Sanatçı Billur Kalkavan (59), kadın-erkek ilişkileri ve aldatılmayla ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu. 'Pembe Masa' programına konuk olan Kalkavan, aldatılmanın kadınların eksiklerinden kaynaklandığını ifade etti. Ünlü oyuncu, konuyla ilgili şunları dile getirdi:
Madem bu kadar aldatılmak istemiyorlar ve bu konuda çok muzdaripler, o zaman estetikçiden önce kafalarının içini doldurmaya çalışsalar. Kadın, ev temizlemekten ve dolma sarmaktan çok daha öte bir canlı. Bir kere bunun farkına varacak. Erkeklerin karşısında evinin ne kadar temiz olduğundan bahseder, ne kadar güzel yemek yaptığından. Ben diyorum ki cinsellikten konuşalım mı? Çünkü hayatın en önemli konularından biri. Yemek yapmaktan bile daha önemli aslında bence. Kadınlarımızın eksiklerinden dolayı birazcık bu aldatılma olayı diyeceğim. Kızacaklar bana. Kafalar doldurulacak. Ben cinsiyetçi olarak ayırmaktan hoşlanmıyorum ama insan kendini geliştirecek.
Kadınların erkeklere yönelik baskı ve kıskançlıklarını da eleştiren Billur Kalkavan, "Herkes herkese her şeyi anlatmak zorunda değil." dedi.
Kadınlar şeyi istiyor ya 'Gel bana her şeyi anlat.' Onun bir özel hayatı var. Ben hiç evimde, ailemde kıskançlık görmedim. Bir takım şeyleri sana ailen pompalıyor maalesef Türkiye'de. 'Seven kıskanır' diye bir laf var. Ama diyorum ki; 'İki duygunun birbiriyle alakası bile yok.' Görüyorum ki kediler de birbirlerini kıskanıyor. Annem de asla böyle bir şey olmazdı. Hatta derdi ki; 'Ben babanla evlendiğimde sevgililerinden, metreslerinden ayrılması bir sene sürdü. Bir sürü metresi vardı babanın.' Çünkü bekar, zengin, karizmatik bir adammış. Annem diyor ki; 'Ararlardı geleyim' diye. Şimdi ben bunları dinleyerek büyüdüm. Babamın ilk karısı Türkiye'ye geldiğinde onun adına davetler verilirdi. Çok severdi de bizi. Bu rahatlıkla yaşadığım için nasıl büyüteyim ki o duyguyu. Hiçbir şeyi de kıskanmam ne parayı, ne mülkü, ne de mücevheri.
Öte yandan Billur Kalkavan, geçtiğimiz haftalarda hayatını, babasını, aile yapısını ve hakkında merak edilenlerini anlatmıştı.
Benim babam sofra kurallarına inanılmaz önem veren bir adamdı. Hayatımda bu kadar sofraya dikkat eden bir adam görmedim. Mesela, 'Baba ben sınıfta kaldım’ desem 'Seneye geçersin' derdi ama kolunu sofraya koyduğum zaman kızardı. Sofraya oturmadan önce tıraş olup gelirdi. Ev için dikilmiş özel kıyafetlerini giyerdi.
Bu kadar sert kuralları başka hiçbir arkadaşımın evinde görmedim. İyi ki de yapmış! Çünkü ben hayatta öğrendiğim birçok şeyi o sofrada öğrenmişim, şimdi anlıyorum. Muhabbet ederdik çünkü…
Liseye giderken kaldım, babam bir şey demedi. Amerika’ya gittim, orada bitirdim. Ben hiçbir zaman okula gitmeyi sevmedim. Evde o kadar çok şey öğretiliyordu ki bir de okula gidip, bir şeyler öğrenmekten sıkılıyordum.
Bizim ailenin zenginliği dedemden gelir. Babama ‘armatör’ diyorlar ama asıl armatör dedemdir. Dedem 1990’de gelmiş İstanbul’a, Fatih’e yerleşmiş. Sonra Beylerbeyi’ndeki o yalıyı almış. Hatta babam derdi ki ’16 bin liraya almış.' Şimdi herhalde yüzlerce milyon dolar ediyor. Ailede okuyan tek adam babam…
Kendi gibi arkadaşları vardı, hayatı seven adamlardı. Zengin çocuğu olmak zor bir şey, hırs olmuyor insanda. Bende de hırs yoktur, ‘Olmuyorsa olmaz’ işim olursa yaparım, olmazsa da umursamam.
Babamın iflas ettiği zamanı ben bilmiyorum, onu annem bilir. Büyük bir zenginin parasız kalması bir fakirin yaşamı gibi değil. ‘Ihlamurlar Altında’ dizisinde bizim aile iflas ediyordu, beni Gaziosmanpaşa’da bir gecekonduya koydular. Dedim ki ‘Olmaz, mantık dışı’. Tamam, halk seviyor öyle ajitasyonu ama zenginin iflasını ben çok iyi biliyorum. Büyük bir yalından, küçük bir yalıya taşınırsın. Zengin adam gidip, iflas edince Gaziosmanpaşa’da yaşamıyor. Küçümsediğim için söylemiyorum, kimse yanlış anlamasın ama öyle değil o işler. Daha küçültürsün hayatını… O dönem sözümü geçirememiştim ama Gaziosmanpaşa’da da güzel zaman geçirmiştim. Benim hayattaki ana amacım keyif almaktır. Ben her zaman özgürlüğü seçtim, evime haciz de, geldi borçlandım da…. Bir sürü hayalim var, birçok şey yapmak istiyorum.