Kahvaltıda açtığınız PowerTürk'lerin, Kral TV'lerin yerini VH1'lar alır... Trafikteyken artık kafanızı dağıtacak şarkılar yerine Rock FM'in, Radyo Eksen'in sizin entelektüel seviyeniz için belirlediği şarkıları dinlemek durumundasınızdır...
Çünkü bir müzisyenle birliktesiniz. Müzisyenin işi bu kardeşim, illa ki kendi işine, tecrübe birikimine fayda sağlayacak şarkılar dinleyecek!
Klasik senaryo şu: Biletix'ten filan karıştırıyorsunuz, Lara Fabian gibi kaliteli etkinlikleri hemmen skip ediyorsunuz mesela... Bir Hande Yener konseri gördünüz size yakın bir yerde! Zaten çok yorulmuştunuz hafta boyunca, kafanızın dümdüz olmasına, kolay ezberlenir şarkılarla azıcık dans etmeye ihtiyacınız var işte, belli!
Yok. Edemezsiniz.
Bir konsere gidecekseniz eğer, sevgilinizle Peyote'ye, Karga'ya, Hayal Kahvesi'ne, Babylon'a filan gitmek durumundasınız. Çünkü sevgilinize göre müziğin 'sanat amacı güdülerek' sergilendiği yerler oralar.
Belki farketmemiştiniz, belki de farketseniz de olayın eğlencesine kendinizi bırakmıştınız eskiden.
Artık bırakmanız imkansız, çünkü sevgiliniz diyor ki: ''YA HERKES Mİ DETONE OLUR YA!''
Karaokeye bir eğlence çeşidinden ziyade, müziğin icra edildiği bir platform gözüyle bakan bi'taneniz, dinlediği her müzikte olduğu gibi burada da kalite arayacak, keyfinizi kaçıracaktır.
Pop konserine gidemediniz, çünkü 'sanat' ...
Daha ucuz olan karaoke partilerinden de zevk alamamaya başladınız, çünkü 'sanat' ...
Sanki bir mevzu daha var bu işin içinde yahu? Evet var. Para.
Türkiye'de kazancı en belirsiz olan meslek, biliyorsunuz ki müzisyenlik. Ülkemizde ne zaman bir facia olsa, ne zaman bir felaket olsa; futbol maçları devam eder, diziler devam eder, televizyon şovları devam eder... Müzisyen ise işini yapmaya devam ederse ayıplanır.
O hediyelerin illaki bir takım alt metinleri, illaki özel bir tarafı olacak arkadaşlar... Kaçarı yok.
Yani doğum gününüzde hediye olarak beklediğiniz o Gucci ürünlerine elveda diyebilirsiniz.
Muhtemelen 1970'lerde dünyayı değiştirmiş olan bir albümün CD'sini ya da plağını hediye olarak alacaksınız bu doğum gününüzde de. Veya sevgilinizin çok ilham verici bulduğu klasik bir Avrupa filminin afişinin çerçeveletilmiş hali de olabilir...
Muhtemelen o konserlerde size yazılmış olan birkaç şarkıyı dinleyeceksiniz...
Yüzde yüz olaraktan da, sıklıkla sevgilinizle göz göze geleceksiniz, romantik bakışmalar olacak o konserlerde.
Ama işin bir de sıkıntılı tarafı var: o göz göze gelmeleri, romantik anları yakalamak için sizin 3 santimetre yanınızda bekleyen o 'diğerleri'. ''Ay ne kıskanıcam be... O benim sevgilim...'' yalanını arkadaşlarınıza ne kadar söylerseniz söyleyin; o bakışmalar, o ilgiler vesaireler mutlaka canınızı sıkacaktır.
Geçmiş olsun.
Çünkü alkol ve diğer tüm 'yasal' şeyler, sevgilinizin kendini ifade edeceği notaları, şarkı sözlerini bulmasına bir araç gibi bir şey. Ya da bu 'fazla alkol' mevzusunu haklı gösterebilmek için 100 yıllardır uydurulmuş olan cümle bu.
Siz iki dakika eğlenmek için içiyorsunuz, o ise hep düşündüğü şeylere farklı bakış açıları ile (çok daha basit ve net bakış açıları ile daha doğrusu) yaklaşabilmek için içiyor (diyorlar).
E bu içmeler, bu kendini bulma çabaları filan da eninde sonunda bir 'aşırı içme' durumuna sebebiyet veriyor; genç karaciğerler rahatsız.
Sevgilinizin alkollüyken dengesini kaybetmesinden, sizinle yemeğe gideceği yerde o paraları içkiye harcamasından rahatsız mısınız?
Müzisyenle sevgili olmak böyle bir şey işte dostlar :/
Tüm bu sahneye çıkma, olaylara farklı açılardan yaklaşma, fazla içmelerin yanı sıra çok tehlikeli bir konu daha var: davranış bozuklukları!
Tüm müzisyenler için aynı şeyi söyleyemeyiz elbette, ancak bizim tanıdıklarımızın büyük bölümünde türlü davranış bozuklukları mevcut. Kimisi aşırı fazla kıskanç, kimisi alkol aldıktan sonra kavgacı bir magandaya dönüşüyor, kiminin kumarı var, kiminin de çapkınlığa büyük eğilimi var...
Amerikanyalı'ların bir sözü vardır; ''f*ck you, that's why.'' derler.
Çevirmeyelim, gönüller kırılmasın...