğiz!
2.Dünya Savaşı'nda akıllara düşen, 2007 yılından itibaren hızlanan bu çalışmaların ilk meyvesi 2013 yılında alınmış, Rumen bilim insanları dünyada ilk defa yapay kan üretmeyi başarmışlardı.
Bugün ABD, Rusya ve Çin'in başı çektiği yapay kan araştırmalarına 2013 sonlarında Türkiye de katıldı. 2016 yılının Ocak ayında ise Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi'nde görevli bilim insanları müjdeli haberi verdi: Artık ülkemizde de yapay kan üretilebiliyor!
Proje ekibindeki Doç. Dr. Adnan Ayhancı'nın araştırmayla ilgili yaptığı açıklamalar; yapay kanın ne kadar büyük bir buluş olduğunu bir çırpıda özetliyor:
“Hemen verilebilecek bir ürün, kan yerine geçebilecek alyuvar fonksiyonu gösteren bir ürün. Dolayısıyla hayat kurtaracak bir sıvı. Kan bankalarında kan alındıktan sonra bir aydan fazla saklanamaz, hemen bozulur. Oysa yapay kanı ürettikten sonra bir sene saklayabiliyoruz. Özellikle son zamanlardaki AİDS hastalığını ve diğer birtakım kan yoluyla bulaşan hastalıkları düşünürsek, yapay kan ile bunların önüne geçmiş olacağız. Son olarak istediğimiz kadar yapay kanı hızlı ve daha ucuz üretebileceğiz.”
Üstelik yapay kan konusundaki gelişmeler ülkemizde Eskişehir'le de sınırlı değil! Çukurova Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi ortaklığındaki ekip de nanoteknoloji temelli bir yapay kan geliştirdiklerini yine geçtiğimiz yıl Şubat ayında, Erciyes Üniversitesi ise 2016 sonunda açıkladı.
Geçtiğimiz günlerde Edinburgh ve Bristol Üniversitesi'nde görevli bilim insanları, tek bir embriyodan İngiltere'nin nüfusunun %98'inin kan ihtiyacını karşılayacak kadar kan üretilebileceğini açıkladılar!
Araştırmalarına kemik iliğinden aldıkları kök hücreler ile başlayan araştırmacılar bu teknikle milyonlarca kırmızı kan hücresi üretmeyi başardılar, İnsan embriyosundan alınan hücrelerle üretim yaptıklarında ise çok daha büyük sayılara ulaşılabileceğini kanıtladılar. Üstelik bu keşfin son halini alması da çok yakın: Önümüzdeki 2 yıl içerisinde bu yapay kan gönüllüler üzerinde denenebilecek!
Kaynaklar: Fizikist.com, Hurriyet.com.tr, Evrimagaci.org, Milliyet.com.tr