Bir bilimsel araştırmaya göre gerçek mutluluk için hep daha fazlasına ihtiyacımız var

İyi yaşanmış bir hayatın belirtisi nedir? Eğer LinkedIn profillerine bakarsak havalı ünvanlardan etkilenebiliriz ama kişisel düzeyde baktığımızda bu resmi başarıların etkisi pek fazla olmuyor.

Eylül Ertaş / Mynet Haber

Kariyerde elde edilen başarıyı dikkate almazsak bir insanın hayatını ofis çekişmeleri arasında geçirmesi, boşa geçen bir hayatı, hatta biraz da ruhsuzluğun göstergesi olabilir mi? Herhalde kimsenin hayattaki en büyük arzusu ortalama maaşlı bir iş veya popüler bir restoranda masa ayırtabilmek değildir.

İstediğimiz iyi bir iş, daha anlamlı bir ilişki ya da kişisel aydınlanma da olsa iyi bir hayat yaşayabilmek için sürekli daha fazlasını istememiz gerekiyor. Nörobilim bize, bir hedefe ulaşmaktansa arayışın kendisinin mutluluğun anahtarı olduğunu söylüyor.

Reklam
Reklam

Nörobilimci Jaak Panskepp, insan beynindeki yedi ana içgüdüden (öfke, korku, panik-yas, annelik, zevk/şehvet, oyun ve arayış) en önemlisinin arayış olduğunu öne sürüyor Panskepp’in belirttiğine göre, bütün memelilerde bu arayış sistemi var. Bu sistemde hem aktivite planlamayı koordine eden hem de ödül ve zevke bağlı olan bir sinir iletici olan dopamin bulunuyor. Bu da demek oluyor ki hayvanlar çevrelerini keşfedip hayatta kalabilmek için yeni bilgiler aradıkları için ödüllendiriliyorlar. Bu durum, farelerin elektrik şoku veren bir kaldıraça girişlerine izin verildiğinde neden kendilerini elektrik akımına bıraktıklarını da açıklıyor.

Panskepp, Affective Neuroscience isimli kitabında belirttiğine göre, fareler elektrik şokuyla ölmekten zevk almıyor. “Kendi kendini uyaran hayvanlar bu tür bir uyaranla karşılaştıklarında aşırı heyecanlı hatta çıldırmış gözüküyorlar.” Herhangi bir ödül olmaksızın fareler, arayışın kendisi tarafından motive oluyor.

Reklam
Reklam

Önemli olan hedefe ulaşmak değil, kat edilen yol

İnsan doğasında bulunan arayış arzusu, büyük bir hedefe ulaşmanın, hatta piyangoyu bile kazanmanın, mutluluk konusunda uzun vadeli değişimler yaratmaması yapılan çalışmaları anlamlandırmamızı sağlayabilir. Arayışın kendisi yeterince tatmin edici bir aktivite olduğu için önümüze bakıp yeni hedefler aramamız bir mutsuzluk sebebi olmaz. _British Columbia Üniversitesi’_nde felsefe profesörü olan Evan Thompson, bütün felsefe alanının aslında bu arayış dürtüsünün bir sonucu olarak görülebileceğini söylüyor. Thompson, birçok filozofun da bir cevap bulup arkana yaslanmak yerine, arayışın kendisinin sonucu içinde barındırdığını söyleyeceğini düşünüyor.

Söylediğine göre aynı şey sanat ve bilim için de geçerli.

“Eğer bir sanatçıysanız her zaman yeni ifade etme biçimleri ve iletişim yolları olacak. Dünya sabit bir yer değil. Dolayısıyla sizin de sürekli yeniliklerin ışığında çalışmanız gerekiyor. Hiçbir bilim adamının da bilimin bir sonu olacağını düşündüğünü sanmıyorum. Bilimin amacı sorgulamak, yeni araçlar bulmak ve bu da tamamen açık uçlu bir eylem.”

Reklam
Reklam

Doğuştan gelen arayış arzumuz gereği hiçbir zaman tam olarak her arzumuzun ve dileğimizin gerçekleştiğini hissedemeyiz. Yapmamız gerekenlerin, görmek istediklerimizin, planlarımızın ve amaçlarımızın hiçbir zaman bir sonu olmayacak ve yaşamı bu kadar güzel ve tatmin edici yapan da aslında bu.

Kaynak: qz.com