Bir Türk Anneden Bir Kürt Anneye Mektup

Oğullarımız yaşasaydı ve birbirini tanısaydı, inanıyorum ki çok ayrı bir dostluk kurarlardı kendi aralarında. İkimizin de oğlu can sırrına erendir, can olandır; bizim çocuklarımız iki parça can…

Canım,

Anne yüreğimden dökülüveren sözleri duyurmak istedim anne yüreğine doğru. Evlat acısı çeken iki anne yüreği dertleşsin istedim…

Ben İzmirli bir Türk`üm, sen Cizreli bir Kürt. Yasımız bir, kederimiz bir, yüreğimizdeki o barış özlemi bir olduktan sonra, izin verirsen ben de Cizreli Bir Kürt anne olayım seninle. Annelik bütün sınırların, bütün inançların, bütün ideolojilerin çok ötesinde bir kıymettir.

Oğullarımız yaşasaydı ve birbirini tanısaydı, inanıyorum ki çok ayrı bir dostluk kurarlardı kendi aralarında. İkimizin de oğlu can sırrına erendir, can olandır; bizim çocuklarımız iki parça can…

Reklam
Reklam

Yollar açılır da sana gelebilirsem, sımsıkı sarılacağım o güzelim varlığına; ölü çocuklarımızın kokusu serpiliverecek üzerimize ve içeceğimiz suya, yudumlayacağımız çaya dek süzülüverecek gözyaşımız…

Seni dinlemeye öyle çok ihtiyacım var ki benim; suskunluğunu, figanını, duyumsamalarını dinlemeye öyle çok ihtiyacım var ki… Bağrımız yanıyor ve ben ninniler söylüyorum kendi oğluma, senin oğluna, bütün genceciklerimize, körpeciklerimize…

Oğlum, asker oğlum, çocukken su tabancası bile istemedi benden, -isteseydi de almazdım zaten-. Çocukluğunda da kuş olduğunu düşlerdi, büyüdü ve ölüme gönderilmeden kısa bir süre önce şunları yazmış günlüğüne… “Uçarsam kanadımı kıracaklardı; uçmasam kanadım kırılmış gibi duracaktım. “Uç” dedi içimden bir çocuk`su ses; “kanadın kırılsa da düşene kadar uç”…Öyle güzel uçuyorum ki, kanatlarımı hissetmiyorum şu anda ve yeryüzünden sesler yükseliyor bana doğru, “kanadı kırık olsa da son bir gayretle uçuyor işte”… Olsun, uçabildim ben, gökyüzünü duyumsayabildim; ya siz ne yaptınız yeryüzünde kuşlara taş atmaktan başka?” Oğlum hep kuş olduğunu düşlerdi; güvercin, martı, kırlangıç… Ben okuyunca bu satırları, dedim ki, oğullarımız arkadaş olamadı, biz arkadaş olalım, can yoldaşı olalım birbirimize…

Reklam
Reklam

Seninle tanışmak istememi kınıyor ailem, arkadaşlarım, herkes; ben onları kınamayı gereksiz buluyorum. Aramızda yalnızca bizim anlayacağımız bir dil var seninle; anne dili, kadın dili, barış dili… Beni kınamayacağını biliyorum. Olur da ailenden, çevrenden beni kınayanlar olursa, seni görmek, sana sarılmak, seninle bir ağlamak bana bir ömür yetecek bir can halidir…

Oğlum demiş ya , “Olsun, uçabildim ben, gökyüzünü duyumsayabildim; ya siz ne yaptınız yeryüzünde kuşlara taş atmaktan başka?” diye. Ben de diyeceğim ki, “olsun, Cizre`ye gidebildim ben, evlat acısı çeken bir Kürt anneyi duyumsayabildim, ya siz ne yaptınız kin tutmaktan, ötekileştirmekten, düşmanlıktan başka?”

Bağrımız yanıyor ve ben ninniler söylüyorum kendi oğluma, senin oğluna, bütün genceciklerimize, körpeciklerimize… Benimle ninni söyler misin canım; kavuşsun sesimiz anne olana, can olana, yavrucağızımız ölücüklerimize…

Ergür Altan

Yazının orjinalini 'dan okuyabilirsiniz.